2008 yılı muazzam bir “tarihle yüzleşme” yılıydı. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) yasama organı Temsilciler Meclisi, ilk kez, Afrika kökenli vatandaşlarından, kölelik ve yasal ayırımcılık için resmen özür dileme kararı aldı. ABD'de kölelik bundan 140 yıl önce yasaklanmıştı. Resmi özür kararında kölelik döneminde Afrika kökenlilere yapılanlar, "köklü adaletsizlik, işkence, zulüm, gaddarlık, vahşilik ve insanlık dışı" şeklinde tanımlandı.
ABD’nin çiçeği burnunda başkanı Barack Hüseyin Obama bir kaç gün evvel “Guantanamo’yu kapatmak ve işkence utancını bitirmek istiyorum” dedi. Şili’de Yüksek Mahkeme, Pinochet döneminde onlarca muhalifin ölüm emrini veren ve Ölüm Kervanı adı verilen komiteye üye 5 emekli subaya hapis cezası verdi. İspanya’da sosyalist hükümeti, diktatör Franco döneminde sürgüne gönderilen veya ekonomik şartlar yüzünden ülkeyi terk edenlerin çocuk ve torunlarına İspanyol vatandaşlığı hakkı tanıdı.
İtalyan Yüksek Mahkemesi 1944’te Toskana’daki Nazi katliamı nedeniyle Almanya’yı 1 milyon Avro tazminat ödemeye mahkum etti. İspanya’da bir yargıç 1930’lardaki iç savaş ve onu izleyen diktatörlük döneminde onbinlerce kişinin kaybolması hakkında soruşturma başlattı. Yargıç Baltasar Garzon, yetkililerden 19 mevkideki toplu mezarların açılmasını istedi. Arjantin’de askeri diktatörlük döneminde "ortadan kaybolanların" çocuklarını bulmak için mücadele eden Mayıs Meydanı Büyükanneleri Derneği iki çocuğu daha buldu. İspanya Hükümeti, 1936-1939 iç savaşı ve general Franko diktatörlüğünden zarar görenleri “Tarihsel Hafıza Yasası” adlı yasal düzenlemeler ile resmen kurban sıfatı ile tanımaya ve bu kurbanlara demokrasi için verdikleri mücadeleden dolayı tazminat ödemeye hazırlanıyor. Yeni Zelanda ve Fas’ta ve bazı başka yerlerde daha hükümetler kendi geçmişlerindeki “kara sayfaları” temizleme yolunda adımlar attı.
Türkiye
Yukarıdaki örnekler cesaret verici. Hiçbir ülke kendi tarihinden, ne tuhaftır ki, kaçamıyor. Türkiye de başta Ermeni Tehciri olmak üzere Kürt ve Alevi sorunu ile yüz yüze. Türk devlet yetkililerinin Vecdi Gönül gibi temsilcileri bunun aksini gösteren demeçler verse de durum ne mutlu ki böyle.
Modern Türkiye tarihindeki belki de en kara sayfa 1937 ve 1938 yıllarında Dersim bölgesinde yaşanan insanlık dışı eylemlerdir. Bu yıllarda “tek millet” yaratmak isteyen İttihat Terakkici anlayış on binlerce savunmasız kadın, çocuk, yaşlı insanı -hiçbir suçları olmadığı halde- yok etti. Ölenlerin sayısının 40 binden az olmadığı araştırmacıların ortak görüşü. 10-12 binden az olmayan sayıda bir insan grubunun ise İttihat Terakki’nin “etnisite mühendisliği” tezi temelinde “batıya” muhacirliğe gönderildiği tahmin ediliyor. Kesin rakamlar verilemez; resmi istatistikler yok ve arşivler kapalı.
Bu tarihteki olaylar Dersimlilerin hafızasında “milat”tır. 1938’den önce ve sonra diye tarih ikiye bölünmüştür.
Dersimlilerin önemli bir kısmı öteden beri bu kara yıla “jenosid” diyor. Bu tarihi bugünlerde gündemleştiren gelişme ise Brüksel’de Avrupa Parlamentosunda yapılan “Dersim Soykırımı” toplantısı oldu.
Dört aşamalı plan
Dersim’de yaşanan trajedi 4 bölümde ele alınabilir:
- Şark Islahat Planı, hukuki hazırlıklar ve ilk adımlar. (lütfen bakınız: 2510 sayılı İskan Kanunu ve 2881 sayılı Tunceli Kanunu) Silahların toplanması, “dede” ve “seyitler”in kurşuna dizilmesi, liderlerin tutuklanması –toplumun başsız bırakılması-, idamlar (15 Kasım 1937 Elazığ Buğday meydanında 8 liderin asılması).
- Halkın önemli bir kısmının yok edilmesi (toplu cinayetler ve sakat bırakmalar).
- Sürgün, “toprağın ıslahı” ve bölgenin insansızlaştırılması (Belli bölgelerin yerleşime kapatılması –lütfen herhangi bir Dersimli ile konuşunuz: Aliboğazı, Demenan, Haydaran ve Mırzan bölgelerinin 1950 yılına kadar “yasak bölgeler” olarak ilânı- 12 binden az olmayan sayıda insanın Türkiye’nin Kayseri’den öteye kentlere, ilçelere ve köylere dağıtılması, “bir köye bir aile” uygulaması, yakın akrabaların bile –bazen kardeşler- 9 yıl boyunca birbirini görmesine izin verilmemesi)
- Zazaca ve Kürtçe konuşmanın yasaklanması ve asimilasyon. Yatılı Bölge İlköğretim Okulları'nın (YİBO) 1939’da açılması, yatılı okullar ve Sıdıka Avar’ın “çocuk toplaması” –lütfen bakınız: “Dağ Çiçeklerim” Sıdıka Avar’ın anıları ve “Anılarla Tunceli” M. Fethi Ülkü’nün anı kitapları)
Bu dört aşamalı plan elbette başka şekillerde de tasnif edilebilir. Ancak yukarıdaki sınıflandırma gerçeğe yakın görünüyor.
Dersim aslında “Yavuz’dan beri” irili-ufaklı sayısız katliamların mağdurudur (lütfen hatırlayınız: Osmanlının “sel seferleri” deyişi). Ancak 1938 hacmi, etkisi ve kalıcı sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde açık bir “insanlığa karşı suç” eylemi. Bu nedenle devletin ve hükümetin yapacağı çok şey var.
Hapishaneden çıkmak için
Öncelikle bir “tartışma ortamı” yaratılmalı. Kimsenin başkasını suçlamadığı “kollektif” bir platform yaratmalı. Bu platform politikadan –veya ideolojiden- arındırılmalı (lütfen ilgili gazetelere bakınız: Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu binasında 13 Kasımda yapılan “Dersim Soykırımı” toplantısında -olumlu konuşmaların yanı sıra- “Öcalanın sağlığı” da genişçe dile getirilmiş). Tartışma ortamını tesis etmek için bir “Bilgi Bankası” veya “Dersim Arşivi” kurulmalı. Bölük-pörçük belgeler birleştirilmeli. Fotoğraflar ve ilgili nesneler toplanmalı.
Daha sonra “Anma Yerleri”, “Anma Günleri” belirlenmeli. Katliam nerelerde başladı ve toplu biçimde sürdüyse ora bir anma yeri kabul edilmeli. Bu nedenle Dersim’deki noktaların (genellikle dere ağızları veya Munzur kıyıları) tespiti yararlı olacak. Anma tarihi ise 15 Kasım (idamların tarihi), 4 Mayıs (Bakanlar Kurulu’nun 1937 kararı) olabilir.
Her yıl geleneksel törenlerle bir “yas çalışması” başlatılmalı. Dersimlilerin veya başkalarının bir daha bu tür bir felaketle karşılaşmaması için başta kendini ve konuya uzak kesimleri hedefleyecek “aydınlatma çalışması” yürütülmeli. Bu konuda merkez Türkiye olmalı. “Dışarıdaki” çalışmalar ancak ikincil olmalı.
Katliam görmüş bütün topluluklar hasta. Hafızaları o tarihle başlar ve biter; o tarihte her şey donakalmıştır. O tarih, adeta “kendi hapishaneleri” olmuştur. Sorun, tarihle yüzleşmek. İlk adım “özür” ve “gönül alma”dır. Devletin demokratikleşmesi ve tüm kimliklere ve dillere saygı ve tam hak eşitliği şart. 2008 yılı tüm dünyada yaşanan gelişmelerle devlete ve bize güç vermeli.
Unutulmamalı ki, 1938 Dersim trajedisi bu ülkede ve Türk halkıyla çözülecek. Eğer uygar ulusların yaptığı gibi başarılırsa hasta iyileşmeye başlar. Başarılamazsa devlet inkârda, biz ise “1938 Hapishanesi”nde -ölülerin hayaletleriyle yan yana- yaşamaya devam ederiz. (HA/EÜ)