Ekim Devriminden sonra Sovyetler topraklarında yaşayan bütün halkları etkileyen süreç, bu topraklarda yaşayan Kürt toplumunu ne derece etkiledi? Kürt toplumu ne tür değişimler yaşadı? Sosyalizm fikri ve sosyalist yaşam sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan Kürt toplumunda nasıl bir hareketliliğe yol açtı? Sovyet yönetiminin siyasi yönelimleri Kürtleri hangi açıdan etkiledi?
Sovyet Kürtleri ile ilgili merak edilen bu ve daha fazla soruların cevaplarını, İsmet Konak geçen aylarda Nûbihar Yayınları tarafından basılan kitabında vermeye çalışıyor.
Kitap, “Sosyalist Kürtler (1917-1937)” üst başlığı ve “Devrim, İnşa, Sürgün” alt başlığıyla yayınlandı.
İsmet Konak, İstanbul Üniversitesi gazetecilik bölümünü bitirdikten sonra, Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi’nde Rusya tarihi alanında yüksek lisans yapmış bir isim. Yüksek lisansını "Kürtlerin Sovyet Sistemine Entegrasyonu ve Adaptasyonu: 1920’li ve 30’lu Yıllar" adlı tezle bitirdi. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi bölümünde doktoraya başladı. Bu bölümden “Türkiye’nin İç Savaş Döneminde (1918-1922) Sovyet Rusya İle İlişkileri” adlı tezi savunarak mezun oldu.
Bunun dışında “Diplomat P. A. Tolstoy’un Elçiliği ve Osmanlı’ya Dair İzlenimleri”, “Kürt Tarihinde Bir Özerklik Modeli: Kızıl Kürdistan”, “Moskova Knezliği’nin Bağımsızlığa Geçişinde Türk-Moğol Dünyasının Rolü”, “Sovyet Kürtlerinin 1937-38 Sürgünü”, “Tarih Yazımında Alternatif Bir Model: Pokrovskiy Tarih Ekolü” ve “Türkistan ve Dersim: Ulusal Soruna Mukayeseli Bir Bakış” adlı makaleleri muhtelif dergilerde yayımlandı.
Yani Konak, akademik yaşamını Rusya, Sovyetler, Kürtler ana başlıkları çerçevesinde yürütüyor. “Sosyalist Kürtler” bu yıllar zarfında yürüttüğü çalışmaların ekseninde ortaya çıkmış bir ürün. Konak son yıllarda giderek daha fazla ilgi odağı haline gelen Sovyet Kürtleri ile ilgili olarak, çoğunlukla Rusça kaynaklardan yola çıkarak bu kitabı hazırladı.
Konak kitabında öncelikle Kürtlerin Rusya topraklarına yerleşme ve dağılma hikayesine yer vererek, önemli bir tartışmaya katkı sunuyor. Zira dört parça Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin tarihi olduğu kadar Rusya’da yaşayan Kürtlerin tarihsel gelişimi konusunda da tahrif edici, çarpıtan yaklaşımlar söz konusu.
Oysa Konak, Rus kaynaklarından yola çıkarak, Kürtlerin ne zamandan beri bu topraklar üzerinde yaşadıklarını, nüfus ve yerleşim alanlarını izah ediyor.
Buradan baktığımızda, Ekim Devrimi gerçekleştiğinde Kürtlerin de o topraklarda yaşayan diğer topluluklar gibi devrimden etkilendiğini, Sosyalist yönetimin eşitlik politikası gereği Kürtlerin ulusal, dilsel ve kültürel haklarını kullanmaya başladığını görmek mümkün.
İsmet Konak bu durumu bir Rus sözüne gönderme yaparak anlatıyor: “Kurabiye dolu kamyon, Kürtlerin sokağına yönelmişti. Çarlığın demir ökçesi altında ezilen bir halk olarak Ekim Devrimi’ni sevinçle karşılamışlardı. Devrim, her bireyde olduğu gibi yoksul Kürt köylüsü ve işçisinin nazarında da bir çare-i halas olmuştu.”
Bu dönemle birlikte başta Ermenistan olmak üzere Sovyetler Birliği topraklarında yaşayan Kürtler, Kürtçe eğitim veren okullara kavuştu, bu okullarda okutulmak için Kürtçe ders kitapları hazırlandı, Kürtçe gazete ve radyo yayınları başladı.
İsmet Konak, geniş bir şekilde yer verdiği bu bilgilerin yanı sıra kitapta Kürtlerin sınıfsal anlamda yaşadığı değişime de odaklanmış.
Kitap, “devrim” ve “inşa” süreçlerine olduğu gibi 1930’lu yıllardan itibaren iç ve dış politikalardaki değişimin ve azınlıklara yönelik milli politikadaki değişime de yer veriyor. “Sürgün” başlığı altında ele alınan bu süreçte, Stalin başkanlığındaki Sovyet yönetiminin diğer azınlıklara ve tabi ki Kürtlere yönelik ne tür uygulamalarla yöneldiğini anlatıyor. Şöyle anlatıyor kitapta bu durumu İsmet Konak:
“Bolşevik yönetim tarafından 1920’li yıllarda farklı etnik unsurlara karşı yapıcı ve özgürlükçü bir politika uygulanmıştı. Aynı zamanda ‘korenizatsiya’ yani yerlileştirme olarak da adlandırılan bu politika bağlamında birçok etnisite ve Sovyet sistemi arasında belli ölçüde bir entegrasyon sağlanmıştı. Lakin mevcut politika, 1930’lu yıllarda kimine göre ‘kerhen’, kimine göre ise ‘taammüden’ tersine dönmüştü. Etnik kültürlerin gelişimine daha az önem verilmiş ve ulusal kimliklere yönelik bazı projeler askıya alınmıştı.”
Bu yeni süreçle birlikte daha önce açılan azınlık okulları kapatıldı, Latin alfabesiyle yapılan yayıncılığa kiril alfabesiyle yapılma zorunluluğu getirildi, aydın ve öncü isimler sürgün edildi, hapis cezalarına çarpıtıldı. Ereb Şamilov, Heciyê Cindî, Cerdoyê Genco, Ahmedê Mirazî, Cîhangîr Axa bunlardan birkaçı. Ardından da toplu sürgünler başladı ve Kürt toplumu toplu bir şekilde sürüldü, çalışma kamplarına gönderildi.
Sovyet yönetiminin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti yönetimi ile ilişkilerini de belgeleriyle anlatan kitapta, Sovyet Sosyalist yönetiminin, kurulmasına öncülük ettiği Sovyet (Kızıl) Kürdistan Cumhuriyeti’ni nasıl tasfiye ettiği ve Türkiye’nin bundaki rolüne de değiniyor.
Türkiye’de varlıkları kabul edilmeyen Kürtlerin, Kürtçe’nin o tarihlerde Sovyetlerin sosyalist yönetimi altında olumsuzluklara rağmen önemli gelişmeler kaydettiğini, Sovyet Kürtlerinin yazın, kültür ve sanat dünyasına bakarak görmek mümkün. Bu kaynaklar günümüzde giderek daha fazla ilgi görüyor ve odağa oturuyor.
(FD/AÖ)