Fotoğraf: AA
Maraş merkezli 11 ili etkileyen depremlerin birinci ayını geride bırakırken ilk günden bugüne kadar arama-kurtarma çalışmaları başta olmak üzere devletin birçok noktada süreci işlet(e)mediğini, pek çok skandalın yaşandığını biliyoruz. İlk üç gün gıda da dahil olmak üzere yeterli hizmetin pek çok noktada halka ulaşmadığını, 12.-13. gününde gıda ulaşmayan köylerin olduğuna tanıklık ettik, yardımların azalmaya başlaması ile birlikte köylerde yine durumun çok zor olduğu, gıda yetersizlikleri yaşandığını duyuyoruz.
Yeterli gıda temini yanında gıda güvenliğine dair ihmaller de yaşanmakta. Depremin 5. günü itibariyle Adıyaman merkezi ve köylerinde geçirdiğim yaklaşık 11 günlük süreçte bu yetersizlik ve ihmallere dair pek çok şey gözlemledim.
İlk günden bu yana halktan gelen desteklerle aşevleri kuruldu, gıda kolileri dağıtılmaya çalışıldı. Yemek üretimleri başladı. Bölgeye depremin 15. gününde hala yaygın olarak su verilmiyordu. Bu da bütün beslenme organizasyonlarının -başta hijyen olmak üzere- üretim sürecinin birçok aşamasının etkilenmesine neden oldu. Dışarıdan gelen paketli sularla tuvalet ihtiyacından yemeklerin ön hazırlık süreçlerine kadar bütün aşamalar karşılanmaya çalışıldı. Suyun klorlanması tankerlerle suların dağıtılması süreci 12-13. günden itibaren ancak merkezi düzeyde gerçekleşmeye başladı. Birçok köyde ise suyun hala gitmediğini içme sularıyla hayatlarını sürdürmeye çalıştıklarını biliyoruz. Tüm köylerin durumuna dair ayrıntılı bilgiye ise çok fazla ulaşma şansımız yok. Ancak ulaştığımız birçok köyde 12-13. günlerde hala su olmadığını biliyorduk. Bir aylık sürecin sonunda hala su olmayan yerlerin olduğu bilgisini almaya devam ediyoruz.
Şehirlerde bulunan yemek üretim faaliyetlerinin açık alanda ve çoğunlukla korunaksız bir şekilde yapılıyor olması, enkaz ve yıkım kaldırma çalışmalarında ortaya çıkan toz ve diğer birçok kimyasallarla kontaminasyona sebep oldu. Adıyaman’da tozlu ortamda etrafı açık şekilde tavuk döner yapıldığı, balıkların soğuk zincirinin bozulmuş bir halde güneşin altında bekletildiği, birçok yerde açık şekilde çorba, pilav, kurubaklagil yemekleri yapıldığını gördük. Yemeklerin dağıtımının yine açık alanlarda yapılması, tencerelerin kapaklarının uzun süreler açık olması, birçok kişinin üretim ve dağıtım aşamasında hijyen önlemi almadan rastgele yer alması diğer sorunları ortaya çıkarıyor.
Gıda güvenliği sorunları sadece hijyenle ve yapılma koşullarıyla da kalmıyor: Gıda Mühendisleri Odası’nın yaptığı çalışmada Kızılay’ın son kullanma tarihi geçmiş kıymaları bölgeye gönderdiği ortaya çıktı. O durumda “bunları düşünecek zaman mı” gibi bir düşünce akıllardan geçmeden edemiyor ancak depremin üzerinden bir ay geçmesine rağmen hala düzgün bir organizasyon kurulamıyor olması, hayatta kalan insanların çok kötü hayat koşullarında yaşamasını sıradanlaştırmamıza sebep olacak. O yüzden yapılanları görmek, talep etmek ve durumun değişmesi için takibimizi arttırmak durumundayız.
Tüm bunlara baktığımızda, ilk günden itibaren beslenme açısından da bir felaketle karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Bölgeye ilk üç gün hiçbir şekilde yardımın ulaşmaması insanların aç kalmasına neden olmuştur. Görüştüğümüz kişilerden biri hayatta kalmak için civarda gofret bulabildiğini, satın aldığı 12 gofrete ise 340 TL ödediğini söylemiştir. Daha sonrasında ulaşan gıdaların da genel olarak şeker oranı yüksek paketli gıdalar olması, çocuklar başta olmak üzere tüm depremzedelerde yetersiz beslenmeye neden olmuş, bu durum depremin ilk ayını geride bırakmışken bile hala tam olarak çözülememiş, henüz sağlıklı bir beslenme organizasyonu kurulamamıştır. Bölgede kahvaltılık malzemeler dahil yeterli ve besleyici gıdaya erişim sorunu devam etmektedir. Yardımların azalmaya başlaması, aşevlerinin sayısının 10. günden sonra azalması besin yetersizliğini daha da arttırmaktadır. Özellikle gıda ulaşımının tamamen sona erdiği köylerin sayısı artmıştır. Köylerde yaşayan kişilerin araçlarının olmaması, araçları olsa bile benzinin/mazotun olmamasından kaynaklı merkeze ulaşmada büyük sorun yaşanması beslenme krizini daha da derinleştirmektedir. Afet bölgesine ilk 72 saatlik süreçte yeterli gıdanın ulaştırılamamış olması çok büyük bir kamusal sorundur.
Devam eden günlerde gıda güvenliği, hijyen ve yeterli beslenme imkan ve koşullarının oluşturul(a)mamış olması, bu büyük kamusal sorunun bir felaket olarak yaşandığını göstermektedir.
Bebekler ve çocuklar büyüme ve gelişme döneminde olduğundan dolayı afet dönemlerinde beslenme yetersizliklerinden daha fazla etkilenmektedir. Özellikle çocuklar sadece şeker içeriği yüksek bisküviler, kekler, meyve suları, paketli tek kullanımlık reçellerle beslenmektedir. Bu tarz beslenmeyle çocukların yeterli protein alması imkansızdır. Yetersiz protein büyüme ve gelişme geriliğiyle birlikte sinir sisteminde, kan ve kas dokusunda, kemik dokusunda bozukluklara neden olmaktadır. Çocukların uzun dönemde sadece abur cuburlarla beslenmek zorunda kalması malnütrisyon ve bodurluk gibi çok büyük sorunlar yaratacaktır.
Tüketilen yiyecekler vitamin ve mineral açısından da yetersiz kalmaktadır. Tüm bölgede on günlük süreç boyunca yapılan gözlemlerde sadece tek bir noktada meyveye rastlanmıştır. Hala bölgeyle yaptığımız görüşmelerde hala çok nadir rastlandığı söylenmiştir. Oysa çocukların ihtiyaç duyduğu C vitamini kaynakları da olan meyveler hızla bölgeye gönderilmeli, günde en az bir kez meyve tüketimi yapılması sağlanmalıdır.
Çocukların gelişimi için proteine, karbonhidrata, yağa, vitamin ve minerale ihtiyacı vardır. Bunlar şeker içeriği yüksek paketli gıdalarla karşılanamaz. Çocukların beslenmesinde yumurta, süt, et, kurubaklagil, meyve ve sebze sağlanmalıdır. Düzenli tedarik zincirleri oluşturulmalıdır. Acilen bir strateji belirlenerek bölgeye paketli gıda dışında sağlıklı ve besleyici gıda kolileri hazırlanmak zorundadır.
Çocukların, gebe kadınların, emziren annelerin, kronik hastalığı bulunan kişilerin, yaşlıların, beslenme güçlüğü çeken ve özel beslenme gereksinimleri (çölyak gibi) olan kişilerin ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak hazırlıklar yapmak gerekir.
Adıyaman’da olduğumuz süreçte çölyak hastası birçok kişinin ilçeler değiştirerek glutensiz gıda aradığına, çocukların gluten tüketmek zorunda kaldıkları için ishal olduklarına şahit olduk. Böyle özel gereksinimi olan kişilerin bilgilerinin Sağlık Bakanlığı ile koordineli bir şekilde açığa çıkarılması, listelenmesi ve gerekli besinlerin ulaştırılmasına dair bir organizasyon yapılması kamusal bir hizmet olmalıdır.
Sürekli dışarıda olunması, hava koşullarının soğuk ve ağır olması enerji ihtiyacını arttırmaktadır. Hijyen problemlerinin artışı, suların elverişsiz oluşu bulaşıcı hastalık riskini arttırmaktadır. Adıyaman bölgesinde yetişkinlerde ishaller görülmeye başlanmıştır. Bunlar hem suların hijyeni ve yetersizliği, yakın bir arada yaşamdan kaynaklı hem de gıda güvenliği sorunlarından kaynaklanmaktadır.
Toplu üretim alanları
Yemek yapılan yerlerin açık olması enkaz çalışmalarının çıkardığı bütün tozun yemeklerin içine girmesine neden olmaktadır. Soğuk zincirin sağlanamaması, elektrikle ilgili problemlerin devam ediyor olması gelen gıdaların bozulmasına neden olmaktadır. Örneğin, Adıyaman’da var olan bir çadır kentin içindeki aşevinde bulunan balıklar soğuk zincir sağlanamadığı için kullanılamadı ve hepsi çöpe atıldı. Dolayısıyla, var olan gıdaların yetersizliğinin üzerine organizasyon eksiklikleri de eklendiğinde gıdaya erişim daha da güç hale gelmektedir.
Bunun önüne geçmek için acilen,
- Yemek üretim yerleri kapalı konteynırlarda yapılması sağlanmalı, gerekli hava açıklıklarının sağlanması,
- Tüp kontrollerinin yapılması,
- Bitkisel proteinden zengin (kuru baklagiller gibi) menülerin geliştirilmesi,
- Meyvenin ve sebzenin sağlanması,
- Şeker oranı yüksek paketli besleyici olan gıdaların tüketiminin acilen azaltılması,
- Gebeler için ek bir besin kutusunun oluşturulması,
- Son kullanma tarihine dikkat edilmesi ve kullanma tarihlerine uygun tüketim planının yapılması,
- Soğuk zincirinin bozulmaması gereken gıdalarda doğru depolama ve pişirme yöntemlerinin kullanılması,
- Bir kez çözülmüş gıdaların tekrar dondurulmasının engellenmesi,
- Kontamine olmuş çiğ yiyeceklerin kullanımının engellenmesi,
- Hijyenin sağlanması,
- Yemek yapan kişilerin kişisel hijyenine dikkat etmesi için malzemelerin sağlanması (eldiven gibi),
- Enfeksiyonlu kişilerin yiyecek işlerinde çalışmasının engellenmesi,
sağlanmalıdır.
Gıda güvenliği ile ilgili çalışmaların yapılmaması besin zehirlenmeleri riskini arttıracaktır.
Bölgede kabızlık şikayeti oldukça yoğun görülmektedir. Paketli gıdaların çok fazla tüketilmesi, çorba, su gibi sıvı tüketiminin az olması beslenme açısından etkileyen noktalardır. Ancak diğer önemli bir nokta tuvaletlerin olmaması sebebiyle insanların yemek yememeleridir.
Adıyaman’da depremin üzerinden 13 gün geçmiş olmasına rağmen Eğriçay parkında bulunan 1500 kişilik AFAD çadır kentinde bir tane tuvalet olmaması bu durumu gözler önüne sermektedir. Bu konuda çalışmalar yaptığını iddia eden ve çadır kent kuran bir kurumun en temel ihtiyaç olan tuvalet ve banyonun çadır kentin içine dahil etmemesini dikkat eksikliği, gözden kaçırma gibi görmek fazla iyimserlik olacaktır.
Tüm bu yaşananlar yeterince ağır ve kötüdür. En azından depremin üzerinden bir ay geçerken bir sistemin oluşturulması, yaşam mücadelesi veren bu insanlara yeterli besin desteğinin sağlanması lüks değil temel bir haktır. Haklar arasında sıralamaya ve zamanını sorgulamaya gerek yok. Beslenme hakkının sırası tam da şimdi, şu andır. Devletin acilen bilimsel bilgileri göz önüne alarak beslenme politikası oluşturması, doğru bir tedarik zinciri ve mutfakları oluşturması gerekmektedir. Çocuklar başta olmak üzere beslenme hakkı kimsenin hayırseverliğine bırakılamaz, kamusal bir hizmet olmalıdır. (DDS)