Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Emek Partisi (EMEP) Tunceli İl Başkanı Hüseyin Tunç, Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) Başkanı Özkan Tacar, Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP) aktivistleri, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) dönemin Tunceli İl Başkanı Murat Polat'ın da aralarında bulunduğu toplam 11 kişiyi hapse mahkum etti.
Sanıklardan dokuzuna Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 7/2. maddesindeki "örgüt propagandası" suçundan verilen ceza bir yıl hapis olarak belirlenirken, diğer ikisinin cezası "iyi hal" indiriminden dolayı 10 ay hapis oldu. Mahkemenin gerekçeli kararı kısa bir süre önce 10 Kasım 2009'da tarafımıza tebliğ edildi.
Gerekçeli karar: "Şehitler ölmez" ve "gerilla" dediler
Geçen sene Tunceli-Nazımiye-Büyükyurt kırsalındaki askerî bir operasyonda 11 PKK'li öldürülmüştü. Bu olay üzerine 11 Nisan 2008 tarihinde Tunceli şehir merkezindeki Sanat Sokağı'nda Murat Polat ile Hüseyin Tunç, toplanan kitleye ve basına bir açıklama yapmıştı.
Açıklama sonrası Savcılıkça soruşturma başlatılmış ve neticeten 11 kişi hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250. maddesi ile yetkili Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen gerekçeli kararda:
"Sanık Murat Polat'ın konuşmasına 'Tunceli Valiliği'nin yaptığı açıklamada 11 HPG'li (Halk Savunma Güçleri) gerillanın yaşamını yitirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz' 'Biz geçen günkü çatışmalarda yaşamını yitiren HPG li gerillalarının ailelerine yakınlarına başsağlığı diliyoruz' şeklinde son verdiği" "Hüseyin Tunç'un 'asker gerilla gençlerimiz şehit düştü' ibarelerini kullandığını" ve diğer sanıkların ise "Şehit Namırın" (Şehitler Ölmez) sloganı attıklarını ve bir kısım sanığın da "Gerilla onurdur onuruna sahip çık" sloganını attıklarının tüm dosya içeriğinden anlaşıldığını sanıkların "...ülke bütünlüğünü bozmak amacıyla eylemler yapan 'silahlı çete' 'terör örgütü' niteliğindeki PKK terör örgütü üyelerinin meşru eylemler yapan kişiler olarak göstermek amacıyla gerilla olarak nitelendirildiği, terör örgütü üyesi ve terörist olarak kabul edilmediği ve halka da bu şekilde benimsetmek amacıyla basın açıklaması adı altında eylemin örgüt toplantısı haline dönüştürülerek, güvenlik güçlerinin yasal faaliyetine karşı çıkıldığı, öldürülen terör örgütü üyelerinin şehit olduğu şeklinde halk kitlesini örgüte sahip çıkmaları doğrultusunda ikna etme çabasıyla ve öldürülen örgüt üyelerinin cenazelerinin hastane morguna getirilmesini müteakip bir ortamda örgütün fikir, görüş ve kanaatinin yerleşmesini ve halkı yanlarına çekmeyi örgütün görüş ve düşüncelerinin geniş halk kitlesine ulaştırılmasını amaçlayarak propaganda yaptıkları anlaşılmıştır..." denilerek 11 sanığa hapis cezası verildi.
Belirtmek gerekiyor ki "Şehit Namırın" sloganı Savcılıklar ve Mahkemelerce Türk Ceza Kanunu'nun "Suçu ve Suçluyu Övme" fiilini düzenleyen 215. maddesi kapsamında değerlendirilmekteydi ve sonuç olarak sanıklara genellikle para cezası verilmekteydi.
Fakat 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 Haziran 2006 tarihli ve 5532 sayılı Kanunla yapılan değişiklerle artık bu tip sloganlar gerek Savcılıklarca ve gerekse Mahkemelerce Terörle Mücadele Kanunu kapsamında örgüt propagandası olarak değerlendiriliyor.
Ceza açıkça hukuka aykırı
Vurgulamak gerekir ki Terörle Mücadele Kanunu kapsamında verilen cezalarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemediği gibi verilen hapis cezası para cezası gibi seçenek yaptırımlara çevrilemiyor ve ertelenemiyor da.(TMK Md.13)
Yapılan yargılamada verilen ceza açıkça hukuka aykırı. İlk başta "Gerilla" sözcüğü bir terim. Bir terimin kullanılmasını mahkeme propaganda olarak değerlendiriyor. Yine "Şehit" sözcüğünün nasıl örgüt propagandası suçuna vücut verdiği de hukuken anlaşılamaz.
Daha ötesi mahkemenin hükmünü dayandırdığı ve polis tarafından çekilen görüntülerden oluşan CD kayıtları mahkemede izlenmedi bile. Özellikle Tunceli Dernekleri Federasyonu Başkanı Özkan Tacar ve diğer sanıklar gerek Savcılıkta ve gerekse de mahkeme huzurunda verdikleri ifadelerinde slogan atmadıklarını ifade ve beyan etmiş olmalarına rağmen mahkemece CD kayıtları üzerinde bir bilirkişi incelemesi, CD çözümlemesi yaptırılmamış ve sadece polis fezlekesine dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Oysa ki Ceza Muhakemesi Kanunu'nda "Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir." hükmü bulunmakta.(CMK Md. 217) Bu hüküm ve "Âdil yargılama hakkı" gereğince CD kayıtlarının öncelikle bilirkişiye çözümünün yaptırılması ve duruşmada diğer yargılama sujeleri ile birlikte izlenip tartışılması gerekmekteydi. Zira ceza yargılamasının en önemli prensipleri olan doğrudanlık, yüzyüzelik, sözlülük bunu gerektirmekte ve zorunlu kılmaktadır.
TMY'den garip kararlar...
Zaten konu Terörle Mücadele Kanunu olunca ülkede hukuk adına son derece garip kararlar veriliyor.
Örneğin Yargıtay evvelden itirafçı sanık-tanık anlatımlarının tek başına delil olarak değerlendirilemeyeceğini ve bu anlatımlara dayalı mahkûmiyet kararı verilmeyeceğini defalarca içtihat etmiş olduğu halde Tunceli'li bir kısım köylü ile dönemin DTP il başkanı Hıdır Aytaç'ın itirafçı bir şahsın kolluk ifadesi sonucu "yardım ve yataklık" suçundan yargılandığı bir dosyada -ifadeler sonradan geri alınmış olmasına rağmen- Malatya 3. Ağır ceza Mahkemesi'nce verilen mahkûmiyet kararı Yargıtay'ca onandı.
Şunu da belirtelim ki Malatya Mahkemesi'nin verdiği mahkûmiyet kararına dayanak yaptığı anlatımların sahibi kişi mahkeme huzurundaki beyanlarında o ifadeleri ölüm tehditi altında imzalamak zorunda kaldığını, ifadelerin baskıya dayalı olduğunu ve özgür iradesine dayanmadığını söylemişti.
PKK bayrağı sarılı tabutu taşıyana hapis
Yine Yargıtay "örgüt üyeliği" kriterlerine dair içtihatlarında hukuksal açıdan çok ciddi olumsuz sonuçlar doğuracak düzeyde ve hukuksal olarak anlaşılamaz farklılaşmalar var. Örneğin, Diyarbakır'da komşusunun akrabası olan bir PKK'linin cenazesine katılıp PKK amblemine sarılı bulunan tabutu taşıyan kişiye özel görevli Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'nce "örgüt propagandası"ndan verilen cezayı Yargıtay bozmuş ve bozma kararında şahsın hem "örgüt propagandası" ve hem de Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 314/2. maddesindeki "örgüt üyeliği" suçlarından ayrı ayrı cezalandırılması gerektiğini belirtmişti.
Dersim Katliamı'nı övmek hariç her şey suç!
Yine Diyarbakır'daki CMK Md. 250 ile yetkili özel görevli Ağır Ceza Mahkemesi Demokratik Toplum Partisi'nin aday tanıtım toplantısında slogan atmadığı halde zıplayan bir şahsa "örgüt propagandası" suçundan ceza vermişti.
Diyarbakır, Adana gibi illerdeki gösterilerde taş atan çocuklara verilen onlarca yıl hapis cezaları da cabası...
Ne diyelim bu memlekette ne konuşsan ne yapsan suç hem de büyük suç... Dersim Katliamı'nı övmek, savunmak ve "savaş propagandası" yapmak hariç...
Hükümet açılırken yargı içeri kapatıyor! (BY/EÖ)