Umberto Eco, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın şiddetlenen son senelerini hatırlayarak "Beş Ahlak Yazısı" kitabının “Ebedi Faşizm” bölümünde şöyle bir anekdot paylaşmıştı: “1943’te ‘özgürlük’ sözcüğünün anlamını öğrendim. (...) O sıralarda ‘özgürlük’, henüz ‘kurtuluş’ anlamına gelmiyordu.”
Yazının devamında “direniş”ten, “kurtuluş”tan ve satır aralarında ise “devrim”den bahseden Eco, yaşadığı ve tanık olduğu çağın da öncesinin de isyanlarla, başkaldırılarla ve devrimlerle şekillendiğini elbette biliyordu. Hatta bunun merkezi Avrupa’nın ortasında doğup büyümüştü; bazılarını okuyarak ve dinleyerek öğrenmişti bazılarının ise şahidiydi. Özgürlüğün ve kurtuluşun lokomotifinin devrimler olduğunun bilincindeydi.
Eco’nun isminin yavaş yavaş duyulmaya başladığı yıllarda dünyaya gelen, öğrenimini gördüğü tarih alanında kürsü sahibi olan Enzo Traverso, Marksist teori ve hareketler konusunda pek çok çalışmaya imza atarken yeryüzünün dört bir yanındaki devrimlerin, hem politik hem de kavramsal ve kültürel altyapısını incelediği kitaplar kaleme aldı. Onlardan biri de “Entelektüel Bir Tarih” alt başlığıyla yayımlanan Devrim.
Tarihyazımında önemli payı bulunan hareketleri çözümleyen Traverso; Paris’ten Moskova’ya, Asya-Pasifik’ten Latin Amerika’ya dek pek çok coğrafyada sınıf çelişkisiyle, isyanla ve dünyayı değiştirme umuduyla, hak mücadeleleriyle ve kültürel saiklerle gerçekleştirilen devrimlerin özünü ve öznelerini hatırlatıyor çalışmasında.
Yasalar, coşku ve sanatsal yaratım gücü
Traverso, devrimci geçmişin şekillenişiyle beraber, devrimlerin kavramsallığını ve imgeselliğini anımsatıyor. Elbette bu kavramları yazanları ve imgeleri oluşturanları da… Dolayısıyla asla idealleştirmediği ve yüzeysel sloganlarla yaklaşmadığı devrimlere dair bir tarihyazımıyla buluşturuyor bizi.
Devrim’de, kapılması hayli kolay olan öznellikten ustaca sıyrıldığı bir anlatım biçimi geliştiren Traverso, anlamaya çalıştığımız “imgelerin bize baktığını” söylüyor. Kitabın alt başlığına uygun biçimde entelektüel ve kültürel bir tarih araştırmasına imza atarken “imgeler edilgin değildir” diyen Horst Bredekamp’a atıfta bulunuyor.
Değişim ve dönüşüme yelken açanları yansıtan imgelerin tarihî seyrini anlatan Traverso, fırtınalı yolculukları hatırlatıyor. Paris’te, Haiti’de, Rusya’da, Latin Amerika’da kadercilik ve umut, teslimiyet ve inat, vazgeçiş ve yeniden doğuş arasındaki çelişkileri devrimci imgeler üzerinden yorumluyor.
Traverso, sosyalizmin değiştirici kuvvetini Mesih’in gücüne benzetenleri de Komünist Enternasyonal’in kızıl bayrağını karanlığın üzerine doğan güneşle eşleştirenleri de es geçmiyor.
Marx ve Engels kadar, Hegel’e ve Benjamin’e de selam gönderirken önemli bir hatırlatma yapıyor: “Tarih bir sürekli öznellikler üretimi sürecidir. Sınıf mücadeleleri kendi öncüllerini aşan tarihsel dönemeçler doğurur ve münhasıran ekonomik zorunluluk veya yapısal etkenlere mekanik boyun eğmeyle izah edilemez. Marx’ın nazarında, hem devrimler hem de karşıdevrimler ‘siyasi olanın özerkliğini’ açığa vurur.”
Tahakkümden sıyrılarak halkların kendi kaderini tayin etmesi anlamına gelen devrim, Traverso’ya göre eylem ve imge birlikteliğiyle büyüyüp geleceğe taşınıyor.
Bunların zemininde ise Troçki’nin ifadesiyle “yasalar” bulunuyor. Yazar ise devrimlerin yasalarıyla birlikte, yarattığı coşkuyu ve sanatsal atılım gücünü de anımsatıyor: “Devrimler, tarihsel sürekliliğin şiddetli kırılması olduğu için yoğun biçimde yaşanır. Devrimlerin meydana gelmesi için insanların sıradan hayattakiyle kıyas kabul etmeyecek yoğunlukta enerji, tutku, etkilenme ve duygu sergilemesi gerekir. Devrimler işte bu nedenle genellikle estetik dönüm noktaları yaratır. Ekim Devrimi, yaratım alanında coşkulu bir çalkalanmaya ve olağanüstü dönüşümlere yol açmıştı; Rus fütürizmi, süprematizm ve konstrüktivizm gibi avangart akımlar serpilip gelişmişti. 1918-1919’da Alman İmparatorluğu’nun yıkılışı ve Berlin’deki Spartakist ayaklanma Dadaizm ile çakışmış, 1920’lerin başındaysa sürrealizm, yalnızca müesses nizamın değil, aynı zamanda bilinçdışının ve rüyaların manevi güçlerinin de özgürleştirilmesinin gerektiğini ilan etmişti. Devrimleri taşıyan fevri ve ateşli patlayıcı yükü görmezden gelmek nasıl basitçe onları anlamamak demekse onları tutku ve nefret boşalmalarına indirgemek de aynı ölçüde hatalıdır.”
"Devrimler planlanamaz"
Devrimleri idealleştirmeden ve şeytanlaştırmadan yol alan Traverso, onların daima canlı oluşundan hareket ederken bir durum tespiti yapıyor: “Devrimler, geleceği icat ederek geçmişi kurtarır ancak her ikisini de alıp götürebilir.”
Traverso, incelediği devrimlerin entelektüel ve maddi parçalarını, diyalektik imgelerden (lokomotiflerden, bedenlerden, heykellerden, bayraklardan, tablolardan, yaşamlardan, öznelerden, barikatlardan…) oluşan anlamlarıyla çözümlüyor. Dolayısıyla kolektif bilinci meydana getirmeye uğraşan kişilere yoğunlaşırken devrim kavramının, siyaset teorisindeki ve entelektüel tarihteki yerini anlatmaya gayret ediyor.
Zihnin, bedenin, halkların ve toplumların özgürleşmesini amaç belleyenlerin ürettiği devrimlerin, hem fikrî altyapısını hem de imgeselliğini ortaya koyan Traverso, büyük anlatıların ve tarihin sonunun gelmediğini savunmakla kalmıyor, zenginlik ve birikim olarak gördüğü devrimlerin, geçip gitmediğini ve hâlâ nefes alıp verdiğini söylüyor. Tabii günümüzdeki tarihsel bellek ve buna uygun imgelem eksikliğini anımsatmadan da geçmiyor:
“Yirmi birinci yüzyıl solu, eski kerterizlerden uzak durarak kendisini yeniden icat etmeye mecburdur. Yeni modeller, yeni fikirler ve yeni bir ütopik imgelem yaratılmalıdır. Komünizmin çöküşü kapitalizmi alternatifsiz bırakmış gibi göründüğünden bu yeniden inşa kolay bir görev değildir. Kapitalizmin ‘doğal’ bir yaşam biçimi hâline geldiği bir dünyada yeni bir kuşak büyümüştür. Sol, son yüzyıl boyunca kökü kazınmış ya da marjinalleştirilmiş bir dizi devrimci geleneği, özellikle anarşizm geleneğini yeniden keşfetmiştir. Aynı şekilde daha önce görmezden gelinen veya marjinal bir siyasi özneler çoğulluğunun varlığını tanımıştır. ‘Alternatif küreselleşmeci’ hareketlerin deneyimleri, Arap Baharı, Occupy Wall Street, İspanyol Indignados (15-M), SYRIZA, Fransız Nuit Debout ve Gilets Jaunes, feminizm, LGBTQ hareketleri veya Black Lives Matter; devrimci, süreksiz, yaratıcı ama büyük ölçüde tarihsel bellekten yoksun bir imgelemin inşasının aşamalarıdır.”
Traverso, “hikâye bitmedi” derken teorik ve ikonografik olarak ele aldığı devrimlerin özüne ilişkin son sözünü şöyle söylüyor: “Devrimler planlanamaz, her zaman beklenmedik şekilde gelir.”
(AB/EMK)
Devrim, Enzo Traverso, Çeviren: Osman S. Binatlı, Ayrıntı Yayınları, 384 s.