Karadeniz bölgesi baştan başa HES belasıyla mücadele ederken, bu mücadeleyi ölümsüzleştirmek için yola çıkan ve "Bir Avuç Cesur İnsan" belgeselini çeken Rüya Arzu Köksal'la belgeseli, yöredeki mücadeleyi ve insanları konuştuk.
Belgeselin galası 20 Şubat'ta İstanbul'da AFM FİTAŞ salonunda 17.30'da yapılacak.
Bir Avuç Cesur İnsan belgeseli nasıl ortaya çıktı?
Son Kumsal belgeselini, Karadeniz sahil otoyolundan en çok zarar görenlere; martılara, balıklara ve sahilleri korumak için mücadele eden bir avuç insana adamıştık. Sonra gördük ki denizle arasına set çekilen bu bir avuç insanın sabrı hidroelektrik santralleri ile taştı. ''Denizimizi aldınız derelerimizi asla'' haykırışlarını işittik. Görmeyen gözlere duymayan kulaklara duyurabilmek için bu cesur insanların hikâyesini belgelemeye karar verdik.
HES'lerle ilgili mücadelenin bu boyutlara ulaşmasına nasıl bakıyorsunuz?
Yaşam alanlarına yapılan her saldırıda daha da radikal hale geldiklerini gözlemledik, bunun en önemli nedeni, anayasal kuralların hiçe sayılması, verdikleri mücadelede hukuk yoluyla ters düz edilmeleridir.
Yıllar evvel Son Kumsal'ı çektiğinizde Karadeniz Sahil Yolu'na parmak basmıştınız. Sonra bu yolun mahvetmek istediği ama beceremediği Ordu'ya uğrayıp, Enis Ayar'ı anlattınız. Şimdi de HES'lere kameranızı yönlendirdiniz... Sırada ne var?
Bir kaç yıldır, Nükleer santraller ve Çernobil'in etkilerini konu alan belgesel çalışmamız devam ediyor. Bu konudaki gelişmeleri takip ediyoruz, önümüzdeki senelerde gösterime gireceğini umuyoruz.
Karadeniz bölgesinde HES'ler, taş ocakları, yayla yolları doğayı bitiriyor. Hukuki yöntemler de bazen işe yaramıyor. Sizce insanlar ne yapmalı?
Bir Avuç Cesur İnsan belgeselinde amaçlarımızdan biri de insanlara anayasal haklarını hatırlatmak. Anayasanın 56. maddesi bireyi yaşam alanlarını korumakla yükümlü tutuyor zaten. Demokratik haklarını kullanarak, uzun soluklu ve maddi manevi yıpratıcı bir sürece hazır olmaları gerekir.
Parlamentodaki temsilcileri üzerinde baskı kurabilmeleri gerekir. Hem kendimizin bilinçlenmesi hem de bizi temsil edenlerin duyarlı hale gelmesi için bu direnişin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak nedeni ve türü her ne olursa olsun şiddete karşı olduğumuzu belirtmeliyim.
Belgeselde hikâyesini konu edindiğiniz insanlarda sizi en çok ne etkiledi?
Yüksek dağ köylerinde yaşayan insanların doğayla kurdukları ilişki biçimleri beni çok etkiledi. Çocuk büyütür gibi sevgiyle büyüttüğü çay bahçelerini ''yaralı bir ayı'' gibi koruyan Memnune ninenin bilgeliğine hayran kaldım. Fındıklı Çağlayan Vadisi'nde kadın, erkek birlikteliğinin altyapısını dere oluşturuyor.
Sosyo-kültürel anlamda eşitlikçi hatta kadınlar; çok daha güçlü ve kararlılar, derelerin gözüpek koruyucusu konumundalar. Dere onlara birlikte yaşamayı, çalışmayı üretmeyi ve hayatı kutlamayı öğretmiş. Dereye yapılan müdahaleye karşı birlikte verdikleri mücadelenin bütün süreci çok etkileyici gerçekten.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bugün geldiğimiz noktada 6094 sayılı yenilenebilir enerji kaynakları kanununda yapılan bir değişiklikle doğal sit alanlarında elektrik santrallerinin yapımının önü açılmış durumda. Kısa vadede kazanıyor görünsek bile uzun vadede kaybediyoruz ve kayboluyoruz. Doğaya ve yaşam alanlarına sahip çıkmak istiyorsak, doğanın tek sahibi olduğumuz saplantısından kurtulmalıyız. B
u algı modern insanın düştüğü en büyük yanılgıdır. Kalkınma ve modernleşme adına yapılan hastalıklı projeler, sadece doğayı değil aynı zamanda bizi biz yapan köklerimizi de çürütüyor. (UB/AS)