Dijital dünyada çocuk haklarını savunmak, çocukların dijital fırsatlardan yararlanmalarını sağlarken maruz kalabilecekleri olası riskleri de azaltmayı amaçlayan dengeli bir yaklaşımı gerektiriyor.
Birleşmiş Milletler'in 2021 tarihli 25 Numaralı Genel Yorumu, çevrimiçi erişimi temel bir hak olarak vurgulayarak, bir yandan çocukları dijital tehlikelerden korumanın önemine dikkat çekerken, diğer yandan onların dijital alana katılımlarını teşvik etmenin gerekliliğinin altını çiziyor.
Bunu yaparken asıl sorumlular olarak teknoloji şirketlerine ve hükümetlere işaret ediyor. Çocukların toplumsal katılımı için bilgiye erişim, ifade özgürlüğü ve dijital ortamda katılım gibi fırsatlar önem taşıyor.
Ancak, Türkiye’de medya bu fırsatları çoğu zaman gölgede bırakarak, risklere aşırı odaklanıyor ve ebeveynlere yönelik bir korku ortamı yaratıyor. Temmuz ayında Global Studies of Childhood dergisinde yayınlanan araştırma makalemde, 2015 ile 2020 yılları arasında Türkiye’de yayınlanan ulusal gazetelerden elde ettiğim nitel verilerden yararlanarak, bu çarpık temsile dikkat çekmeyi amaçladım.
Bu yazıda, makalemin kısa bir Türkçe özetini, ilgili paydaşların dikkatine sunmak amacıyla aktarmak isterim.
Konuyla ilgili akademik literatürde, dijital medya ve çocuklar üzerine yapılan tartışmaların tüm dünyada kamuoyunu fazlasıyla alarma geçirdiğine ve paniğe sevk ettiğine vurgu yapan çok sayıda çalışmaya rastlamak mümkün.
Alanın önde gelen araştırmacıları, medyada sadece riskleri öne çıkarmak ve ahlaki paniği körüklemek yerine, çocukların dijital becerilerini ve yetkinliklerini geliştirmeye öncelik veren dengeli bir yaklaşım benimsenmesinin elzem olduğunu belirtiyor.
Çevrimiçi riskler etrafında inşa edilen ahlaki panik, gazetecilik ve medya çalışmaları alanının kalbinde yer alan ‘gündem belirleme’ ve ‘çerçeveleme’ kuramları ile doğrudan ilişkili.
Gündem belirleme kuramı, medya kuruluşlarının kamuoyunun dikkatini çeken konuları seçme ve bu konuları kamu ilgisinin merkezine yerleştirme gücüne sahip olduğunu öne sürüyor. Çerçeveleme kuramı ise, medyanın bilgi seçimi ve bilginin belli bir şekilde sunumu yoluyla izleyicilerin yorumlarını ve inançlarını şekillendirdiğini anlatıyor.
Yani belli konuların medyada nasıl ele alındığı, toplumdaki belli bakış açılarını, belli değerleri teşvik ederken bir yandan da kamusal söylemi inşa ediyor.
Bu nedenle, medyanın konuları hangi perspektiften nasıl çerçevelediğini anlamak, yerleşik bakış açılarını değiştirmek açısından önem taşıyor.
Örneğin Beck'in "risk toplumu" kavramı, modern iletişim kanallarının meseleleri çerçevelerken toplumsal sorumluluk yerine bireysel sorumluluk duygusunu beslediğini vurguluyor.
Bunun paralelinde dijital dünyanın medyada ağırlıklı olarak bir ‘tehlike kaynağı’ olarak çerçevelenmesi, bunun etrafında kurulan söylemin ebeveynlerde aşırı kaygıyı tetikleyerek, çocuk gelişimi ve ebeveynlik sorumluluklarına dair ahlaki bir söylemi besler hale gelmesi, ancak konunun toplumsal sorumluluk boyutunun arka plana itilmesi ve faturanın sadece ebeveynlere kesilmesi günümüzün bir gerçeği olarak karşımızda duruyor.
Medyadaki ebeveynlik ve risk söylemi, yoğun ebeveynlik normlarına ve özellikle ergenlikte ‘aşırı ebeveynlik’ kaygılarına odaklanıyor.
Dijital dünyada ebeveynlerin çocuklarını sürekli gözetim altında tutmaları ve dijital dünyanın risklerini bizzat yönetmeleri salık verilirken, çocuk ve gençler irade sahibi olmayan bireyler olarak tasvir ediliyor.
Bu eğilimin neoliberal rasyonalite ve bireyselleştirilmiş risk yönetimi anlayışıyla bağlantılı olduğunu söylemek mümkün.
Bu nedenle ebeveynler çevrimiçi güvenlik için uzman tavsiyelerine veya güvenlik yazılımlarına giderek daha fazla ihtiyaç duyuyorlar.
Çocukları neredeyse görünmez kılan, onların seslerine ve görüşlerine yer vermeyen, yoğun risk algısı etrafında şekillenen medya çerçevelemesi, ebeveynlere çocuklarını dijital medyadan, dolayısıyla da toplumsal katılım ve etkileşimden uzak tutmalarını öneren bir söylemi de beraberinde getiriyor.
Oysa dijital medya kullanımına aşırı kısıtlamalar getirmek yerine, ebeveynler ve eğitimciler çocukları ve gençleri dijital medyanın olumlu yönlerine ve sağladığı fırsatlara yönlendirebilir, medya okuryazarlığı becerilerini teşvik edebilir, toplumsal ve siyasi konular hakkında tartışmalara dahil edebilirler.
Genç bir nüfusa sahip olmasına rağmen, çocukların ve gençlerin aktif toplumsal katılımını destekleyen siyasi, sosyal, tarihsel, ekonomik ve kültürel iklime sahip olmayan ülkemizde, böylesi bir yaklaşım çocuk ve gençlerin toplumsal ve siyasi katılımı üzerinde olumlu etkiler yaratabilir.
Buradan sonra, yukarıda bahsettiğim çalışmamın bulguları ile devam edebilirim. Çalışmamın bulguları, 2015-2020 yılları arasında yayınlanan ulusal gazetelerde, çocukların dijital dünya ile etkileşimi etrafında kurulan söylemin, BM’nin ortaya koyduğu çocuk hakları perspektifiyle örtüşmediğini ortaya koyuyor.
Çocukların eğitim ve bilgiye erişme, haber alma, sosyalleşme, sosyal hayata ve eğlence aktivitelerine katılma, oyun oynama, fikirlerini ifade etme ve duyulma haklarının ulusal basında görünmez olduğunu söylemek mümkün.
Ayrıca, dijital medyayla ilişkili olarak zihinsel ve fiziksel sağlık risklerine fazlasıyla odaklanıldığı, ancak gazetelerde yer bulan argümanların çoğunlukla bilimsel kanıtlardan ziyade öznel görüşlere dayandığı görülüyor.
Dijital medyanın beraberinde getirdiği içerik riskleri zaman zaman toplumsal ve kültürel yozlaşma ile ilişkilendirilirken, çocuğun iyi olma hali büyük ölçüde göz ardı ediliyor. Gazetelerdeki haberlerin özellikle ebeveynleri uyarma ve bilgilendirme amacı taşıdığı dikkati çekiyor ve haber başlıklarında sıklıkla “bağımlılık,” “tehlike,” “düşman” ve “bozulma” gibi ürkütücü ifadelere yer veriliyor.
Çocuklar, haklarında konuşulan ama sesleri dinlenmeyen korunmasız bireyler olarak sunuluyor. Çocukların dijital dünyada güçlendirilmesine yönelik toplumsal önlemler ve yasal öneriler nadiren gündeme getiriliyor yahut arka planda bırakılıyor.
Teknoloji şirketlerinin hükümetler tarafından olası yasal düzenlemeler aracılığıyla dizginlenmelerine veya çocuk kullanıcılarla ilgili etik sorumluluklarına dair tartışmaların belirgin bir şekilde eksikliği dikkat çekiyor.
Türkiye'de basılı gazetelerin satışlarının düşmesine rağmen, bu gazetelerde sunulan haberler ve tartışmalar sıklıkla dijital medya haber portallarında paylaşılıyor ve çevrimiçi ortamlarda hızla yayılıyor.
Gazeteler tarafından oluşturulan gündem ve çerçeveleme daha geniş bir sosyal alanı da etkilerken çocukların toplumsal katılımını engelleyici bir rol oynuyor.
Dijital dünyada çocuklarla ilişkili toplumsal söylemin hak temelli ve rasyonel bir yöne evrilmesi gerekiyor.
(EEB/EMK/HA)
Kaynak makale:
Bilgiç, E. E. (2024). Turkish media coverage of children’s relation to the digital world: From “moral panic” to the recognition of opportunities and rights. Global
Studies of Childhood, 0(0). https://doi.org/10.1177/20436106241252359