* Fotoğraf: Doğan Haber Ajansı (DHA) Nilüfer Demir
Ben de küçüktüm. Bodrum’da kıyıya vuran Aylan’ın yaşlarındaydım hemen hemen. Evdeki Kürtçe, Türkçe konuşmaları yavaş yavaş anlamlandırmaya çalışıyordum. Her iki dildeki somut kelimeler hızla beynime işlenirken soyut kelimeleri çözemiyordum.
Babaannemin özellikle yurdundan, köyünden, evinden uzakta yaşamak zorunda kalanlar için söylediği her cümlenin başına eklediği “Ber deri kolane qelke” kalıbı beynime yer etmişti.
Kafamda şöyle canlandırıyordum: Ber: Ön, bir şeyin önü demekti, Deri: kapıydı, xelke:halk, elalem, yabancı insanlar anlamındaydı ama Kolane neydi. İlk başlarda kuyu, çukur gibi bir şey mi diye düşünmüştüm ama sonra kapının önünde kuyu saçma gelmişti Çok sonraları sözlüklerde sokak olduğunu okumuştum ama bu kalıptaki anlamı da tam olarak bu değildi. Kapının bile önü, eşik gibi kelimelerle belki anlatılabilir. Bir insanın yabancı bir yerde düşebileceği en düşük yerleri, kötü koşulları, Türkçedeki köprü altı kavramı belki, kapının bile ancak eşiği gibi tarif edilebilir bu kalıp.
Aylan’ın uyur gibi ölü uzandığı Ege kıyısıydı belki Kolan. Belki saati 3-5 liraya tarlalarda, oto yıkamacılarda çalışmak zorunda bırakılan insanların alın teri. Lastik botun o pis kokan kenarları, can yeleklerinin cırtlak turuncusu belki. Ya da 2 yıl önce Aylan’dan 2 yaş büyük Rojavalı kızın benden bizzat istediği 0-6 ay bebek maması paketinin yırtık parçasıydı Kolan. Savaştan kaçanların dükkan dükkan dolaşıp iş araması olabilirdi veya geçenlerde bir arkadaşımdan duyduğum gibi zarf içinde verilen Zekatı alan ellerin sahibiydi "Ber deri kolane xelke'da" hayatta kalmaya çalışan.
Mültecilerimize ne yaptık biz
Mülteci, göçmen veya gurbetçi olan insanların bir sokak öteye ya da binlerce kilometre uzağa gitmek zorunda kaldıklarında yaşadıkları sıkıntıları, acıları, açlığı, kimsesizliği ve ölümü; geride kalanların da psikolojisini ve yakınları hakkında çektikleri yürek sızısını anlatan eşsiz bir kalıptır bu. Hala da benzer bir durumda aklıma ilk gelen cümle budur.
Toplumsal belleğin içine işlediği bir kalıptan bahsediyorum. Bazı dillerde bir türlü çevrilemeyen kalıplar vardır ya bana göre bu da onlardan biri. Faciayı eşsiz bir empati gücüyle beyinlerimize daha önemlisi yüreklerimize kazıyan Alan'ın o fotoğrafının insanları bu kadar etkilemesinin nedeni bu toprakların o mülteciler için söz konusu kalıptaki bir hale gelmesi olabilir.
Avrupa hayalinin peşine bu kadar çok sayıda insanın takılmasının altında yatanlardan biri Suriye'den gelenlerin burada başka türlü eziyetler çekmesi olabilir. Çünkü Halepçe katliamında da binlerce insan bu topraklara mülteci olarak gelmişti ama o zaman Ege'de mülteci akını yaşanmamıştı. 4 yıldır süren Suriye iç savaşının ilk 3 yılında da mülteci trafiği en büyük rakamlara ulaşmasına rağmen yine Avrupa'ya geçiş için büyük bir hareketlenme olmamıştı.
Sahi son bir yılda ne yaptık biz mültecilerimize? Neden sığınılacak bir liman olarak bu ülke aynı zamanda bir elveda kıyısına dönüştü? Kos adasına geçmek isteyen Alan'ın ailesini başarılı olsalardı bile sonuçta bir adaya çıkacaklardı ve bence yolculuğun en zor ve meşakatli kısmı o zaman başlayacaktı. Acaba burası da mülteciler için en az savaş alanı ülkeleri kadar çekilmez bir hal almaya mı başladı? Alan'ın ölümünden kaynaklanan empati bu sorulara cevap aratmayı hak etmiyor mu sizce de?
Çocuklarını yitirmiş bir baba olmak
2 yaşındaki Aylan’ın düştü düşecek denilen Kobane’den çıkıp Kanada’ya gitmek isterken kıyıya cansız bedeninin vurduğu resme bakan pek çok insanın aklına belki kendi deneyimleri gelmiştir.
Nüfusunun çoğunluğu dışarıdan gelenlerin oluşturduğu İstanbul aslında yerleşik mültecilerin oluşturduğu bir kent değil midir? Aylan’ın, abisi Galip ve annesi ile birlikte gömülmek üzere Kobane’ye geri götürülmesi her gün Anadolu’ya onlarca cenaze gönderilen bu kentteki insanlar için bu açıdan olağan değil midir? Kendilerini mültecilerden soyutlayanlar sırf zamanında kendi göçleri nispeten daha tehlikesiz ve daha az zahmetli olduğu için mi bu kadar yabancılaşmışlardır?
O fotoğrafın bu kadar etkili olmasının nedeni empatiyi sağlamaya en yakın noktada olmasıdır bence. Herkes kendi çocuklarını gördü o fotoğrafta, ürperdi. Çoğu insanın yüreğindeki zaman ayarlı bir bombanın kırmızı teliydi sanki. Zamanında Kobane düştü düşecek diyen birinin bile aynı Kobane'den çıkarak ölüme sürüklenen Alan'ın durumunu dram olarak nitelendirmesi ve hatta biraz gerzekçe olsa da takipçilerinin 2 yaşındaki çocuğun ölü yattığı kıyı sahnesi başka bir denizde taklit etmeye çalışmasını nereye koyacağız?
Ve Alan'ın babası. Babalığı isminin önüne geçen. Çocukları, eşi yani ailesi gözlerinin önünde kayıp giden, hayatı boyunca bir travma ile yaşayacak olan ve şimdi de tersine göç eden adam. Sözleri televizyon kameraları önünde önce doğu Kürtçesine oradan da Türkçeye çevrilen adam…
"Çocuklarını yitirmiş bir baba olarak artık tek dileğim onları Kobane'de defnetmek ve oraya yerleşmek, bu savaşın da bitmesini istiyorum" dedi.
Bir baba olarak görevinin önemli bir kısmını yapmış ve çocuklarını bombalardan savaştan kurtarmıştı. Onlara daha iyi bir gelecek sağlamak isterken denize kurban vermiş bir babanın her şeyin başladığı yere dönmek istemesi ve savaşta ölmekten kurtardığı ama yine de ölmüş çocuklarını o savaş alanına gömmek istemesi bana göre çok anlaşılır bir durum ve içten gelen bir tepki.
Eve iş, tatile savaş götürmek
Suriye iç savaşı yarım milyondan fazla ölü ile son zamanlara kadar sanki o kadar da yakın görünmüyordu sokaktaki insana. Mülteciler ile ilgili aynı kayıtsızlık devam ediyordu.
Yolunuz Suriye sınırına veya Taksim gibi yerlere düşmüyorsa sayıları 2 milyona yaklaşan başka bir ülkenin vatandaşları ile karşılaşmıyordunuz bile. Ufak tefek çıkar çatışmaları dışında toplumda büyük bir homurdanma da görülmüyordu ama ne zaman ki sorunların ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı ve her ne kadar üzeri örtülmeye çalışılsa da ülkedeki koşullar savaş koşullarına yaklaşmaya başladı. İşte o zaman toplumu da bir korku sardı bence.
Suruç saldırısı, çatışmalı ortamın yeniden başlaması ve son zamanlarda Ege'nin neredeyse her koyundan, kıyısından başlayan mülteci trafiği insanlara Suriye savaşının sadece Youtube videolarından izlenecek bir şey olmadığını gösterdi. Tatile giden insanların bir anda savaşın dramı ile karşı karşıya gelmesi eve iş getirmek deyimi gibi bir ruh hali oluşturdu. Tatilde işle ilgili en ufak bir şeyden uzak duran insanlar yanı başlarında en önemli işi yani hayatlarını kurtarmayı deneyen insanları gördüler.
Alan'ın fotoğrafı bu geriliminde tavan noktası oldu aslında. Yoksa birkaç gün öncede Afrika kıyılarında en az 4 çocuğun tıpkı Alan gibi sahile vurmuş fotoğraflarını hemen hemen herkes gördü. Alan'ın uyur gibi öldüğü fotoğrafın böyle bir gerilimi açığa çıkarmasının yanı sıra toplum da bir çeşit uyku halinde olduğunu, sorunun ve dramın az ötede değil hemen içinde olduğunu hissetti. Tatil yörelerine dolu giden otobüslerin dönüşte Ege'yi geçmek isterken yakalanan mültecilerle doldurulduğunu görenler tatile gittikleri cennetlerden ölümüne kaçmaya çalışanlar olduğu gerçeği ile yüzleşti. 50 liraya lahmacun haberleri bahsedilen yerlerden parayla ölçülemeyecek dramların fışkırması zaten an meseleydi aslında.
Ben şahsen bu tür bir dramın kameralara yakalanacağını ve 11 Eylül'de kulelerin yıkılma görüntüsü gibi bir gerçekliği insanlara taşıyacağını ihtimal olarak görüyordum. Bu çağın bir yeniliği olarak her gün yaşanan bu dram haberinin sanki oradaymışız gibi bize yansıtalacağını öngörüyordum.
Alan çok değil daha 2 sene önce anne rahminden yaptığı ilk yolculuğun ardından çıktığı bu zahmetli yolculukta dalgalara yenildi.
"Deri Kolane Xelkeda" deyimini 2 yıl dolu dolu yaşadı ve belki seneler sonra turist olarak eğleneceği bir plajda ölü bir mülteci olarak deniz tarafından kıyıya bırakıldı. Ertesi günde hayat devam etti ve gece ölülerin sıralandığı kıyı tekrar plaja dönüştü.
Savaş isteyenlerin, başkalarının hayatlarını kayıtsız kalmanın yarattığı algılardan biri de budur. Kimisi için umut yolculuğuna çıkılan ve ölünen bir deniz kıyısı olan yer kimileri için harika bir plaj olabilir. Barış kavramı belki de bu kadar basittir ve kıyı ile plaj arasında bir seçim şansıdır.
Deniz kıyılarında Alanların uyuyan ölülerini biriktirmek veya cıvıltılı plajlarda sıra sıra kumdan kaleler inşa etmek. Seçme seçilme şansınız bol olsun. (ZY/ÇT)