Ann ve Jeff VanderMeer “Devrimin Kardeşleri”nde kadına ve kadınlığa dair, hayal dünyasının gözüpek arayışlarına kucak açarken bir şekilde gerçekliğe dokunmayı başaran provokatif öyküleri bir araya getirmiş. Kitabı “Yeni keşifler serisinin ilk ayağı...” olarak nitelendiriyorlar çünkü, feminist spekülatif kurgu süregiden bir tartışma. Ann ve Jeff VanderMeer de bu tartışmaya bir katkı yapmayı amaçladıklarını söylüyorlar: “İdeal bir dünyada Devrimin Kardeşleri daha bir çok ciltle devam eden her biri farklı editörler tarafından tamamıyla farklı bakış açılarıyla ele alınmış ve böylece edebi nitelik, yaklaşım ve duruşlara dair bilinmedik rotalar izler.”
Seçkiye aldıkları öyküleri kronolojik sırayla değil öyküler arasındaki karşılıklı etkileşimi gözönüne alarak hazırladıkları derleme, okuyucuya özgün bakış açılarında sürükleyici anlatılar sunuyor.
Kolektif Kitap tarafından yayımlanan kitabın Türkçe editörlüğünü Poyzan Şahiner ve Eda Doğançay yaptı.
Devrimin Kardeşleri, feminist spekülatif kurgu türünün özellikli örneklerine yer verirken, feminist tartışmanın ışığında, okurlarını davet ettiği hayal aleminde yalnızca kadınların değil, erkeklerin de gebe olduğu sonsuz olasılıklarla baş başa bırakıyor.
...Kocaman seramik bir saksı, büyükçe bir torba da kara toprak buldu. Saksının içine girdi ve bacaklarını toprağın örtüsüne gömdü. Kalçalarına kadar gözden kayboldu. Nasıl da iyi hissetti! Böylesine bir zevki daha önce hiç tatmamıştı. Yeniden kendi elementindeydi. Benliğinin derinliklerinden bir sessizlik doğdu.
[...] Ancak kapı açılıyordu, annesine ne söyleyecekti? Kapı açıldı ve gözleri kavuştu. O nasıl bir kederdi annesinin bakışlarına oturan!
“Senden her zaman en kötüsünü bekledim ama bu değil, bunu değil!”
Anne Richter, Bitkilerin Uykusu
Kendini zaten hep bitki gibi hisseden bir kadının kendini bir saksıya ekerek, artık sonunda hep özlemini çektiği gerçekliğine kavuşması ve huzurunu bulmasını anlattığı “Bitkilerin Öyküsü”nde Anne Richter, toplumsal cinsiyet ve bunun ötesindeki her türlü kimlik tanımlarını, geçişlerini ve sorularını üstü kapalı göndermeler ve hüzünlü ama huzurlu bir dille işliyor.
Büyülü, karanlık, doğaüstü, ütopik, distopik... Feminist Spekülatif Kurgu
Spekülatif kurgu; bilim kurgu, fantezi, korku ve büyülü gerçekçilik, ütopik, distopik kurgu ve süper kahramanlık, kıyamet ve kıyamet sonrası hikayeleri gibi birçok tarzın kapsayan kapsayacak bir üst tür olarak yirminci yüzyılın ilk yarısında ortaya atılmış bir terim.
İnşa ettiği “öteki” gerçeklik, her türlü düşünce, algı ve yaşayış kalıbına, yaşadığımız dünyanın gerçekçi kurgusuna karşı sahiplendiği uzak duruş sayesinde spekülatif kurgu, okuyucuyu yabancılaştırarak oryantasyonunu bozuyor. Bu sayede gerçeklik alıcıları bozulan okuyucuyu, yaşadığımız gerçeklikteki tüm kalıpları ve pozisyonları daha tarafsız ve mesafeli bir konumdan tekrar sorgulamaya açık bir hale getiriyor.
Bu tarz 1960’lar ve sonrasında ikinci dalga kadın hareketleriyle iç içe geçerek yaygınlaşıyor ve “feminist spekülatif kurgu” olarak yeni bir kimlik kazanıyor. Margaret Atwood ve Ursula K. Le Guin arasındaki ünlü kurgu ve gerçekliğin ilişkisi üzerine süregelen tartışmanın temeline oturan spekülatif kurgu terimi; bilimkurgu, doğaüstü kurgu ve büyülü gerçekçilik gibi alanlarda kadın meselesinin eksikliğine bir cevap niteliği taşıyor.
Ve en önemlisi feminist spekülatif kurgu, kadın özgürleşme hareketinden doğmuş diğer alışagelmiş, gerçekçi, farkındalık yaratıcı kurgu tarzlarında olduğu gibi, kendini ataerkil toplumun kadın hayatını nasıl daralttığını teşhir etmekle sınırlamıyor ve bu oluşumu algıları sıfırlanmış ve gardı düşmüş okurun iliklerine kadar hissetmesini sağlarken, edebiyat çevrelerinde felsefi ve teorik bir tartışma konusu etmeyi de başarıyor.
Devrimin Kardeşleri
1970’lerden günümüze kadar uzanan fütüristik, fantastik, gerçeküstü, masal tarzı ve destansı kahramanlık hikayelerinden oluşan Devrimin Kardeşleri, okuyucunun düşünce sınırlarını gerçek dünya kalıplarından çıkarıyor ve varoluşu, farklı şekillerde varolabilmeyi, hayal gibi, zaman zaman karanlık, büyülü ve gerçekçi anlatımlarıyla 28 birbirinden sarsıcı hikayeyle işliyor.
Kimlikle ilgili içselleştirilmiş her türlü düşünce kalıbını, toplumsal cinsiyet algılarını her hikayede bir kere daha bozarken, alışılagelmiş mutlu son cümleleriyle bitmeyen masallar ve distopik hikayelerle okuyucuyu bir yandan huzursuz ediyor, bir yandan da kendi basma kalıp algısının farkına varmasını sağlayarak ufak ufak tokatlıyor bu cüretkâr derleme.
- Ataerkil normları başaşağı ederek, yaşadığı köydeki kuralları ve ruhu değiştiren ve gizli bir kahraman olarak anılmaya başlanan bir palmiye haydudu kadının hikayesini işleyen Nnedi Okorafor,
- Dil bilimci annelerinin yolluk olarak bohçalarına doldurduğu isimler, sıfatlar, zarflar ve edatlarla evden ayrılıp hayata atılan dört kızın, vardıkları diyarlarda bohçalarının içindeki kelimelerle yaşamı şekillendirerek kahramanlar olmalarını, masalsı ama alışılagelmiş mutlu sonlarla bitmeyen hikayelerini, distopik bir masal tarzında işleyen Eleanor Arnason,
- “Ve Salome Dans Etti” hikayesinde toplumsal cinsiyetler arası akışkanlığı işleyen Kelley Eskridge,
- Kadınların endişeleri, arzuları, annelik, çocuk olma ve doğurganlık üçlemesini yine sadece gerçek insanlardan oluşan gerçek dünyanın kurallarıyla değil de insan türünün daha renkli türevlerinin de olduğu bir gerçeklik içinde işlediği “Deniz Kenarındaki Ev” hikayesiyle Élisabeth Vonarburg,
- Rahatsız edici ve huzur bozucu bir korku hikayesiyle erkeklerin cinsel ve vahşi dürtülerinin bir araya gelmesiyle dağılan bir toplumu anlatan James Tiptree, Jr.,
ve alanında rüştünü kanıtlamış diğer isimlerin hikayelerinin derlendiği Devrimin Kardeşleri, kadınlıktan anneliğe, toplumsal cinsiyet inşasından ataerkil toplum eleştirisine kadar farklı meselelere dair okuyucuyu provoke eden, klişeleri bozan, hicivli ve mizahçı, zaman zaman da karanlık ve sarsıcı; sürükleyici ve şaşırtıcı öyküler paylaşıyor.
Karşısındaki erkeğin fantezilerine göre şekillenen bir kadının uçucu melankolisi, kendini gömdüğü saksıda hayat bulan kadının huzuru ve kadınlar tarafından kadınla ilgili daha birçok sarsıcı hikayede, yaşadığı gerçekliğin yoksullaştırdığı algı ve duygularının sınırları dışına çıkıp, biraz özgürleşmek, hissetmek ve ferahlamak isteyenler için mis gibi bir derleme. (DG/HK)