Maraş merkezli depremlerde Antakya'da hem anne hem de baba tarafından beş kişiyi kaybeden Erkan Ceylan, kurtarma ekipleri gelmediği için yaşadıkları çaresizliği anlattı. Mahalleliyle iki yeğenini kurtardıklarını ancak kuzeni ile altı yaşındaki yeğenine ulaşamadıklarını söyleyen Ceylan'ın, Defne'de ikamet eden diğer kuzeni, kuzeninin eşi ve yeğeni de depremde yerle bir olan apartmanda yaşamını yitirdi.
Hayatın durduğu Antakya'da esnaf dükkânlarına, işyerlerine, atölyelere ise henüz hasar tespiti yapılmadı. Antakya'da Yeni Sanayi Bölgesi'nde marangozluk yapan Asif Ozan, "Beş katlı bir bina atölyemin üzerine yıkıldı. Ekmek teknemi kaybettim. Neyin nasıl olacağı belli değil! Devletten de kimse gelip sormuyor" diyor. Ozan, ailesiyle birlikte depremin ilk bir ayını kendi imkânlarıyla yaptıkları derme çatma barakada geçirdiğini söylüyor. Antakya'nın merkez mahallelerinden Büyük Dalyan'da bakkal Orhan Kosunan ise yıkılan dükkânının önünde açtığı tezgâhta satış yapmaya devam ediyor.
*Orhan Kosunan
Antakya'dayken geceyi genelde Hatay Expo'da geçiriyoruz... Yapı kompleksinin büyük alanında; gelen yardım malzemesinin depolandığı, aşevinin olduğu, yardımların dağıtıldığı çadırlar var. Bazı arama-kurtarma personeli, diğer illerden gelen emniyet personeli de burada kalıyor.
Yüzlerce yıllık tarihî yapılar
Hatay; dönerinden künefesine, yörede Lahm-ı Sini diye adlandırılan tepsi kebabından kömbesine değin zengin yemek kültürüyle sadece ülkenin değil, dünyanın da gözbebeği bir şehir. Expo da "Medeniyetler Bahçesi" adıyla tasarlanıp 2021'de Hatay'ın kültürel, gastronomik, biyolojik çeşitliliğini dünyaya duyurmak amacıyla açılmıştı.
Expo binasında ufak tefek çatlaklar dışında pek bir hasar yok. Birkaç kez İskenderun'a gidip gelmenin dışında Expo, Antakya'da bize mesken oluyor. Çevre ilçelere buradan ulaşıyoruz; Defne, Samandağ, Arsuz, Kırıkhan, Serinyol...
Maraş depremlerinden sonra 6.4'lük Defne depremiyle de sarsılan Antakya'da 6 bin 369 yapı yıkık durumda. 3 bin 734 binanın acil yıkılması gerekiyor; 21 bin 830 yapı da ağır hasarlı.
Yıkılan, hasar alan binaların arasında yüzlerce yıllık tarihî yapılar da var. Antakya'nın tarihî Kurtuluş (Herot) Caddesi'nde kubbesi çöken Habib-i Neccar Camii, minaresi yıkılan Sarımiye Camii, yanında çatıları hasar alan Katolik Kilisesi ile Musevî Havrası, yıkılan Azizler Petrus ve Pavlus Rum Ortodoks Kilisesi, Antakya Protestan Kilisesi bunlardan birkaçı.
Ezanın, çanın, hazanın sustuğu Antakya'da mimarisi ve ibadet için kullanım şekliyle farklı inançtan, kültürden insanların mekânı olan tarihî binaların Kültür Bakanlığı tarafından onarılacağı veya yeniden yapılacağı açıklandı. Ancak Antakya'nın 4 Nisan'da Cumhurbaşkanı Kararı ile "riskli alan" ilân edilmesi kaygıları artırıyor.
Yöre halkı, avukatlar, mimarlar bu kararı Antakya'yı yeni ticaret, finans merkezleri, rezidans ve milyonluk konut inşaatları için boş bir arsaya çevirmenin; Antakya'yı mülksüzleştirme, insansızlaştırma sürecinin ilk adımı olarak görüyor. Antakyalının aklında bugünlerde kültürel varlıkların, geleneksel dokunun nasıl korunacağı sorusu var.
Expo'dan Antakya merkeze indiğimizde market ve ızgaracılardan başka açık yer yok: Hastaneler, un, bulgur, yem fabrikaları yıkık hâlde; çoğu benzin istasyonu hasarlı; eczaneler, pastaneler, fırınlar, kasaplar, berberler; esnaf dükkânlarının kahir ekseriyeti kapalı. Bir tek kebapçılar binalarının önünde hizmet veriyor.
Dağdan kopan kayalar zeytinliği yok etti
Dümeni Samandağ'ın Yaylıca köyüne kırıyoruz. İkişer üçer katlı müstakil evlerin bulunduğu köyün sokakları ıssız. Konuştuğumuz yöre halkı depremden sonra köylünün diğer illerde yaşayan akrabalarının yanına gittiğini söylüyor.
*Yaylıca köyündeki zeytinlik
Sokakların birinde bir aile, hasar alan iki katlı evinden başka bir yere taşımak üzere eşyalarını kamyonete yüklüyor. Özellikle de köyde bitişik nizam evlerin bulunduğu sokaklar bomboş. Evlerin çoğu orta ve ağır hasarlı. Yaylıca o an hayalet köy gibi görünüyor. Çok sonraları artık insanların köye dönmeye başladığını öğreniyoruz.
Yaylıca köyünde Mehmet Yiğit'le tanışıyoruz. Bahçelerine yaptıkları barakada yaşlı babasıyla yaşayan Yiğit, heyecanla yanımıza gelerek dağdan kopan büyük kaya parçalarından bahsediyor. Defne depreminden sonra dağdan yuvarlanan büyük kayalar köy halkında büyük bir korkuya neden olmuş. Yiğit, "Burası evimizin dibinde. Bir gece şiddetli bir gürültü oldu. Her yer zangır zangır sallandı. Tekrar deprem oluyor sandık" diye anlatıyor o anları.
*Mehmet Yiğit
Kopan kayalar, heyelanla birlikte Erkan Ceylan ve ailesine ait bahçedeki zeytin ağaçlarını alıp götürmüş. Bahçenin önünden zeytin, mandalina, portakal ağaçlarının olduğu tarlalara giden yol ise kapanmış. 3,5 dönümlük zeytinliğin sahiplerinden Ceylan, toprak kaymasında 75 zeytin ağacının bulunduğu bahçenin büyük bir kısmının yok olduğunu belirtiyor. Ceylan, "Herhangi bir can kaybı yaşanmaması için yetkililerin bir an önce müdahale etmesi şart" diyor.
Anlatılması güç bir acı
Sohbet biraz ilerleyince Erkan Ceylan'ın özel bir rehabilitasyon merkezinde çalıştığını öğreniyorum. İşyeri depremde yıkılmış, "İş güç, hiçbir şey kalmadı" diyor. 34 yaşında, evli ve iki kızı olan Ceylan'ın çekirdek ailesinde can kaybı yok ama hem anne hem de baba tarafından çok kayıp verdiğini anlatıyor. Anne ile babasını, engelli kardeşlerini ise Mersin'deki akrabalarının yanına göndermiş. Ceylan, "Maraş depremlerinden sonra burada yaşadığımız acıyı anlatmak imkânsız" diyor.
*Erkan Ceylan
Ceylan, Defne'de ikamet eden kuzeni Bahar Resmi, kuzeninin eşi Samet Resmi ile yeğeni Duygu Resmi'yi kaybetmiş. Aile beş katlı bir binanın birinci katında oturuyormuş. Ceylan, depremde yerle bir olan o binadan Resmi Ailesinin sağ çıkmasının imkânsız olduğunu söylüyor.
*Nilsemin - Simay Atasoy
"Geniş aile dağıldı. Kaybımız çok" diyen Ceylan, Antakya'da yaşayan 28 yaşındaki evli diğer kuzeni Nilsemin Atasoy ile altı yaşındaki yeğeni Simay Atasoy'u da toprağa vermiş. Kuzeni ile yeğeninin olduğu enkaza ekipler vaktinde gelmediği için enkazda profesyonel bir arama-kurtarma çalışmasının yapılamadığını belirtiyor:
"Depremin ilk günü sabaha karşı kuzenim Nilsemin'in iki küçük oğlunu yağmurun altında kendi imkânlarımızla enkazdan çıkardık. O gün ve ikinci gün arama-kurtarma ekiplerinden kimse yoktu. Ancak çarşamba günü Denizli'den itfaiye ekipleri geldi. Öğlene doğru kuzenim Nilsenim ile diğer yeğenim Simay'ın cenazelerine ulaştılar. Üzerlerine kiriş düşmüş. Kuzenimin eşi zaten Arabistan'da çalışıyordu. Apar topar geldi ama geldiğinde eşi ile kızının cenazesini buldu."
Ekinci Mahallesi'nde üç katlı, çift daire bir aile apartmanında yaşayan Atasoy Ailesinden bir kayıp daha yaşanmış. Erkan Ceylan, itfaiye ekiplerinin akşama kadar çalıştığı enkazda ekiplerin tüm çabalara rağmen kuzeni Nilsemin Atasoy'un kayınbiraderi Ali Atasoy'a ulaşamadıklarını söylüyor. Ceylan o anları şöyle anlatıyor:
"AFAD geldiğinde Ali Abi artık yaşamıyordu"
"Ali Abi hayattaydı. Enkaz altındayken sürekli konuşuyorduk kendisiyle. Sonra itfaiye ekibi 'Biz altından kalkamayız. AFAD'ın uygun ekipmanla müdahale etmesi gerekir' diyerek yandaki enkaza geçti. Dördüncü gün de AFAD ekibi geldi. Ama onlar geldiğinde Ali Abi artık yaşamıyordu."
Yaylıca köyünden "anlatılması güç" acının kederiyle ayrılıyoruz.
Antakya'da hava kurşun gibi ağır...
Hatay Expo'ya doğru giderken karşıda görünen bulutlar dağın eteklerine inmiş, insanın üstüne üstüne geliyor sanki... Meteoroloji bir gün öncesinde Hatay için şiddetli bir rüzgâr uyarısı da yapmıştı zaten. Gece önce fırtına, ardından da şiddetli bir yağmur başlıyor...
Ertesi gün yine Antakya sokaklarındayız...
Bu kez Antakya'nın Kuzeytepe Mahallesi'ne doğru yola çıkıyoruz...
Bir önceki gün Yaylıca köyünde konuştuğumuz kişilerden depremzede bir ailenin acilen çadıra ihtiyacı olduğunu öğrenmiştik.
Arabada telefonla irtibata geçtiğim o aile çadır ulaştırmak üzere kendilerini aradığımı düşünüyor önce. Gazeteci olduğumu söyleyince o an telefonun diğer ucundaki insanı hayal kırıklığına uğratmış olmanın azabını yaşıyorum. O anki çaresizlik duygusu içime işliyor.
"Yaşlı annem bu şartlarda yaşayamaz"
Sonunda ulaştığımız Kuzeytepe Mahallesi'nde ağır bir manzarayla karşılaşıyoruz. 2019'daki nüfus sayımına göre 7 bin 250 kişinin yaşadığı mahallede en az 200 ev tamamen yıkılmış. Mahallede en az 100 kişi vefat etmiş.
Telefondaki sesin sahibiyle işte bu mahallede, Kuzeytepe'de görüşüyoruz. Asif Ozan, depremin birinci ayını doldurduğu günlerde hâlâ kendi imkânlarıyla yaptıkları barakada kaldığını söylüyor. Ozan, ailecek yaşadıkları mağduriyeti "Annem deprem anında düştüğü için kaburgası kırıldı. Sonra onu Antalya'daki bir akrabamızın yanına gönderdik. Çünkü burada bu şartlarda yaşayamazdı" diye anlatıyor.
Peki, diyorum, AFAD, Kızılay ya da diğer kuruluşlardan hiç arayıp soran olmadı mı?
"Çarşıdaki AFAD koordinasyon merkezine gidip isim yazdırdım. 'Çadırın ne zaman geleceği belli mi?' diye sordum. 'Ne zaman gelirse' dediler... Sonra gene muhtara isim yazdırdım. Ama bir türlü gelmedi çadır."
Ozan Ailesi yaşlı bir baba, abi, kardeş, eş ve çocuklarıyla bugünlerde Antakya'da bir çadır kentte kalıyor. 71 yaşındaki annelerini ise çadırda yaşamanın zorluğu nedeniyle bu kez Ankara'daki bir yakınlarının yanına göndermişler.
"İşyerim ağır hasarlı"
Çıraklık okulunda okuyan bir oğlu olan 49 yaşındaki Asif Ozan'ın iki katlı evi depremlerde az hasar almış. Ancak annesi ile babasının oturduğu tek katlı ev ağır hasarlı.
Antakya'da Yeni Sanayi Bölgesi'nde marangozluk yapan Ozan'ın atölyesi de ağır hasarlı. Görevlilerin atölyeye hâlâ hasar tespiti yapmaya gelmediğini söyleyen Ozan, "Arkamızdaki beş katlı bina bizim atölyenin üstüne yıkıldı. Hem bizde hem de çevredeki dükkânlarda hasar büyük. Ekmek teknemizi kaybettik. Bu saatten sonra buralar nasıl onarılacak, yeni işyerimiz nasıl olacak bilmiyorum" sözleriyle dile getiriyor üzüntüsünü.
Bazı depremzedeler isim yazdırmaya başlasa da Hatay'da konteyner ev konusunda hâlâ kayda değer bir gelişme yok. Depremin ilk günlerinde Kuzeytepe'den gidenler yavaş yavaş dönmeye başlamış ama konteyner ev bir yana, hâlâ çadır bulamayan insanlar var.
Bazı depremzedelerin bir şekilde konteyner evlerde kalması daha çok istisnai bir durum. Bu yüzden Ozan'ın yaşlı babası bir yandan da elindeki malzemeden kalacakları bir yer yapmaya uğraşıyor.
Enkazların altından onlarca ceset çıkıyor
Asif Ozan'ın verdiği bilgiye göre önceki gün Antakya'da Öğretmenler Sitesi'ndeki enkaz kaldırma çalışmalarında enkaz altından birçok cansız insan bedeni çıktı.
Ozan "Enkazları kaldırdıkça her gün altından onlarca cansız insan bedeni çıkıyor. Cesetler dağıldığı için hiçbiri artık tanınmayacak hâlde. Cesetler beyaz torbalara konularak götürülüyor. Ben de kuzenlerimi kaybettim. Canımız çok yanıyor" diyor.
Antakyalı bakkal: Ürünlerim enkaz altında kaldı
Başka bir gün ise Kırıkhan'a doğru giderken yol üstünde yemek molası vermek için durduğumuz kebapçının yanında panelvan türü bir aracın arkasına açtığı tezgâhta bisküvi, içecek, sigara gibi ürünler satan bir kişiye rastlıyoruz. Siparişler gelene kadar yanına gidip o kişiyle konuşuyorum.
Geçmiş olsun dedikten sonra Orhan Kosunan, arkadaki yıkık binayı gösteriyor önce. Sonra Kosunan'dan dikkatli bakmayınca önceden ne olarak kullanıldığını gösteren tek bir işaretin olmadığı o binanın hikâyesini dinliyorum:
"Buranın üstü kahvehaneydi. Altında da benim bakkal dükkânı vardı. Bina çökünce her şey, tüm ürünler enkazın altında kaldı. Canımızı bir şekilde kurtardık ama maddî açıdan zararım büyük! Antakya'da hayat durdu zaten. Zararımızı nasıl karşılayacağız; bilmiyorum. Ben de kısa vadeli çözüm buldum kendimce: Evde kalan ürünleri getirdim. Burada satıyorum. Bizim buranın yumuşak zemin olduğunu söylüyorlar. Tabii binaların çoğu da eskiydi. Evim de aynı şekilde ağır hasar aldı. İçine girip oturulamayacak durumda."
*Çöken bakkal-kahvehane
Doğma büyüme Antakyalı Kosunan söylemese, Büyük Dalyan Mahallesi'nde şimdi sadece yıkık ikinci katı görünen binada; daha önce bir bakkal ve kahvehane olduğu, çevreden insanların kim bilir kaç kez o bakkaldan nevale aldığı, semt sakinlerinin kaç kez gelip o kahvede çay içip arkadaşlarıyla sohbet ettiği anlaşılamayacak.
Yıkılan bakkalının önünde hâlâ hayat için direnen, ailesiyle şimdi çadırda yaşayan 60 yaşlarındaki Antakyalı, kısa sohbetimizin ardından ben ve arkadaşlarım için ikram ettiği içecekle onurlandırıyor bizi.
İçimde bir kez daha Antakya'nın, şehrin insanına karşı derin bir sevgi uyanıyor. Daha önce Antakya'ya gelememiş olmanın pişmanlığını yaşarken, depremdeki kayıpları düşündükçe içim bir kez daha yanıyor.
-BİTTİ-
(SE/AÖ)