Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dersim ile ilgili özrü üzerine yazılanın çizilenin haddi hesabi yok. Bu davranışı hoş karşılayanlar, yetmez ama "evetçi" karşılayanlar, hiç beğenmeyenler, şovmence bulanlar ve daha bir sürü değişik tepki verenler mevcut. Bu özrün bence en önemli sonucu Türkiye'de hakikat komisyonları konusunun anaakım basınında yer bulmaya başlamasıdır.
Hakikat komisyonları, daha bir çok mekanizmayla birlikte geçiş donemi adaleti (GDA) adı verilen bir sürecin sadece bir parçasıdır. GDA özellikle 1980ler boyunca Latin Amerika'daki otoriter rejimlerden demokrasiye geçiş döneminde ortaya çıkmış daha sonra Doğu Avrupa ülkelerinin komünizmden liberal rejimlere dönüşümünü de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Geçiş dönemi adaletinin kavram olarak kim tarafından ortaya atıldığı tartışma konusu. Bununla birlikte Neil Kritz'in benzer geçiş dönemlerini yasamış ülke temsilcilerinin ve uluslararası hukukçuların biraraya geldiği bir konferans sonrasında derlediği üç ciltlik "Geçiş Donemi Adaleti: Yeni oluşan demokrasiler geçmiş rejimlerle nasıl hesaplaşır" serisi onun kavramın yaratıcısı olabileceği yönündeki düşünceleri güçlendiriyor.
Kavramın sahibinden çok kavramın kendisi gerek insan hakları alanında gerekse çatışma çözümü ve barış inşası alanlarında çok önemli bir hareket alanı oluşturdu.
GDA bugün şu anlama geliyor: Otoriter, totaliter ya da baskıcı rejimler, içsavaş veya işgal; veya bunlara benzer hukukun üstünlüğünün zayıfladığı veya tamamen ortadan kalktığı durumlardan hukukun üstünlüğünün yeniden kurulacağı özgür rejimlere geçiş döneminde baskıcı rejim süresince gerçekleşen insan hakları ihlallerinin ve ihlalin sorumlularının tespiti, sorumluluğun sorumlu ile ilişkilendirilmesi, mağdurların tespiti ve mağduriyetlerinin telafi edilmesi mekanizmalarının tümünü kapsayan sosyolegal süreç.
GDA dört alt sürecin bir araya gelmesinden oluşur:
a) Adalet Süreci: İnsan hakları ihlallerinin ve sorumlularının tespit edilmesi ve sorumlular ile sorumluluk arasındaki bağın kurulması ve gerekli cezai ve idari yaptırımların uygulanması.
b) Gerçeklik Süreci: Mağdurların gerçeği bilmeye olan haklarının tanınması ve bu hakkın gerektirdiği şekilde ihlallerin ve mağduriyetlerinin resmi şekilde araştırılıp halka açık şekilde belgelenmesi ve sunulması.
c) Tazminat ve İyileştirme Süreci: Mağdurların mağduriyetini gidermeye veya iyileştirmeye yönelik girişimler gerçekleştirilmesi. Tazminat süreci maddi ve manevi tazminat, resmi özür, kaybın geri iade edilmesi veya fiziki ya da psikolojik rehabilitasyon gibi çeşitli şekiller alabilir.
d) Kurumsal Reform Süreci: Yaygın insan hakları ihlallerine sebep olan veyahut bunlara göz yuman kurumsal yapının tamamen değiştirilmesi ve ihlallerin yeniden tekrarlanmamasını garanti edecek yeni bir kurumsal yapının oluşturulması. Bu sürece kamu görevlileri arasında önceki rejim ile bağı olan, önceki rejimin ihlallerini doğrudan ya da dolaylı olarak desteklemiş şahısların görevlerinden uzaklaştırılması ve bir daha kamusal görevlerde bulunmasını engelleyici düzenlemeler de dâhil edilebilir.
Recep Tayyip Erdoğan'ın Dersim özründen sonra daha sık dile getirilen "hakikat komisyonları", GDA'nın ikinci maddesi olan gerçeklik ve mağdurların gerçeğe ulaşma hakkına yönelik mekanizmalardır.
Bu komisyonların amacı yaygın ve sistematik olan insan hakları ihlallerinin varlığına, sorumlularına ve sonuçlarına dair soruşturma ve belgeleme yapmak ve çoğu zaman devlete tespit edilen durumun nasıl iyileştirilmesi gerektiğine dair önerilerde bulunmaktır.
Komisyonlar çalışmalarını gerçekleştirirken bağımsız ve geniş çaplı araştırmalara ek olarak mağdur ve fail ifadelerine de sıkça başvurulur. Hatta bazı durumlarda faillerin hakikat komisyonu soruşturmalarına katkıda bulunmasına karşılık cezai yaptırımlarda azaltma veya muaf tutulma söz konusu olabilir.
Bu şekilde düzenlenmiş komisyonlarda motivasyon gerçekliğin ortaya çıkmasının sorumluluğun kurulmasında çok büyük etkisi olacağı ve itirafta bulunan faillerin kamusal alanda suçluluğunun tanınmışlığının cezai yaptırıma eşdeğer bir psikolojik yaptırım etkisi yaratacağıdır.
Bu ve buna benzer af düzenlemeleri süregelen GDA süreçleri içerisinde tartışma konusu olmuş, adil olmayan bir dokunulmazlık sistemi yaratılması en önemli endişe haline gelmiştir. Bu konuya ilişkin en önemli sınırlandırma 1998 tarihli Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kuran Roma anlaşmasıdır.
Bu anlaşma ile insanlık suçları, savaş suçları ve soykırımın ağır uluslararası suçlar kapsamında tanımlanması bu suçlardan sorumlu olduğu düşünülen şahısların af düzenlemelerinden yararlanmasını tamamen yasaklamamış olsa da insan hakları hukuku ahlakı içerisinde oldukça kısıtlamıştır. Ayrıca bu suçlara yönelik af düzenlemesi yapılamayacağına dair bir geleneksel uluslararası hukuk kuralı özelliği olan opinio juris * oluştuğuna dair de çıkarımlar mevcuttur.
Bu noktadan hareketle GDA'ya ilişkin çok önemli bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Eğer bu süreçte amaç tüm ihlallere değinilmesi ise hakikat komisyonlarının tek basına bu görevi yerine getiremeyeceği aşikardır. En azından yukarıda bahsedilen ağır suçlar için yargısal düzenlemelere gerek duyulacaktır. Bu sonuç da bizi GDA'nın günümüzde kabul gören en önemli özelliğine götürmektedir: Bütünsel yaklaşım.
Bir ülkede GDA'dan bahsedebilmek için GDA'nın yukarıda bahsedilen dört amacına da hizmet eden mekanizmaların kurulması ve bütün bunların uyum içerisinde senkronize veyahut sıralı şekilde çalıştırılması gerekmektedir. Çünkü GDA mekanizmalarının en büyük özelliği her birinin birden fazla GDA amacına hizmet etmesidir.
Cezai soruşturma ve duruşmalar sadece adalet süreci görevini görmekle kalmaz ayni zamanda gerçeğe ulaşılmasını ve bunun belgelendirilmesine katkı sağlar. Hakikat komisyonları sadece gerçeğin ortaya çıkmasını değil mağdurların gerçekle yüz yüze gelerek minimal şekilde dahi olsa manevi tazminini sağlar. Bunlara ek olarak tazminat mekanizmaları mağdurları tazmin etmenin yanında ihlallerin yeniden gerçekleşmesini önleyici bir etkiye de sahip olabilir.
Maddi yaptırımlar gerek devletleri gerekse insan hakları ihlallerinin bireysel sorumlularını, en az cezai yaptırımlar kadar, gelecek ihlallerden caydırabilir. Kurumsal reformlar insan hakları ihlallerinin gerçekleşmesine izin veren veyahut göz yuman düzenekleri ortadan kaldırırken ayni zamanda gerçekliğe ulaşma görevini de yerine getirmektedir. Her yenilenen kurum ve her görevden uzaklaştırılan kamu görevlisi ile geçmişe dair bir bilgi parçası toplum ile paylaşılmış olacaktır.
Dolayısıyla kapsamlı bir GDA'dan bahsedebilmek için tüm bu mekanizmaları bir arada barındıracak bütünsel bir sürecin tasarlanması gerekiyor. Aksi takdirde sarfedilen çabalar GDA'nin merkezinde olan mağdurların durumuna tamamı ile yanıt veremeyecektir. Fakat bu sonuç ya hep ya hiç yaklaşımıyla yorumlanmamalı.
Bugün Türkiye'de kurulacak bir hakikat komisyonu elbette ki sadece Dersim mağdurlarına değil daha bir sürü yaygın ve sistematik insan hakları ihlali mağdurlarına çok büyük bir kazanım sağlayacaktır. Ama bundan daha önemli olan, kurulacak hakikat komisyonunun tek başına bir mekanizma olmadığının bilincinde olmak ve asıl amacın kapsamlı bir GDA sağlanması olduğunun altını çizmektir.
Başka bir deyişle Türkiye'de bir hakikat komisyonunun kurulması darbecilerin yargılanması gerekliliğini, yerinden edilenlerin tazmin edilmesi gerekliliğini, tarih kitaplarının ve eğitim sisteminin değiştirilmesi gerekliliğini ve buna benzer gerçekleştirilmesi gereken süreç ve mekanizmaları ortadan kaldırmayacaktır, kaldırmamalıdır. Bu bakış açısı temelinde olmak suretiyle kurulacak bir hakikat komisyonu, mutlaka GDA süreci içerisinde üzerine düşen görevi yerine getirecektir. (ÇG/HK)
- Çiçek Göçkün, University of Essex Essex Transitional Justice Network, Hukuk Doktora Öğrencisi
* Sandoval, 2001 p7, supra not 3. "Geleneksel Uluslararası Hukuk (Customary International Law), yazılı hale dökülmemiş olsa dahi belli hukuk kurallarının tüm devletler üzerinde bağlayıcı olduğuna dair hukuki yaklaşımdır. Opinio juris bir normun geleneksel uluslararası hukuk kuralı olup olmadığının saptanmasında aranan iki özellikten bir tanesidir. Opinio juris en basit hali ile devletlerin bir normun uluslararası hukuk normu olduğu yönünde fikir birliğinde bulunması ve o kuralı yazılı olmamasına rağmen uygulaması anlamına gelir."