Bu metin Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi içinde imzasız olarak yayınlanmıştı. "Devlet ve Devrim"in anlamı ve içeriği o kadar aşikar görünüyordu ki, onun hakkında sadece bir tanıtım olmaktan ileri gidemeyeceğini düşündüğüm bu yazıya imzamı koymayı fazladan bir iddia olarak görmüştüm. Malumu ilam etmenin ne önemi olabilirdi? Aradan sadece 20 yıl geçti ve "Devlet ve Devrim"in o zaman herkese aşikar olması gerektiğini düşündüğüm anlamının "sol"da da gitgide bulanıklaştığını, kendilerini "sosyalist", "komünist" ya da "devrimci" olarak nitelemekte tereddüt etmeyenlerin, devlet bahsinde Lenin'in "oportünist" diye tanımladığı mevzilere çekilmekten zerre kadar utanç duymayışlarını, dahası kendilerini varolan devletin bekçisi ilan edişlerini görerek dehşete düşüyorum. Ekim Devrimi'nin 90. yılında onu sadece bir kalkınma alternatifi olarak anmaktan ileri gitmeyenlere, Lenin'in onun neden bir devrim olması gerektiğine dair kendi tezini anımsatmanın bulanmış bilinçleri ve körelmiş hafızaları aydınlatmakta bir yararı olabileceği düşüncesiyle bu yazıyı bir kez daha yayınlamak istedim.
* * *
Marksist literatürün başlıca kaynakları arasında yer alan pek az eserin konusu Devlet ve Devrim'inki kadar içinde yazıldığı koşullarla örtüşmüş olabilir. Lenin ilk kez 1918'de yayımlanan Devlet ve Devrim'i Ağustos-Eylül 1917'de Finlandiya'da saklandığı sırada yazmıştı.
Kamenev'e Temmuz'da yazdığı bir mektuptan iki satır, bu şartları kavrayabilmek için başka bir açıklamaya gerek bırakmaz: "Entre nous (aramızda Fr.): Eğer başıma bir şey gelecek olursa, senden 'Devlet Konusunda Marksizm' defterimi (gelirken Stockholm'de kalmıştı) yayınlamanı istiyorum."
Kitabın ilk baskısına 30 Kasım'da düştüğü notta ise şunlar yazılıdır: "Yedinci bölüm olan, 1905 ve 1917 Rus Devrimleri'nin Tecrübesi'nin planını çıkartmıştım. Ancak başlık dışında bölüm için tek bir satır bile yazamadım; bir siyasal bunalım -1917 Ekim Devrimi'nin arefesi- kesinti'ye yol açtı. Devrim tecrübesinden geçmek, devrim hakkında yazmaktan daha hoş ve daha yararlı."
Devrim pratiğinin teoriye ettiği kötülük!
Bir devrim sürecinin orta yerinde, burjuva devletinin ölüm tehdidi altındaki bir devrim önderi olarak başladığı kitabını bitirdiğinde Lenin, bir işçi devletinin başındaydı. Buna bakarak, kimsenin konusunu kendisinden daha iyi bilemeyeceği ileri sürülebilir. Ama Lenin'in yapıtının önemi, dolaysız tecrübenin ürünü olmasında değildir, hatta belki de bütün bu şartlardan ötürü kitabın, kapsadığı alan üzerinde yalnızca en temel olanı ele almakla yetlnmek zorunda kaldığı söylenebilir: Sınıf egemenliğinin siyasal düzeyi. Devletin ne iktisadi, ne de ideolojik aygıtları ve bunların işleyiş mekanizmaları; ne burjuva devlet biçimlerinin birinden diğerine geçişin diyalektiği; ne de devletin göreli özerkliği sorunu, Devlet ve Devrim'in çözümlemeleri arasında önemli bir yer tutar.
Üstelik, Lenin'in kitabını ele aldığı dönemin atmosferi bütün bunlar üzerinde uğraşılmasını neredeyse gereksiz kılar gibidir: Burjuva egemenliğinin ve kapitalizmin sonu gelmiş, savaştan bir dünya devrimiyle çıkışın imkanları doğmuş bulunmaktadır. Bizzat Lenin, Devlet ve Devrim'in "önsöz"ünde Şubat Devrimi'nin "emperyalist savaşın yol açtığı sosyalist proleter devrimleri zincirinde bir halka" olarak kavranabileceğini yazar. Bu bakış açısından, artık tükenmiş, kendi zamanını doldurmuş olduğunun bütün işaretlerini vermekte olan bir üretim tarzının üstyapılarının işleyişi ile ilgilenmenin ne bir gereği ne de bir değeri olabilir.
Bugün, Ekim Devrimi'nin üzerinden 70'ten fazla yıl geçtikten sonra bile kapitalizmin dünya ölçeğindeki egemenliğinin hala sürmekte olduğuna bakarak Lenin'in bu perspektiflerinin sahiciliğine karşı kuşkular ileri sürülebilir. Ne var ki, emperyalist savaşın devrimci bir bunalımın içine sürüklediği bütün Avrupa'da kapitalizmin son bulmamış olmasının, bu devrimin imkan ve şartlarının 2. Enternasyonal'e bağlı proleter kitle partilerince idrak edilmemiş olmasıyla çok yakın bir ilgisi olduğu göz ardı edilmeksizin böyle bir hükme varılamaz.
Devrimin bilgisini mülk edinmek
Ve zaten Devlet ve Devrim'in başlıca amaçlarından biri de gelişmekte olan devrim karşısında burjuva devletinin koruyuculuğunu üstlenen "oportünist"lerin devlet ve devrim bahsinde Marksizmle bir ilgilerinin kalmadığını sergilemek ve önderliğinin Rus proletaryasına düşeceği sezilen devrimin bilgisinin mülk edinilmesini sağlamaktır.
Devlet ve Devrim'in, birinci bölümü Maksizmin maddeci tarih anlayışına dayanarak geliştirdiği devlete ilişkin görüşlerini bir arkeolojik kazı yapar gibi, kaynaklarına kadar giderek ortaya çıkartır ve bir araya getirir. Marx ve Engels'in devletin, toplumun sınıflara bölünmesinin sonucu olarak ortaya çıkan bır baskı aygıtı olduğuna ve sınıfların ortadan kalkmasıyla bırlıkte "söneceği"ne ilişkin düşüncelerini yeniden kurar. Çünkü, Marx ve Engels'in "söneceği"ni öne sürdüklerı, yani ortadan kalkması için bir devrime gerek olmadığını düşündükleri devlet, proleter devriminden doğacak bır işçi devleti olduğu halde, II. Enternasyonal sosyalizmi, bir devrimle yıkılmasına gerek kalmaksızın burjuva devletinin de "sönebileceği" düşüncesine gelmişti. Lenin, böyle bir yorumun eğer "devrimi inkar etmiyorsa bile, onun önünü karartan en kaba bır çarpıtma" olduğunu ortaya koyar.
İkinci bölüm, 1848-51 Avrupa devrimlerinin tecrübesinin Marx ve Engels tarafından çözümlenip yorumlanmasına ayrılmıştır. Lenin, Marksizmin devlete ilişkin teorisinin gelişmesini pratik tarihsel tecrübenin kavramlaştırılması süreci olarak izlemeye başlar ve 1848'in "devlet olarak örgütlenecek" proletaryasının bulduğu biçimi, Marx'tan yeniden edinir: Proletarya diktatörlüğü. Ve burada Kautsky'nin bır kere daha Marksizmi "çarpıttığı"nı belirler. Kautsky, proletarya diktatörlüğünün Marx'ta bır sınıf egemenliği biçimi olduğunu kabule yanaşmaz.
Üçüncü bölüm, 1871 Paris Komünü tecrübesinden Marx ve Engels'in çıkarttıkları sonuçların biraraya getirilmesine, devlet ve devrim arasındaki ilişkinin belirlenmesine ayrılmıştır. Birincisi, devrimin varolan "devlet makinesini olduğu gibi alıp kullanamayacağı, bu bürokratik askeri makineyi parçalaması" gerektiğidir. Bu ise, zora dayanan bır devrimi şart koşar. Lenin, burada yalnızca Marx'ı devralmakla yetinmez, militarizm ve bürokrasinin her yerde devletin asli karakteri halini aldığı emperyalizm çağında artık egemen sınıfların barışçı yoldan egemenliklerini devretme imkanlarının son bulduğunu belirler. İkincisi, bu parçalanmış makinenin yerine ancak "daha tam bir demokrasi"nin geçebileceğidir: Düzenli ordunun lağvı, görevlilerin seçimle gelmesi ve geri çağrılabilir olması. Burada devlet artık, "bir azınlığın özel baskı aygıtı" olmaktan çıkar, büyük çoğunluğun baskı aygıtına dönüşür. Burada artık özel bır aygıta gerek yoktur. Böylece devlet sönmeye başlar. Üçüncüsü, bu yeni türden devlette parlamentarizmin son bulmasıdır.
Parlamentarizmin sınırları; çalışan bir meclisin gerekliliği
Marx Paris Komünü'nün sonuçlarını özetlerken, üzerinde en çok durduğu yönlerinden biri Komün'ün "parlamenter değil, çalışan bir kurul", hem yasa yapan hem de yaptığı yasaları yürüten bir kurul olmuş olmasıydı.
Bütün Avrupa'da bunun anlamını Lenin'den daha iyi kavrayabilmiş bir başka Marksist'in bulunabileceğini düşünmek zordur. Çünkü 1905 Devrimi sayesinde Lenin, Komün'e yaklaşan bir gelışmeye, 1905-1907 Sovyetlerinin imkanlarına ve bunların kudretine tanık olabilmiştl.
Lenin'in, Marx'la birlikte parlamentarizme itirazı, parlamentonun temsili bir kurum olmasından kaynaklanmaz. Tersine, "temsili kurumlar proletarya dlktatörlüğü altında da vazgeçilmez"dir. İtiraz, parlamentoların yetkilerini hükümetlere devrederek, çıkarttıkları yasaların yürütülmesi üzerindeki bütün denetimlerini fiilen yitirmeleri ve bütün iktidarın "bürokratik-askeri maklne"yi elinde tutan güce aktarılmasınadır. Bu, en tam burjuva demokrasisinde bile demokrasinin bir hayale dönüşmesinin başlıca nedenidir. Yasama ve yürütmenın birbirinden ayrılması ve her ikisinin de toplum karşısında bır imtiyaz kaynağı halıne getirilmesinin karşısına Komün, halk temsilcilerinin ücretlerinin sıradan bir işçinin ücretiyle aynı olacak şeklide belirlenmesini geçirir. Böylelikle halka kendi üstünde durmayan, lafta kalmayan bir "hizmetkar"lık kurumu sağlanmış, daha doğrusu halkın halkın gerçekten kendı kendisini yönetmesi ve böylelikle yönetenlerle yönetilenler arasındaki farklılaşmanın sona erdirilmesini sağlayacak bır mekanizma kurulmuş olur.
Böylesi bir demokrasi, parlamentarizmin biçimsel demokrasisinden çok daha derine giden bir temsil imkanı sağlar. Çünkü birinci olarak o, işçilerin seçmeleri ve seçilmelerinin önündeki ilk engeli, kapitalist özel mülkiyeti ortadan kaldırarak, ezilen sınıfı egemen sınıf haline sokan bir devrimin ürünüdür. İkincisi, yönetenleri halk, halkı yöneten haline getiren bir ilkeye dayanır: Temsilcilere işçiler kadar ücret vermek, onları her an geri çağırabilmek. Bu parlamentarizm eleştirisinin eksenini parlamentonun anti-demokratik karakterinin eleştirisi oluşturur. Demokrasiyi yönetilenler için bir hayale dönüştüren parlamentonun yerine, nüfusun asıl emekçi çoğunluğunun seçilmiş temsilcilerine dayalı meclisler işçi devletinin karakteristiğidir Lenin'e göre.
Lenin, Marx ve Engels'ten devraldığı çok daha önemli bir noktanın altını durmadan çizer. Geçış döneminden sonra, proletaryanın diktatörlüğü "sönme"ye başlar. Özgür emekçilerin birbirleriyle ve bütün toplumla kurdukları ilişki sınıflararası bir dolayımdan kurtulur, her bireyin birbiriyle ilişkisi toplum aracılığıyla olmaya başlar. Böylece devlet de onun bütün şekilleri de söner gider.
Bu çözümleme demokrasinin fetişleştirilmesine de son verir. Özgürce birleşmiş emekçilerin özgür toplumunda en demokratik olanı da dahil olmak üzere bütün devlet biçimleri "tarih müzesine" kaldırılırlar. Ancak, Lenin bu arada önemli bır belirleme yapar, sınıfsız toplumun "sosyalizm" olarak adlandırılan alt evresinde, yanı sınıfsız toplumun kapitalizmden çıktığı şekliyle geliştiği evrede, "henüz burjuva hukukunun dar ufku" içinde kalınır. "Tüketim mallarının dağıtımı bakımından burjuva hukuku kaçınılmaz olarak burjuva devletini şart koşar, çünkü hukukun standartlarına uyulmasını gözetecek bır aygıt olmaksızın hukukun da anlamı olmaz." Böylece, "sınıfsız toplumda bır zaman için yalnızca burjuva hukuku değil, burjuvazisiz burjuva devleti de sürer."
Şu halde devlet ne zaman söner? "Toplumun bütün üyeleri, ya da en azından geniş bir çoğunluk devleti kendileri yönetmeyi öğrendiklerinde, bu işi kendi ellerine aldıklarında, sayıları önemsiz kapitalist azınlık üzerinde denetimi örgütlediklerinde, işte bu andan başlayarak herhangi bir hükümet biçimine duyulan ihtiyaç da ortadan kalkmaya başlar. Demokrasi ne kadar tam olursa, onu gereksiz kılan an da o kadar yaklaşır. Zor aygıtı silahlı işçilerden oluşan, artık 'kelimenin alelade anlamında devlet olmayan devlet' daha çok demokratikleştikçe, her türden devlet biçimi hızla sönmeye başlar."
Burada Lenin için demokrasinin ölçülebilir, nesnel bir tek temeli bulunmaktadır: Gittikçe daha çok sayıda işçinin, gittikçe daha çok devlete ait alana müdahale ederek kendilerini yönetmeye başlaması. İşçileri sınıfsız topluma götürecek tek devlet biçimi budur, Lenin'e göre.
Devlet ve Devrim'in yazılmasının üzerinden 70'ten fazla yıl geçti. Gene de "Devlet ve Devrim", bir devrimci dönemin ortasında yazılmış olmasının dışarıda bırakılmasına yol açtığı, devletin birçok veçhesine ilişkin bilgi ve deneyimin eksikliğine rağmen devlet, devrim ve sosyalizm arasındaki temel bağlantıların daha mükemmeli yazılmış olmayan bır açıklanışıdır.
"Devlet ve Devrim" bugün de yaşanmakta olan sosyalizm pratiklerinin bır değerlendirilmesi ve çözümlenmesi için kendi günündeki kadar önemli bir işleve sahip. Geçen zamanın toplumsal ilişkileri bütün ülkelerde daha karmaşıklaştırmış olmasına karşın devlet ve devrimin diyalektiği, kendilerine vücut veren şartlarla birlikte değişmemiş olarak kalıyor. Belki de bu yüzden, bu karmaşıklık içinde görülmez hale gelen bütün temel ilişkileri tekrar ve tekrar hatıra getirdiği için "Devlet ve Devrim" bugün de en az kendi günündeki kadar önemli. (EK)