Pirsultan Abdal Kültür Derneği'nin Dersim Soykırımı'nı anma etkinliği için 4 Mayıs'ta Avusturya'da Perg'deydik. Dernek bahçesinde düzenlenen etkinlikte katılım sayısı bine yakındı. Burada, soykırıma dair konuşmalar yaptık ve ardından Dersim ağıtlarından oluşan bir konser verdim.
Perg, Nazi toplama kamplarından biri olan Mathausen'e üç kilometre mesafede bir küçük kasaba. Dersim Soykırımını anarken, Mauthausen-Gusen Nazi toplama kampına gitmemek, acılarımızın benzediği ölülerimizi anmamak olmazdı.
Dernekten bir grup kadın arkadaşımızın refakatinde toplama kampına doğru yola çıktık. Kampa yaklaştığımızda çevrede yoğun hazırlıklar dikkatimizi çekti. Pazar günü soykırım kurbanlarını anma yıl dönümü vesilesiyle yapılacak hazırlıklardı. Zira, dünyanın dört bir tarafından yüz binlerce kişinin anma için bu kampa gelmesi bekleniyor.
Mauthausen-Gusen toplama kampı, mahkumların her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz kaldığı kampların başında geliyor. Çalışamayacak duruma gelen mahkumlara öldüresiye dayak atıyorlar; asıyorlar, vuruyorlar, iğneyle ya da gaz odalarında zehirleyerek öldürüyorlarmış. Mahkumların cansız bedenlerini de fırınlarda yakıyorlarmış.
Ocak 1945'te, Mauthausen Merkez Ofisi'nden yönetilen kamplarda yaklaşık 85 bin tutsak kalıyormuş. Kamplarda ölenlerin kesin sayısı bilinmiyor ancak çoğu kaynak tesisin tümünde 122.766 ve 320.000 arasında bir tahmin yürütüyor.
Burası, Nazi Almanyası'nın en büyük ilk toplama kampı tesislerinden ve müttefiklerin en son kurtardığı kamplardan da biri. Bu kurtarma eylemi sırasında, insanlar gaz odalarında öldürüldükten sonra yakılma işleminin hâlâ sürdüğüne tanık olunmuş
Kamp ve Qemere Hesen
Mauthausen Kampı, Nazi soykırım kurbanları anısına kapsamlı bir müzeye dönüştürülmüş. Bugün Pirsultan Abdal Kültür Derneği üyesi kadın arkadaşlarımızla kampı ve kurbanların anısına düzenlenmiş müzeyi dolaştık. Her şey, geçen yıl Dersimlilerin 1938'de zehirli gazlar kullanılarak katledildiği Qemere Hesen mağarasında hissettiklerime benziyordu. Kampta, vahşetin tüm izleri korunurken, müzede de yüz binlerce kurbanın adları özel bir odada yazılmış. Ayrıca kurbanlara ait özel eşyalar da bu müzede sergileniyor. Yine, zehirli gaz odaları ve insanın da insanlığın da küle dönüştürüldüğü fırınlar olduğu gibi korunuyor.
Çeşitli devletlerin soykırım kurbanlarının anısına yaptıkları anıtlar dikkat çekici. Aralarında en dikkat çekicisi SSCB tarafından yapılmış.
Kampı gezerken, Türkiye'nin Almanya gibi katliam ve soykırımla anılan bir tarihe sahip olduğunu, ne var ki, bununla yüzleşmekten kaçınan da tek ülke olduğunu düşündüm. Ziyaret ettiğim kamp her yıl Almanya ve Avusturya'dan milyonlarca öğrenciyi de birkaç kez konuk ediyor. Yüzleşme, eğitim politikasının bir gereği olarak da devam ediyor.
Biz oradayken değişik kentlerden gelen yüzlerce öğrenci, gruplar halinde ve özel rehberler eşliğinde müzeyi geziyordu. Bizim ülkemizde ise yaşanmış katliam ve soykırımların sorumlusu olan kişilerin mezarları ziyaret ediliyor!
***
Devlet -insanlık suçları- suçları söz konusu olduğunda yönetenler için öz eleştiri, özür evrensel hukukun ve vicdanın şartıyken; kendine güvenin de tezahürü sayılır. Bunu yerine getirmeyen sistemlerin halka sunacakları ise bir eksik bir fazlasıyla, benzer acılar olabilir. Bundan bağımsız olmayan yüzleşme süreci ise toplumsal barışta kolaylık sağlar. Irkçılıkla, ayrımcılıkla arasında mesafe olduğunu iddia eden AKP hükümeti, Dersim nezdinde hakkını veren bir süreç başlatarak, üzerine düşenleri yapmalı. Bilhassa "çözüm süreci"nden söz ederken, bu, üstlenmesi gereken elzem bir rol.
Yeryüzünün herhangi bir yerindeki acıyı duyumsuyoruz. "Ortak acı" dediğimizin ruhta, bilinçte buluşması bu oluyor. Dersim'deki mağaralarda nasıl benzer duygulara kapıldıysam, sorumluların bu tip meselelerde benzer inisiyatif almalarını bekleme hakkımız var. Suçunuz ortak, cezanızı da ortaklaştırın! (Ft/HK)