Dijital çağ, tarihte benzeri görülmemiş bir bilgi bolluğu getirdi. Artık yalnızca içerik tüketen değil, aynı zamanda üreten aktörleriz. Her an sayısız veri, haber ve yorum ekranlarımıza düşüyor. Her içerik bilgiymiş gibi sunuluyor; ama çoğu zaman bağlamından kopuk, güvenilirliği tartışmalı ve anlamı belirsiz. Algoritmalar, içeriğin doğruluğuna değil, ne kadar hızlı yayıldığına bakıyor. Bu düzende en çok kaybeden ise çoğu zaman doğru bilgi oluyor.
Bugün bilgi, tıklanma, paylaşılma ve etkileşim alma potansiyeline göre şekillenen bir içerik formatı. Yani hakikatten çok duygulara ve algoritmalara hitap ediyor. Dijital ortamlarda veri, kanaat ve kurgu arasındaki sınırlar silinmiş durumda. Akademik bir makale, bir komplo teorisinin parçası gibi sunulabiliyor; bir parodi, ciddi bir haber estetiğinde dolaşıma sokulabiliyor. Platformlar, uzman görüşüyle anonim bir yorumu biçimsel olarak eşitliyor. Böylece içerikler, aynı hızla, aynı görünümle akıyor. Ve bu yarışta öne çıkanlar; öfke, korku ve ahlaki tepki uyandıran, hızla yayılan içerikler oluyor. Akla ve araştırmaya dayalı bilgi ise geride kalıyor. Üstelik algoritmalarla duygu temelli hale gelen bu platformlar artık haber takibinin de merkezi haline gelmiş durumda.
Bilgi krizinin yarattığı tablo karamsar görünebilir. Ancak umut, hakikatin sık unutulan bir özelliğinde saklı: Hakikat bir bilginin gerçeklikle örtüşmesinin yanında o bilginin toplum içinde nasıl anlam kazandığıyla da ilgili. Yani hakikatin toplumsal bir boyutu var. Bir bilginin “doğru” kabul edilmesi, ortak akıl ve kurumsal güvencelerle mümkün. Bu yüzden hakikati bir güven ilişkisi olarak düşünmek gerekir. Doğru bilgi sadece ortaya atılmaz; tanınır, paylaşılır ve birlikte korunur. Bu kolektif boyut, bilgi krizine karşı elimizdeki en güçlü imkânlardan biridir. Eleştirel medya okuryazarlığı ise bu sürecin temel aracı. Çünkü sadece bilgiye ulaşmak değil; onu sorgulamak, bağlamına oturtmak ve nasıl üretildiğini anlamak da gerekiyor. Bu yetkinlikler, ortak hakikati yeniden inşa etmenin önünü açıyor.
Hakikat ve güven: Doğruluk kontrolünün evrimi
Eleştirel medya okuryazarlığı, bireyin bilgiyle kurduğu ilişkiyi sorgulayıcı ve bağlamsal bir zemine oturturken, bu yetkinliği bir adım öteye taşıyan pratik ise doğruluk kontrolü (fact-checking). Doğruluk kontrolü, kökleri 20. yüzyılın başlarına uzanan bir pratik. Başlangıçta, yayımlanmadan önce haberlerdeki isim, tarih ve istatistik gibi bilgileri kontrol eden editoryal çalışanlar aracılığıyla yürütülen bir iç denetim süreciydi. 1990’ların sonlarında ABD’de, seçim kampanyaları sırasında adayların beyanlarını inceleyen bağımsız girişimlerin ortaya çıkmasıyla doğruluk kontrolü, editoryal süreçten çıkıp kamusal denetim aracına dönüşmeye başladı. 2010’lu yıllarda sosyal medyanın yükselişiyle birlikte bu alan daha da genişledi. Doğruluk kontrolü platformları hem sayıca arttı hem de farklı coğrafyalara yayıldı. Meta ve Google gibi teknoloji şirketlerinin yanlış bilgiyle mücadele için bu kuruluşlarla işbirliğine gitmesiyle birlikte, doğruluk kontrolü dijital platformlara entegre bir yapıya evrildi.
Bugün 50’yi aşkın ülkeden 180’den fazla doğruluk kontrolü platformunun imzacısı olduğu Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (IFCN), hakikatin güvenle kurduğu bağa güçlü bir örnek sunuyor. Bu ağın yürüttüğü sertifikasyon süreci, yalnızca teknik doğrulama yöntemlerine değil, bilgiyle kurulan güven ilişkisine de dayanıyor. Bu açıdan doğruluk kontrolü bilgiyi paylaşanlar ile kamuoyu arasında kurulan kolektif bir sözleşmeyi koruma çabası. IFCN ilkeleri ise bu sözleşmeyi mümkün kılan etik çerçeveyi tanımlıyor ve hakikatin yalnızca üretilen değil, birlikte tanınan ve savunulan bir değer olduğunu vurguluyor.
Doğruluk kontrolü: strateji, araçlar ve yetkinlikler
Doğruluk kontrolü, ilk bakışta basit görünen ama çoğu zaman karmaşık bağlamlara sahip iddiaları değerlendirirken çeşitli yöntem ve araçlara dayanır. Burada amaç bir bilginin doğru mu yanlış mı olduğunu ortaya koymanın yanında bu bilginin hangi koşullarda üretildiğini, nasıl yayıldığını ve ne gibi etkiler yarattığını anlamaktır. Yanlış bilgiler tek bir biçimde ortaya çıkmaz. Her tür içerik, kendine özgü bir doğrulama yaklaşımı ister. Bilimsel içerikler ya da komplo teorileri de kendi içinde farklı araçlar ve sorgulama biçimleri gerektirir. Çünkü her iddia türü, farklı niyetlerle üretilir, farklı şekillerde yayılır ve farklı kitleleri etkiler.
Bu bölümde, dijital ortamda en sık karşılaşılan iddia türlerini ele alacak ve her biri için kullanılan stratejileri, yöntemleri ve araçları detaylı biçimde inceleyeceğiz.
Olgusal iddialar
Dijital ortamda metin olarak paylaşılan olgusal iddialar, belirli bir kişi, olay, kurum, zaman, yer veya istatistik hakkında doğruluğu sınanabilir veriler içerir. “İran, Hürmüz Boğazı’nı kapattı” gibi ifadeler buna örnektir. Bu iddialar çoğunlukla haber başlıkları, sosyal medya gönderileri, açıklamalar ya da zincir mesajlar şeklinde yayılır. Metinsel olgusal iddialar çoğu zaman belli bir siyasi, ekonomik veya toplumsal tartışmaya müdahil olmak üzere üretilir ya da paylaşılır.
Bu tür iddialarla karşılaşıldığında dikkatli ve sistemli bir sorgulama süreci gerekir. İlk adım, iddianın doğruluğunu test edebileceğimiz güvenilir kaynakların belirlenmesidir. Eğer iddia bir veriye dayanıyorsa, TÜİK, WHO veya Eurostat gibi resmi veri sağlayıcılar kontrol edilmelidir. Yasal düzenlemelerle ilgili bir içerikse, Mevzuat Bilgi Sistemi ya da Resmî Gazete gibi kaynaklar incelenmelidir. Olaylara dair iddialarda ise farklı medya kaynaklarından gelen haberler karşılaştırılarak daha dengeli bir tablo oluşturulabilir. Örneğin “İran Hürmüz Boğazı’nı kapattı” şeklindeki bir iddia, hem haber kaynakları üzerinden hem de MarineTraffic gibi deniz trafiğini gösteren araçlarla kontrol edilebilir. Tarihsel iddialarda ise konuyla ilgili akademik makaleler ve güvenilir bibliyografyalar üzerinden hâkim görüş belirlenmeli, eğer bir tartışma söz konusuysa bu tartışmanın çerçevesi netleştirilmelidir.
Atıf ve alıntı iddiaları
Dijital ortamda sık karşılaşılan bir başka metinsel yanlış bilgi türü de atıf ve alıntı iddialarıdır. Bu tür iddialar, bir kişinin ya da kurumun söylediği öne sürülen ifadelerden oluşur ve genellikle kanaat oluşturmak, duygusal etki yaratmak ya da belirli bir düşünceyi otoriteyle meşrulaştırmak amacıyla dolaşıma sokulur. Özellikle ünlü kişiler, bilim insanları, siyasetçiler ve dini figürler bu tür sahte ya da bağlam dışı alıntıların hedefi haline gelir. Bu iddialar kimi zaman tamamen uydurulmuş olurken, bazen de bağlamından koparılan gerçek sözlerin çarpıtılmasıyla oluşturulur. Resmî açıklamalar, arşiv röportajlar, tam metin konuşmalar ya da akademik yayınlar doğrulama sürecinin temel dayanaklarıdır. Ayrıca alıntının yapıldığı tarih, bağlam ve konuşma bütünlüğü de mutlaka incelenmelidir.
Görsel ve video manipülasyonları
Dijital çağın en etkili yanlış bilgi türlerinden biri görsel ve video manipülasyonlarıdır. Bu içerikler, metinden çok daha hızlı yayılır ve daha güçlü bir duygusal etki bırakır. Çünkü görseller ve videolar, “kanıt” izlenimi verir. Birçok yanlış bilgi, ya güncel olmayan bir içeriğin yeniden servis edilmesi ya da dijital araçlarla görsel/video üzerinde yapılan oynamalarla dolaşıma sokulur. Özellikle kriz anlarında bu tür içerikler hızlı bir şekilde yaygınlaşır.
Bu manipülasyonlar farklı biçimlerde karşımıza çıkar. Örneğin eski bir video yeniymiş gibi paylaşılabilir; farklı bir ülkede çekilmiş bir görüntü, yer ve zaman bilgisi değiştirilerek sunulabilir. Bazı videolar kesilip bağlamından koparılır ya da hızlandırılıp yavaşlatılarak yeni bir anlam yüklenir. Görsellerde Photoshop benzeri düzenlemelerle içerik değiştirilebilir; hatta yapay zeka ile hiç var olmamış sahneler üretilebilir. Deepfake teknolojileriyle ünlü kişilerin sahte konuşmaları oluşturulabilir.
Bu tür yanlış bilgileri doğrulamak için çeşitli araçlar ve yöntemler kullanılabilir. Tersine görsel arama (Google Lens, Yandex Images, TinEye gibi) görsellerin daha önce nerede yayımlandığını tespit etmek için etkili bir yöntemdir. Videolar için ise kare çıkarımı yoluyla aramalar yapılabilir. Doğrulama sürecinde videonun orijinal kaynağını bulmak, sesin gerçek olup olmadığını analiz etmek ve paylaşım tarihlerini kontrol etmek önemlidir. Görseldeki ayrıntılar—tabelalar, hava durumu, yazılar, kıyafetler ve yüz ifadeleri—içeriğin bağlamı hakkında önemli ipuçları sunar. Yapay zeka ile üretilmiş içerikler giderek daha ikna edici hale geldiği için ek dikkat gerektirir. Bu tür içeriklerde yüz simetrisindeki bozulmalar, göz kırpmama, ışık-gölge dengesizlikleri, yapay bakışlar veya parmak sayısı gibi küçük ama belirleyici detaylar, içeriğin sahte olduğunu gösterebilir.
Bilimsel iddialar ve komplo teorileri
COVID-19 salgını, sağlıkla ilgili iddiaların kriz anlarında ne kadar hızlı yayılabildiğini ve mevcut komplo teorilerine nasıl eklendiğini açıkça gösterdi. Bu tür içerikler genellikle karmaşık bilgileri basitleştirerek ya da çarpıtarak sunar. Sahte tedaviler, aşı karşıtı söylemler veya “mucizevi” gıda takviyeleri gibi paylaşımlar, bireylerin sağlığını ciddi şekilde riske atabilir. Bu iddiaların arkasında bilgi eksikliği, otoriteye güvensizlik ya da maddi kazanç arayışı olabilir. Ayrıca bilimsel belirsizliklerin kötüye kullanılması, kafa karışıklığını daha da artırır.
Her ne kadar komplo teorileri bilimsel iddialar içinde sıkça karşımıza çıksa da, aslında siyasetten ekonomiye pek çok alanda görülen daha geniş bir anlatı biçimidir. Ortak özellikleri, karmaşık olayları birkaç gizli failin bilinçli planına indirgemeleridir. Genellikle makul şüphenin ötesine geçerek izleyicide yoğun bir güvensizlik ve kuşku duygusu yaratmayı hedeflerler. Bu anlatılar, çoğu zaman doğrudan kanıt sunmaz; hatta kanıt yokluğu bile “gerçekler gizleniyor” şeklinde yorumlanarak anlatının bir parçasına dönüşür. Kriz anlarında ise bu tür içerikler güven bunalımını derinleştirir ve toplumsal kutuplaşmayı artırır. Komplo anlatılarıyla başa çıkmak, bilimsel iddialardan farklı bir dikkat ister. Bilimsel içeriklerde akademik yayınların kalitesi, uzman kimliği ve kurum açıklamaları temel alınırken; komplo teorilerinde dilin tonu, ima edilen ilişkiler ve dayandığı varsayımlar titizlikle analiz edilmelidir.
İçinde bulunduğumuz bilgi krizi, çoğu zaman sorgulamadan paylaştığımız içeriklerle büyüyor. Eleştirel medya okuryazarlığı ve doğruluk kontrolü, bu karmaşa içinde ortak hakikati koruma çabamızı temsil ediyor. Basit bir sorgulama ve makul bir şüpheyle, algoritmaların şekillendirdiği bilgi akışını değiştirmek mümkün. Çünkü hakikat, ancak birlikte inşa edilip savunulduğunda bu güvensizlik ortamında varlığını sürdürebilir.
Kaynakça
- Digital News Report 2025. (2025). Reuters Institute for the Study of Journalism. https://reutersinstitute.politics.ox.ac.uk/digital-news-report/2025
- Douglas, K. M., Uscinski, J. E., Sutton, R. M., Cichocka, A., Nefes, T., Ang, C. S., & Deravi, F. (2019). Understanding Conspiracy Theories. Political Psychology, 40(S1), 3–35. https://doi.org/10.1111/pops.12568
- Guess, A. M. et al (2023). How do social media feed algorithms affect attitudes and behavior in an election campaign? Science, 381(6656), 398–404. https://doi.org/10.1126/science.abp9364
- Paletz, S. B. F., Johns, M. A., Murauskaite, E. E., Golonka, E. M., Pandža, N. B., Rytting, C. A., Buntain, C., & Ellis, D. (2023). Emotional content and sharing on Facebook: A theory cage match. Science Advances, 9(39), https://doi.org/10.1126/sciadv.ade9231
Dijital Medya Okuryazarlığı
- Dijital medya okuryazarlığının temel kavramları ve kuramsal çerçeve – Yasemin Giritli İnceoğlu (18 Haziran 2025)
- Algoritmik taraflılık: Platform kapitalizmi, veri ve gerçeklik - Tirşe Erbaysal Filibeli (2 Temmuz 2025)
- Dijital çağda 'doğru' bilgiye nasıl yaklaşılır? - Koray Kaplıca (16 Temmuz 2025)
- Dijital medyada gazetecilerin hak ve yükümlülükleri - Nihan Güneli (30 Temmuz 2025)
- Medyanın sınırlarını aşmak: Kolektif bilginin temellükü, emeğin dönüşümü ve alternatif gelecekler - Diyar Saraçoğlu (13 Ağustos 2025)
- Eleştirel dijital okuryazarlık: Nefret söylemi ve dezenformasyonla mücadelede anahtar yetkinlik - Öyküm Hüma Keskin (27 Ağustos 2025)
- Yapay zekâ çağında çocuklar: Fırsatlardan yararlanırken risklerden nasıl korunacaklar? - Esra Ercan Bilgiç (10 Eylül 2025)
Bizim Medyamız (Our Media)
AB tarafından finanse edilen ve 2023-2025 yıllarını kapsayacak "Bizim Medyamız" (Our Media) projesinin partnerleri arasında IPS İletişim Vakfı/bianet de var.
"Bizim Medyamız: Medya Okuryazarlığının ve Aktivizminin Çoğaltılması, Kutuplaşmanın Önlenmesi ve Diyalogun Teşvik Edilmesi için Sivil Toplum Hareketi" projesi üç yıl sürecek.
Projenin ilk odağı, Balkanlar ve Türkiye'de, STK'lerin, medya profesyonellerinin, genç aktivistlerin ve kamunun; medya özgürlüğünün yanında medyanın gelişimine ve sürdürülebilirliğine dair eğilimler ve zorluklar hakkında kapasite geliştirmelerini sağlamak olacak.
AB tarafından finanse edilen ve 2023 – 2025 yıllarını kapsayacak "Bizim Medyamız" projesinin partnerleri şöyle:
- Güney Doğu Avrupa Medya Profesyonelleşmesi Ağı (SEENPM)
- Arnavutluk Medya Enstitüsü (Tiran)
- Mediacentar Vakfı (Sarajevo)
- Kosova Basın Konseyi
- Karadağ Medya Enstitüsü (Podgorica)
- Makedonya Medya Enstitüsü (Üsküp)
- Novi Sad Gazetecilik Okulu (Novi Sad)
- Barış Ensitüsü (Ljubljana)
- bianet (Türkiye).
"Bizim Medyamız" projesinin IPS İletişim Vakfı/bianet adına araştırmacısı vakfın araştırma koordinatörü Sinem Aydınlı.

Yeni bir sivil toplum hareketi: Bizim Medyamız
Projenin kapsamı
Proje, medyanın sürdürülebilirliğine yönelik ana eğilimleri, riskleri ve fırsatları belirlemek ve medya özgürlüğü ile medya ve bilgi okuryazarlığını (MIL) desteklemek için medya aktivizmi çalışmalarındaki iyi uygulamaları haritalandırabilmeye yönelik bir araştırmayla başlıyor. Araştırma bulguları, medyadaki zorlukları ele alabilmek için medya alanındaki STK'lerin ve diğer paydaşların kapasitelerini güçlendirmek için kullanılacak.
"Bizim Medyamız" kapsamında gazetecilerin, medya kuruluşlarının ve medya kurumlarının kapasitesilerini anlamaya yönelik savunuculuk faaliyetleri yapılacak. Yerel ve ulusal medya ve diğer aktörlerin, medyadaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine yönelik medya aktivizmi çalışmaları yapması teşvik edilecek. Proje kapsamında ayrımcılığa ve cinsiyetçi kalıp yargılara karşı çıkma ve yapılacak çeşitli aktiviteler aracılığıyla toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleme konusunda genç liderler güçlendirilecek.
Proje, kentsel ve kırsal alanlardaki STK'lere verilen mali destekle, yurttaşların MIL becerilerini geliştirmek, medya özgürlüğü ve bütünlüğünü desteklemek ve propaganda, nefret söylemi ve dezenformasyondan kaynaklanan kutuplaşmaya karşı koymak amacıyla yerel topluluklara ulaşacak.

Bu yazı, Avrupa Birliği tarafından fonlanan ve IPS İletişim Vakfı / bianet’in de paydaşı olduğu “Our Media / Bizim Medyamız” projesi kapsamında hazırlanan Dijital Medya Okuryazarlığı Dosyası ve Kılavuzu’nun içeriklerinden biri olarak yayımlanmaktadır.
(KK/SA/VC)










