Meclis’te siyasal şiddetin hüküm sürdüğü tartışmalar kamuoyunu derinden etkiliyor. Dışarıdaki şiddete, endişe ve kaygıya aldırmadan adına iç güvenlik paketi deniyor. “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” ile Terörle Mücadele Kanunu ve İl İdaresi Kanunu da değiştiriliyor. Hükümet kim ne dersin desin Tasarının kanunlaşacağını açıkça ilan etti. Bu Tasarının Anayasaya, hukuka, temel insan haklarına aykırı olduğu konusunda çoğunluk hemfikir!
Polisin idari yetkileri arttırılıyor. Yetmiyor, polisin adli yetkilerinin sınırsızlığına kapıyı ardına kadar açıyor. Böylece sağlanmak istenen polisiye “keyfilik” kanuni oluyor. Kanuna uygunluk, hukuk devletine aykırılık; polis devletinin temelini oluşturan kurala dönüşüyor. Valilerin ve kaymakamlar “olağanüstü” yetkilerle donatılıyor. Yargının gücünü polise devreden bir anlayışla, polisiye önlemler almak, emir vermek, suçluları bulmak, aramak ve yakalamak için yeniden kurulmak istenen düzen ve intizamla ilgili tüm yetkiler en yüksek mülki amirlere veriliyor. Dolayısıyla herkesin “olağan şüpheli” sayılacağı yasal dönem bizi bekliyor. Hatta yargısız infazların hukuka uygun ve kanuni sayıldığı mevzuat kapımızın önünde. Çok yakında evimizde, üstümüzde, başımızda, cebimizde, çantamızda, arabamızda ve tüm özel hayatımızın en ücra köşelerinde olacak. Vali ve kaymakamların emriyle uygulanacak polis önlemleri, güvenlik adına korkularımıza dönüşecek. Tasarı kanunlaşırsa temel hakların sınırlandırılmasında her şey olup bittikten sonra, hâkim kararı almak basit ve rutin bir idari işlem olacak. Karşı çıkmak gerekmiyor mu?
Bir zamanlar Cumhuriyet Savcılarını soruşturmanın “imparatoru” olarak gösterenlerin kulakları çınlıyordur herhalde! Artık yerlerinde yeller esiyor… Soruşturmalarda imparator değişti, değişiyor. Ceza soruşturması yetkisi ve görevi Cumhuriyet Savcısına ait olmasına rağmen artık soruşturmalar sanki onlar yokmuş gibi yürütülecek. Soruşturmaların artık Vali ve kaymakamların emirlerine, takdirlerine, polisiye tedbirlerine bağlanarak yürütüleceği eğer bu Tasarı kanunlaşırsa, gün gibi ortada…
Tasarının daha ilk maddesinde PVSK’daki polisin “durdurma” ve “üst arama” yetkileri 4. Maddeye yapılan eklemeyle değiştiriliyor. El ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilecek. İşler bitince polis amirinin arama kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacak. Bunun en basit anlamı hâkim kararı olmaksızın arama yapma yetkisinin polise verilmesidir ve bu yetkinin kanunlaşmasıdır.
Artık yürürlükte bulunan düzenlemedeki adli arama kararı vermekle yetkili hâkim kararından, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde C. Savcısının emir verme yetkisinden, ancak ve ancak Savcıya ulaşılamayan hallerde bazı istisnaları ile kolluk amiri tarafından verilebilecek arama emirlerinden vazgeçilmektedir. Önleme araması ise adli arama farkı ortadan kaldırılıyor. Artık temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında ölçülülük ilkesi ortadan kalkmaktadır. Arama kolluk kuvvetlerinin yeterli şüphesine terk edilmiştir. Süreklilik kazandırılmaya çalışılan bir sıkıyönetim hali herkesin yaşamına egemen olacaktır.
Her yerde, her zaman ve her koşulda hâkim kararına gerek kalmaksızın kolluk amirin sözle ve yazılı emri ile yapılacak aramaların tümü yargı denetimi dışında kalacaktır.
Anayasaya aykırı olan böyle bir düzenleme kanunlaşırsa Anayasanın 20. maddesini unutun. 2001 yılında 4709 sayılı Kanunla Anayasaya eklenen ikinci fıkra düzenlemesi ortadan kalkacaktır. Anayasa Madde 20/2’ye göre örneğin kamu düzeni veya suç işlenmesinin önlenmesinde veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması nedenlerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş “hâkim kararı olmadıkça” veya bu nedenlere bağlı olarak “kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri” olmadıkça kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Özel yaşamın gizliliğini koruyan Anayasanın 20/2 maddesinin bu koruması Tasarı ile ortadan kaldırılmış olacaktır.
Artık “hâkim kararı” aranmayacak, çok gerekli görülürse hâkimden sadece onay alınacaktır. Özel yaşam, artık hayaldir. Artık devletin aramasına, denetimine ve elkoymasına bağlı bir özel yaşamınız olacaktır.
Şimdi ne istiyorlar? Tasarının kanunlaşması önlenebilir mi?
İstekleri çok açık. Tasarıyla ayırım gözetmeksizin tüm “arama” yetkilerinin polise verilmesini ve hakim kararı olmadan önleme araması dahil tüm aramaları yapmayı sağlamak istiyorlar. PVSK 4/A maddesinde yapılması düşünülen düzenlemeler başta olmak üzere polisin istediği zaman, istediği yerde durdurma yapabilmesi, kişilerin üstünü, eşyalarını ve araçlarını aramayabilmeleri artık hâkim kararına hiç gerek olmadan mümkün hale getirilmek isteniyor. Böylece PVSK’da yer alan örneğin 9. maddedeki “önleme araması” yapılması için “usulüne göre verilmiş sulh ceza hakiminin kararı”na hiç gerek kalmayacak…
Geçmişte ne olmuştu?
Anayasa Mahkemesinin önüne 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununda değişiklik yapan 3.8.2002 kabul tarihli 4771 sayılı Yasa ile değiştirilen 9. maddesinin birinci fıkrasındaki önleme araması düzenlemesindeki “…usulüne göre verilmiş hâkim kararı…” aranması ibaresinin Anayasaya aykırı olduğu itirazı gelmişti. Çünkü bir Mahkeme önleme aramasında hâkim kararı beklenirse suç işlenmesinin önlenemeyeceğini, gecikme yaşanacağını ve kamu güvenliğinin tehlikeye gireceğini ileri sürmüştü.
Anayasa Mahkemesi 27.07.2006 tarih ve 26241 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Esas: 2003/29, Karar: 2006/24 ve 22.2.2006 tarihli kararı ile isteğin reddine karar vermiştir.
Sekiz yıl önceki bu kararın gerekçesi; bu gün İç Güvenlik Tasarı değişikliklerinin neden Anayasaya aykırı olduğunu gözler önüne seriyor. Tekrar tekrar eski önlemlere başvuruluyor!
AYM kararına göre; “Anayasa’nın 20. maddesi gereğince özel hayatın gizliliği esastır. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça dokunulamaz. Özel yaşamın dokunulmazlığı temel haklardandır ve bu niteliği nedeniyle insan haklarına ilişkin beyanname ve sözleşmelerde yer almış, tüm demokratik ülkelerin mevzuatlarında açıkça belirlenen istisnalar dışında Devlete, topluma ve diğer kişilere karşı korunmuştur.”
İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 12. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesindeki düzenlemelerle özel yaşamın dokunulmazlığının sağlandığı görüşünde olan AYM’sinin bu kararına göre: “3.10.2001 gün ve 4709 sayılı Yasayla Anayasa’nın 20. maddesindeki “Adlî soruşturma ve kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır” tümcesi madde metninden çıkarılmış, değişiklik gerekçesinde de belirtildiği gibi, bu hak ve özgürlüklerle ilgili özel sınırlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde öngörülen esaslar çerçevesinde açık olarak belirlenmiştir. Anayasa’nın 20. maddesine göre, bir kişinin üstünün ve özel eşyasının aranması için hâkim kararının ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınan merciin yazılı emrinin yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunulması zorunluluğu ve özel sınırlama nedenlerinin varlığının şart kılınmasıyla, özel yaşam alanının korunması güçlendirilmiştir. Anayasa’nın 20. maddesi, 3.10.2001 gün ve 4709 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik çerçevesinde sadece adlî aramalarda değil, özel yaşama müdahale oluşturan tüm aramalarda uygulanma olanağına sahiptir. Bu nedenle de madde ile öngörülen hâkim kararı güvencesinden önleme aramalarının istisna tutulduğu düşünülemez. Kaldı ki, iptali istenilen kuralın 3.8.2002 gün ve 4771 sayılı Yasa ile Anayasa’nın 20. maddesindeki değişikliğe koşut olarak maddeye eklendiği anlaşılmaktadır.”
AYM, “hâkim kararına” ihtiyaç olmadan arama yapılmasını sağlamak amacıyla yapılan iptal başvurusunu Anayasa’nın 20. maddesine aykırı görmemiş ve istemi reddetmiştir.
Geçmişte yapılamayanlar günümüzde tekrarlanıyor! Geçmiş, tekrar tekrar yaşanıyor!
Temel hak ve özgürlükler ortadan kaldırılıyor. Adına ne derseniz deyin!
Bu Tasarı güvenlik nedeniyle özgürlüklerin ortadan kaldırılmasıyla korunacak herhangi bir özgürlük kalmayıncaya kadar; yargı denetiminin ve özel yaşamın sıfırlanmak suretiyle polis devletinin yaşamın her anına egemen olmasını sağlamak amacıyla hukuk devletinin ve özgürlüklerin kanuni devridir. (Fİ/HK)