Güney Kürdistan'ın Süleymaniye kentinde; Haydar Işık, Hasan Taş ve Ali Çatakçin'le birlikte, Dersim Heyeti olarak siyasi parti, örgüt ve iş insanlarıyla bir hafta boyunca sürdürdüğümüz temasları tamamladık.
Süleymaniye'den sonra, diğer ziyaretimiz için Kandil'e geçerek, KCK yetkilileriyle görüşmeler yaptık. Cemil Bayık, Rıza Altun, Ali Haydar Kaytan, Mustafa Karasu ve Fatma Adır ile ana konusunu Dersim ve Aleviliğin oluşturduğu görüşmelerimiz epey yararlıydı. (Bu görüşmelerin içeriğini bir yazı dizisi şeklinde önümüzdeki günlerde paylaşmayı planlıyorum.)
Ziyaretin en önemli ayağını hiç kuşkusuz Enfal Törenleri kapsadı.
26. Enfal Törenlerine heyet olarak katıldık. Dersim heyeti olarak hazırladığımız çelengi Enfal anıtına bırakarak soykırımda hayatınlarını kaybeden 183 bin kişiyi andık. Burada yaptığım konuşmada, özetle benzer büyük bir acı yaşamış Dersim halkının sıcak mesajlarını ilettim; acılarımızın ortak olmasına atıfta bulundum.
Güney halkının ilgi ve heyecanı, zannederim, ilk olması nedeniyle yüksek düzeydeydi. Sahnede Dersim ağıdını seslendirdim. Enfal Katliamında yakınlarını kaybeden anneler göz yaşı akıttı.
***
Enfal, bir soykırım operasyonuydu. 180 binden çok Kürt, Saddam Hüseyin rejimi tarafından bu operasyonda katledildi. Uzun vadeli bu soykırım planıyla Kürtlerin ortadan kaldırılması hedefleniyordu. Kur'an-ı Kerim'i kullanma bile ihmal edilmemişti. Enfal, kutsal kitaptaki bir surenin adıydı.
Tıpkı Dersim 1938 Soykırımında olduğu gibi Güney Kürdistan da bu soykırımın ardından kaçırılan yüzlerce genç kızdan ve çocuklardan bir daha haber alınamamıştı. Törenler sırasında bu acı gerçek özelikle Çemçemalli kadınlar tarafından dile getirildi.
Saddam'ın gizli belgelerinde, Kürdistan'dan kaçırılanların akıbeti hakkında da bilgilere rastlanmıştı. Yine görgü tanıkları ve suç ortağı bazı kişilerin itiraflarıyla uyuşan bu bilgilere göre; kaçırılan kadınlar işkence, kum çukurlarına gömülme, zindanlara tıkma gibi yöntemlerle katledilmiş veya cariye olarak satılmıştı.
Soykırımdan kurtulan bir kadının anlatımlarındaki "(...) Bütün gece kadınlar, yan odadan gelen çocuklarının çığlıklarını duymaya mecbur edilmişlerdi" ifadeleri, yaşananları kalbimizle canlandırmamızı sağlayacak nitelikteydi.
Her şeye rağmen, Enfal'in bir soykırım olduğu gerçeği dünyada henüz yeterince kabul görmüş değil. Zira bu vahşetin yaşanmasında batılı birçok ülke şirketlerinin katkıları, Saddam Hüseyin'e ait belgelerde ortaya çıkmıştı. Birçok devletin Saddam'ın suç ortağı olması bu katliamın bir başka kirli yüzüydü.
Dünya, insanlık tarihinin bu vahşetine ne yazık ki kör ve sağır. Kürdistan ise katliam ve soykırımlarla 'tanınıyor' ve tüm bunların kader olmadığını kabul edip, özgür geleceğini kurmaya çabalıyor.
***
Dersim Heyeti olarak Süleymaniye temaslarımızı Enfal Törenlerinin ardından Halepçe kentine yaptığımız ziyaretle sonlandırdık.
Halepçe müzesi de yürek burkan, acıtan, acımasız görüntülerle dolu. Müzenin kapısından içeriye attığımız ilk adımla, Halepçe vahşetinin canlandırılmış sokağında bulduk kendimizi.
***
Güney Kürdistan'da yürüttüğümüz bu temasların ardından uzun süredir gelmeyi düşündüğüm ancak her seferinde bir sorun ve engelle karşılaştığımız Rojava'ya nihayet geçtim. Üç gün Rojava halkıyla birlikte olacağız. Burada geçireceğim üç gün süresince izlenimlerimi yine bu şekilde sizlerle paylaşmayı umuyorum. (FT/HK)