Halkın olmadığı yerde devletin bayram kutlamaları sırıtkan bir arsızlık gösteriyor. Eğer o bayrama, kutlamalara halk katılmıyorsa devletin bayramı, resmi elbise giydirilmiş, suratı hiyerarşi boyalı, ezberci ve cırtlak sesli bir gösteriden öte gitmiyor. Devlet, bu gösterinin seyircisini de yine devletin çalışanlarından ve emir kulu görülen okul öğrencilerinden devşiriyor. Yiğitsen gitme!
Bu devlet karda, kışta çamurda, ayazda öğrencileri caddeye dizip çok cumhurbaşkanı, başbakan, general, bakan karşılamasına çıkardı. Hele o 12 Eylül faşizminin Kenan Evren karşılamaları! Yolun her iki yanına dizilmiş çocukların ellerine tutuşturulan bayrakları sallatan ve orada geçit yapan o devletlülerde etik bir değer var mıydı acaba? O koşullarda minicik, gencecik çocukların bedenlerine eziyet edilip beyinlerine totalitarizmin zehri akıtıldı. Aynı uygulama, milli addedilen bayram dönemlerinde de, koşullara bakılmaksızın yapılıyor. Şimdi de devletin Nevruz kutlamalarına devlet dairelerinden ve okullardan seyirci götürülüyor. Devletin yüksek bürokratları, siyasetçileri alkışların huşusunu yaşasınlar değil mi?
Daha 20 yıl öncesine kadar bu devlet, Newroz’u kutlayanlara kan kusturuyordu. Kürtler her 21 Mart’ta bahar bayramı olan Newroz’u aynı zamanda direnişlerinin bir sembolü olarak kutlarken, devletin bilcümle kolluk kuvvetleri meydanlara saldırıyor, ateşi yakan Kürtleri yaktıkları ateşe atıyordu.
Bu bayrama, Kürtleri yok saydıkları için Kürtlerin demiyorlardı, ama Zerdüştilerin, Farsilerin günüdür diyen devlet, topluma acılar yaşatmaktan zevk alıyormuşçasına bir bayram kutlamasına dahi acımasızca saldırıyordu.
Sonra…
Sonra devlet, Kürt halkının bayram kutlamasıyla baş edemeyeceğini anlayınca, derhal bir 'U' dönüşü yaparak; ‘Nevruz bayramı asıl Türklerin bayramıdır’ diye ilan etti. Hem de Ergenekon’dan çıktığımızın günüdür dediler. O gün bu gündür anayurtta, yavru vatan Kıbrıs’ta ve elçiliklerimizde Nevruz bayramı devletin ileri gelenleri tarafından kutlanmakta! Üstelik Azerbaycanlı kardeşlerimizle birlikte.
Ama ne kutlama!
İlin valisi, belediye başkanı, jandarma komutanı, emniyet müdürü, milli eğitim müdürü el ele, kol kola meydana doğru ilerlerler. Günün anlam ve önemine binaen birkaç laftan öteye gitmeyen ve Türk’le başlayıp Türk’le biten ‘derin’ konuşmalar yapılır. Devlet nizam ve intizamıyla hazırlanmış Nevruz ateşi yakılır. Ateş biraz köz haline gelinceye dek geçen zamanda devletlüler ellerindeki yumurtaları birbiriyle tokuştururlar. Bu yumurta tokuşturma işi biraz çocuk oyunu olduğu için, devletlüler bir miktar disiplin dışına çıkar; ‘hahahaaa benim yumurtam seninkini kırdı’ gibi birbirlerine laf yetiştirirken, suratlarında eğreti gülmeleri asılı kalır.
Orta Asya işi kaftanları giyip koca başlıkları da taktın mı, aslına rucü etmenin huşusuyla, bir Orta Asyalıya yakışacak demir dövme işine geçilir. Ancak işin bu kısmında devletlülerimiz, Orta Asya’dan çıkalı 1.000 yıl olduğu, kılıç ve gürz sallamaktan gerü kaldıkları için, çekiçleri örs üzerindeki demire doğru düzen indiremezler.
Sıra gelir Nevruz ateşinin üzerinden atlamaya.
İşin en komik kısmı da budur. Türkün dayanışmacı ruhuyla el ele tutuşarak, bir koşu, devlet nizamıyla yakılmış ateşin üzerinden atlanır. Ancak koşarken ve ateşin üzerinden atlanırken, devletin nizam ve intizamını sarsan görüntüler ortaya çıkar. Bir kere sıra bozulur. Asker gibi dimdik, çevik ve nizami olunmalı değil mi? Türk devletine yaraşır görüntüde biraz bozulma olsa da, takım elbiseli devlet erkânının bu atlayışı takdir edilmeli! Yumurta tokuşturan, demir döven, Nevruz ateşinin üzerinden atlayan valilere, emniyet müdürlerine sahip olan bir devletimiz var; ne mutlu bize!
Newroz’un nasıl kutlandığının onlarca yıldır örneğini görüyoruz. İşte en yeni örneği; bakın dünkü Diyarbakır’a!
Halkın sahiplenmediği, destek vermediği her kutlama yolunmuş tavuk perişanlığına sahiptir. Ayrıca devletin Newroz kutlamasıyla ne işi var? Newroz’dan devlete ne? Kürtlerin elinden Newroz’u alacağını sanan devlet, bunu başaramayınca kendisine bir nevruz icat etti ve komikliğe varan gösterilere girdi. Newroz’un devletle hiç bir bağı yoktur. Newroz halkın bayramıdır, devletin değil!
O kutlamalarda neden Türk bayrağı yoktur diye sormak, eğer bir devletçi refleksin gereği değilse, bir cehalete işarettir. Devlete ait bayrak vb. simgelerle toplumu giydirmeye çalışmak, toplumu devletin hapishanesine tıkmaya çalışmaktır. Bayraktan parmaklık örenlerle bu parmaklığı aşanlar arasındaki farklılık, bayramın adına da yansıyor: Devletin Nevruz’u, toplumun Newroz’u var. İlkinde yaşam boğulurken, ikincisinde yaşama bahar geliyor!
Newroz’u ve onu kutlayan halkları (Kürtleri, Farslıları, Türkleri, Azerileri, Ermenileri – her kim kutluyorsa) selamlıyorum. Ve diliyorum ki, bu yılki Newroz, tarihi bir dönüm noktası olur. (HŞ/HK)