Sonunda, merhametli biri gönüllü oldu: "Hepimiz biliyoruz ki, ölen adam bir şeytandı, kötü biriydi. Fakat oğluna kıyasla o bir melekti. "
Ben de aynı şeyleri birkaç gün önce Genel Kurmay Başkanlığı görevinden ayrılan Shaul Mofaz hakkında söylemek istiyorum. O kötü bir adamdı, küstah bir komutandı. İlkel ve vahşi bir duruşu vardı, güvenliği sağlamaktan da çok uzaktı.
Fakat, halefi "Boogie" Ayalon'a göre, o bir harika!.
Neyi seçmek daha önemli?
İsrail'de genel kurmay başkanlarını değiştirmek cumhurbaşkanı değiştirmekten çok daha önemlidir. Sadece, başbakan genel kurmay başkanından daha önemli kabul edilir. Ordu hayatın bütün alanlarında inanılmaz bir nüfuza sahiptir.
Fransız devrimin önderlerinden Mirabeau'nun şu sözüne bakın: "Prusya bir devlet değil, ordudur ama devleti olan bir ordu."
Bu İsrail için de geçerli mi?
Teorik olarak İsrail ordusu politik liderliğin öznelerinden biridir. Burası eninde sonunda bir demokrasi. Seçilmiş hükümet kararları alıyor, ordu da kararları uyguluyor. Olması gereken bu ama gerçek bundan çok daha karmaşık.
Komutanlar Kabine toplantısında
Her şeyden önce, politik ve ekonomik seçkinler topluluğu emekli generallerle dolu. Mofaz'dan önceki 15 genel kurmay başkanından ikisi başbakan oldular. Şimdiki başbakan da bir general.
Turizm bakanı General Ze'evi'nin bir suikasta kurban gitmesinden sonra kabine 4 general kaldı.
Aslında, bir generalin üniformasını çıkarınca askeri bakışından da uzaklaşmasını düşünmek çok hoş olabilir ama ne yazık ki bu hayalden de öte. Bir general general olarak kalır. İsrail demokratik dünyada, ordu komutanlarının kabine toplantılarına katıldığı tek ülkedir. Komutan, yanında, ordu istihbaratı AMAN'den birini de toplantıya getirir.
Eskiden, genel kurmay başkanının hükümet üzerindeki nüfuzu deklare edilmeyen bir gerçeklikti. Fakat, Mofaz , sık sık görüşlerini hükümete açıkça dikte ederek bunu su yüzüne çıkardı.
Mofaz'a karşı çıkma cesareti
Mofaz, "mesleki yaklaşımı" gereği, bir şeyin yapılması ya da yapılmaması gerektiğini açıkladığında hiçbir bakan buna karşı çıkamazdı. Sadece, General Şaron, Mofaz'ın önerilerine karşı çıkma cesareti gösterebildi. Savunma bakanı General Ben-Eliezer bazen karşı çıkar gibi yaptı ama, "gibi yapmak"tan öteye gidemedi.
Ordu İstihbarat şefinin statüsü de daha az önemli değil. Genel kurmay başkanının "ordunun görüşlerini" açıklamasına izin verdiği tek kişi AMAN şefidir. O, "ulusal durum değerlendirmesi"ni formüle etmekle görevli tek mercidir.
Hiçbir kabine üyesi bakan ve Knesset üyesi parlamenter, tarihte yanlışlığı kanıtlanmış bile olsa AMAN değerlendirmelerine karşı çıkma cesareti gösteremez. Burada, AMAN'ın insanları tam bir katastrofa sürükleyen Yom Kippur savaşından söz etmek yeterli.
Medya ve ordu
Generallerin elinde, hiçbir politikacının görmezden gelmeye cesaret edemeyeceği bir kamçı var: Medyanın tam kontrolü
Hemen hemen, bütün "ordu muhabirleri" ve "askeri yorumcular" ordu komutanlarının söz dinler hizmetkarlarıdır. Genel Kurmay başkanı ve generallerin brifinglerini kendi görüşleri gibi yayımlarlar.
Hemen hemen bütün "Arap ilişkileri muhabirleri" geçmişte ya da halen AMAN personelidir. Onlar da AMAN brifinglerini kendi görüşleri gibi yazarlar.
Eğer bir bakan, genel Kurmay başkanının taleplerine ya da AMAN'ın değerlendirmelerine karşı çıkma cesareti gösterirse, medya, "megatonluk bir bombayla" üzerine yürür.
Önce devlet çıkarı!
Emekli ya da emekli olmayan generaller, bütün radyo ve televizyon programları, talk şovlar, mülakat köşelerinde, akla uygun konuları tartışır. Bütün bunlar, askeri çevreler memleketin meselelerini daha iyi anlarla gibi bir aldatmaca üzerine kurulur. Onlar, hiçbir kişisel çıkarları olmaksızın devletin çıkarlarını düşünürler.
Gerçekte, Askeri teknisyen de mesela bir hekim ya da musluk tesisatçısı gibi kendi alanında uzmandır. Yüksek düzeyde bir ordu görevlisi askeri kuvvetlerin konuşlandırılması tekniklerinden anlar. Doğal olarak, bütün problemleri görür, Ama, bunlar onu devlet işlerinde, toplumda, uluslar arası ilişkilerde ya da dişişlerinde, terörizm konusunda ve hayati politik gelişmelerde uzman yapmaz.
İsrail ordusu dünyadaki en büyüklerdendir, ulusal kaynakların muazzam bir bölümünü tüketiyor. Amerika Birleşik Devletleri'nden 15 kat fazla. Ekonomiyi etkileme gücüne sahip bir nevi ekonomik imparatorluk. Dev şirketler emekli generallerin kontrolündedir. Bütçenin büyük bölümü ordu personelinin maaşlarına gidiyor.
Tanrı hazine bakanını koruyabilir mi?
Subaylar genellikle 43 yaşında tam maaşla emekli olurlar. Bir generalin maaşı parlamenterlerin maaşlarından fazladır. Tanrı, savunma bütçesini kısmaya çalışan hazine bakanını koruyabilir mi? Böyle biri anında, devletin güvenliğini dinamitleyen, İsrail'i yok eden biri olarak ilan edilir.
Sonuç olarak, hükümet, devletin onuru için, sosyal güvenlik sistemi kesmek zorunda bırakıldı.Üçüncü Dünya standartlarına hızla yaklaşılıyor.
Elbette ki, en eski zamanlardan beri ordu komutası devlet politikasında bir etkiye sahip. Bu yeni bir şey değil. Fakat, 1950 ordusuyla 2002 ordusu arasındaki benzerlikler çok az. O zamanlar, subayların çoğu liberal ve sol fikirleriyle Kibbutz üyeleriydi.
Bu, tamamen değişti. 35 yıllık işgal süresince, olumsuz bir seleksiyon süreci yaşandı. Humanist, liberal görüşlü insanlar kariyer için orduyu değil, teknoloji ve bilimi seçiyorlar.
Kibutz insanları yok oluyor
Kibbutz insanları yok oluyorlar, yerlerine yerleşimciler ve dinsel milliyetçiler üst rütbeleri dolduruyorlar.
Bugünlerde, üniformanın içinde ya da dışında, engin askeri düzen, gücün kullanımının bütün sorunların çözümü olduğuna inanan savaş yanlısı, milliyetçi bir süper parti kuruyor.Bu parti işgali seviyor, üstü kapalı bir şekilde yerleşimcilerle bağlantısı var. Tabiatı gereği, Filistin karşıtı, Arap karşıtı. Bu yüzden de barış karşıtı.
Yaygın inanış bütün ordunun Mofaz ya da Ya'alon gibi düşündüğünü garanti eder.
Tepeden bakanlar, bu "çıkar inşası" meselesidir diyebilirler: Üst düzey subayların gücü, nüfuzu ve ayrıcalıkları kritik güvenlik durumu, süren işgal ve asla bitmeyen savaş üzerine temellendirilmiştir.. Doğal olarak, onlar nüfuzlarını bu durumu kızıştırmak ve kalıcı kılmak için kullanırlar.
Daha az tepeden bakanlar, "askeri kafa yapısı onları bu istikamete sürüklüyor" diyebilir: İnsan sadece gücün bütün sorunları çözeceğine inanırsa, devleti otomatik olarak sürekli savaşa doğru sürükler.
Arap nüfus, kadınlardan da kötü durumda
İsrail nüfusunun yarısını oluşturan kadınların ise ülkenin geleceğinde hiçbir etkiye sahip değillerdir. Ordu erkek ve erkekliğin krallığıdır.
Kadınların görevi, orduda bütün rütbelerde, "kahve servisi" yapmaya indirgeniyor. Ülkenin geleceğini etkileme yetisi açısından nüfusun beşte birini oluşturan Arap yurttaşların durumu daha da kötü.
Ordu, hükümetin yoldan saptığına karar verirse, durumu düzeltmesini ister. Bazı, aşırı durumlarda, ordu hükümetin istifasına neden olabilir. İsrail'de bu süreç daha karmaşıktır ama sonuç çok farklı değil.
Mirabeau'nın bir de şu sözlerine bakın: "Savaş, Prusya'nın resmi sanayidir." Bir başkası da, "işgal İsrail'in ulusal sanayidir" diyebilir. (NM)
* Uri Avnery, gazeteci, yazar ve barış eylemcisi. 1950-1990 arası "Ha'olam Haze" haber dergisi kurucu ve genel yayın yönetmeni. 1965-1969, 1969-1973 ve 1979-1981 dönemlerinde parlamento üyesi. 1975'de İsrail-Filistin Barışı için İsrail Konsülü, 1993'de Gush Shalom (Barış Bloku) kurucuları arasında yer aldı. 1995'de, Almanya'da Erich-Maria-Remarque Barış, 1997'de Aachen Barış,1997'de Viyana'da Kreisky İnsan Hakları ödüllerini aldı.
* Avnery'nin yazısı kısaltılarak çevrildi. New Profile - İsrail Toplumunun Uygarlaşması Hareketi (Movement for the Civil-ization of Israeli Society) Website: http://www.newprofile.org/