"Van Depremi" dendiğinde hepimiz bir yıl öncesine geri döneriz ve muhtemelen birçoğumuz da "Ne büyük felaketti, neyse ki geçti" diye iç geçiririz.
Evet, depremin hemen sonrasında gittiğim Van'da büyük felaket yaşanıyordu, şehirden kaçmaya çalışanlar, yardıma muhtaç insanların çaresizliği, yapılan yardımların düzensizliği... Ana akım medyada tasvir edildiği üzere, yaralar hızlıca sarılmış değildi. İlk gözlemim coğrafyayı ve insanları bilen, tanıyan belediyelerin ve kentlilerin, afet koordinasyonu dışında bırakılıp tek yetkilinin Valilik ilan edilmesiydi.
İkinci depremden yaklaşık bir hafta sonra gittiğim Van'da gördüğüm senaryo; boşalmış mahalleler, terk edilmişlik ve kalanların yardım haykırışları ile doluydu. Gazetecilerin öldüğü, Bayram Otel'inin yıkıldığı ikinci deprem henüz gerçekleşmişti.
Ben daha çok köyleri gezdim. Birinci depremin ardından köylerde tetkik incelemeler yapılmış, hasar raporları hazırlanmıştı. Bu rapora göre gittiğim birçok köyde, köy halkının yarısına konteynır ya da çadır verilmeyeceği belirtilmişti.
Bir yıl sonra Van'a tekrar döndüğümde ikinci depremden etkilenen evler, ancak geçen kışın ortalarında raporlanmış ve ihtiyaç sahiplerine kış bitiminde çadırlar, konteynırlar sağlanmıştı.
Uluslararası kuruluşların yardım dağıtımlarını fotoğraflamak üzere gittiğim Van'da gördüğüm bu gerçeklik unutulmamalıydı. Depremden sonra batıda yaşayan bizlere yansıtılan gerçeklik ile kameraya yansıyan gerçeklik arasında uçurumları yani depremin ardından geçen bir yılı anlatmayı hedefleyen bir belgesel film projesine başladık. Bu süreçte pek çok köyü tekrar ziyaret ettik.
Ziyaret ettiğimiz ailelerden ikisini yaşadıklarını size kısaca bahsetmek istedik. Daha doğrusu göstermek istedik!
Kızıltoprak Ailesi
İlk aile Kızıltoprak ailesi; depremden önce bir Ermeni evinde kalıyorlar; yıkılmış, herkesin unuttuğu bir kilisenin yanında. İkinci depremden önce hazırlanan rapora göre evlerinin durumu az hasarlı ama ikinci depremde evleri yıkılmış.
Kızılay'ın dağıttığı yazlık çadırları bile yok. Halis -pek çokları gibi- bir branda ile ev yapmış, orada oturuyor.
Branda çadırın içi
Geçtiğimiz ay yeniden ziyaret ettiğimizde, "Şükretmeyi öğrendim abi, buna da şükür, en azından bu kışı branda da geçirmeyeceğiz, bir konteynırımız var artık" diyor.
Ev de çıkmış onlara ama tabi köylerin yüzde 80'inde olduğu gibi önümüzdeki yıl bitecek. Çocukları olmuş, üç aylık daha, Rabia adı.
Bir aile fotoğrafı. Ne yazık ki yine aile fotoğrafında kadınlar yok.
Sanlav Ailesi
İkinci Aile Sanlav ailesi; Çaldıran ilçesinden göçmüşler, Çolpan köyünde yaşıyorlar. Çünkü kan davası sürmüş onları köyünden, büyük oğlu konuşamıyor sürgün gününden beri.
Sanlav Ailesi'nin yıkılan evi
Kiracıymış evi yıkılmadan önce. Haliyle değil ev, konteynır dahi alamamış. Halen yazlık Kızılay çadırında kalıyorlar, yaptıkları modifiyeler görülesi. Ev sahipleri halden anlayan birisi gibi, gündüzleri konteynırını ortak kullanmayı kabul etmiş ama tabii bu da geçici bir çözüm.
Deprem şartlarında çocuk olmak da zor. (EKN)