Devlet hiçbir ayrım gözetmeden halkın refahını, sağlığını, huzurunu güvenliğini korumak için gereğini yapmak zorundadır. Devletin kuruluş amacı budur. Devleti yönetenler sorumluluklarını "kişiselleştirip" helallik isteyemez.
İlk yazılı Urgakina kanunlarının MÖ 3000 yıllarında Sümerler'e ait olduğunu biliyoruz. Ardından MÖ 1760- Hammurabi Kanunları, Avrupa hukuk siteminin temelini oluşturan Roma kanunları diye bilinen 12 Levha Kanunları gelir. Elbette konu buraya sığmayacak kadar uzun.
Ancak beş bin yıllık devlet tarihinde ilk kez bir devletin başkanı "helallik" istedi. Başka örnekleri varsa bilmiyorum. Yirmi birinci yüzyılda, bilim insanları Mars'a gitmekten, insan beynine çip takmaktan bahsederken bize ait "helallik" kavramı din- devlet- birey arasındaki ilişkilere bakışımızın sembolü.
Suç ve ceza kavramları insanlık tarihi kadar eski. Felsefe, edebiyat, hukuk ve inanç sistemleri bu konuda çokça şey söylüyor. İslamiyet'te suçlar tanrıya ve insana karşı işlenen suçlar olarak ikiye ayrılıyor. Bir insan tanrıya karşı "günah" işlerse bu tanrı ile kul arasında ama, insan başka bir insana karşı suç işlerse bağışlanmasını ondan istemeli. "Helallik" iki insan arasındaki insani durumu belirler.
Sorun tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Devlet denilen örgütlenmede ister cumhuriyet, ister monarşi olsun binlerce yıl deneyimlerle kazanılan örgütlenmeleri, devleti meydana getiren yasama ve yürütme gibi görevleri yok sayabilir miyiz?
Halk adına devleti idare etme yetkisi alan, sözleşme imzalayan iktidar sahipleri, sanki devlet bir kişiymiş gibi "helallik" isteyebilir mi?
Devlet neden hukuk sistemine ihtiyaç duyar?
Dünya ulusları neden ortak birliklerle uluslararası sözleşme imzalar?
Tüm bu çalışmalar devleti yönetenlerin kişisel duyguları, hırsları, inançları, bilgi ve deneyimleri ile devlet yönetme sanatını birbirinden ayırmak içindir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana halkın çektiği sıkıntıların temelinde "hukuk devleti" olamama yatmaktadır.
Devleti, halk adına yöneten, sorumluluk alan, sözleşme imzalayan kişiler "helallik" isteyemez.
• "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini hiçe sayarak komşularla savaş çıkarmak için uluslararası lobilerle işbirliği yapan, milyonlarca insanın göçebe, mülteci olmasının, öldürülmesinin sorumluluğu kim üstlenecek?
• İngilizlerle yapılan "şehir hastaneleri" anlaşması ile halkı sağlığını şirketlere havale etmenin zararlarını kim ödeyecek?
• Halkın vergileri ile yapılan yolları "paralı" yaparak şirketleri korurken uğranılan zararı kim karşılayacak?
• Maden arama bahanesiyle yapılan çevre katliamlarının verdiği zararı kim karşılayacak?
• Düşünce ve ifade etme özgürlüklerini kullandıkları için cezaevinde olanların haklarını kim koruyacak?
• Yasalarla suç olmayan eylemlerinden dolayı gözaltına alınanların, yurt dışına çıkma yasağı uygulananların haklarını kim karşılayacak?
• İş bulamayan gençlerin, sendikaya üye olmak istedikleri için işten atılanların hakkını kim koruyacak?
• Öldürülen, yararlanan kadınların hakkını kim arayacak?
• Yarınlara ait umudu yok olan gençlerin geleceklerini kim koruyacak?
Devlet hiçbir ayrım gözetmeden halkın refahını, sağlığını, huzurunu, güvenliğini korumak için gereğini yapmak zorundadır. Devletin kuruluş amacı budur.
Devleti yönetenler sorumluluklarını "kişiselleştirip" helallik isteyemez.
(SKD/AÖ)