Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Temmuz günü Denizcilik Bayramı kutlanacak. İstanbul'daki törenler askeri ve mülki erkanın Beşiktaş'taki Barbaros anıtına çelenk koymasıyla başlayacak.
Kutlamalar yurt içindeki bütün sahil kentleri ve deniz üslerinde olduğu gibi, muhtemelen yurt dışındaki askeri gemilerde de yapılacak. Bu arada Somali açıklarında "Combined Task Force 150" kapsamında görev yapmakta olan Giresun firkateyninde de, küçük de olsa bir kutlama yapılacaktır.
Kutlama sırasında askerlere hitap eden komutanın, konuşmasında Barbaros Hayrettin'den söz etmesi ihtimali yüksektir. Acaba askerlerin içinde, Barbaros'tan gururla söz edilirken, orada ne yaptıklarını sorgulayan çıkacak mıdır?
Giresun firkateynindeki askerler Somali açıklarında, Afrika'nın doğu sahilleri ile Hint Okyanusundaki deniz yollarını korsanlardan korumak üzere görev yapıyorlar.
Somali 3.300 kilometre ile, Afrika'nın en uzun sahillerine sahip. Burası dünya petrol ticaretinin yüzde 20'si için transit geçiş yeri. Yılda ortalama 20.000 gemi bu bölgeden geçiyor. Dünya ekonomisinin beklenmedik aksaklıklara uğramadan işlemesi için, Somali açıklarının güvenliğinin sağlanması şart.
Somali'de Neler Oldu?
1991'e kadar bölgede deniz güvenliği açısından sorun yoktu. O yıl Somali'de iç savaş sonucu hükümet çökünce, bölge kargaşaya sürüklendi. Birleşmiş Milletler raporlarına göre, hükümet çöktükten sonra Somali karasuları herkese açık hale geldi ve yabancı gemiler tarafından yağmalandı.
Yağmanın boyutları çok yüksekti. Yine Birleşmiş Milletler raporlarına göre, her yıl 300-450 milyon dolarlık deniz ürününe yabancı balıkçı tekneleri tarafından el konuluyordu.
Somalililer küçük ölçekli balıkçılık yaptıklarından, yabancıların büyük tekneleriyle gelerek bunları kendi denizlerinden kovması zor olmuyordu. Zaten ilk korsanlar da 1990'lı yılların başlarında, yabancı balıkçı tekneleriyle mücadele etmek üzere ortaya çıkmıştı.
Oysa Somali yönetimi iç savaştan önce dış yardımlarla balıkçılığını geliştirmiş, en önemli ihracat konusu haline getirmişti. İç savaşla birlikte balıkçılık gelirleri de azaldı. Somali nüfusunun yüzde 70'ten fazlasının geliri günde 2 doların altına düştü. Zaten halkın çoğu mülteci konumunda. Dünyanın en büyük mülteci kampı Somali'nin Kenya sınırında.
Somali'nin denizlerde yaşadığı sorunlar yabancı balıkçı gemilerinin yağmasıyla sınırlı kalmadı. İç savaşın başlangıcından itibaren dünyanın çeşitli ülkelerinden gemiler, Somali açıklarına milyonlarca ton zehirli atık döktüler. Bu durum uzun süre inkar edildi. Ama 2004'te yaşanan bir tsunami sırasında zehirli atıklar kıyıya vurunca söylenenlerin doğru olduğunu herkes gördü.
Böyle bir ülkede, böyle bir ortamda dünyanın son korsanları ortaya çıktı. Önceleri "bu devirde korsan mı olurmuş" diye alaylı bir şaşkınlıkla karşılandı. Ama sonra herkes ciddiye aldı. Artık sadece balıkçılar değil, Somali'nin her bölgesinden yoksul insanlar korsanlara katılabiliyor. Balıkçılar, eski iç savaş militanları hatta teknik araçları kullanan uzmanlar korsan oluyor.
Korsanların yılda 100-150 milyon dolar dolaylarında fidye geliri elde ettikleri tahmin ediliyor. Zaman içinde ustalaşmışlar, artık daha uzaktaki ve daha büyük gemilere saldırabiliyorlar. Gemiler, taşınan mallar ve personel kaçırılıp saklanıyor, fidye isteniyor, anlaşma sağlanırsa fidyeler helikopterlerden atılıyor veya paraşütle indiriliyor, para sayma makinelerinde sayılıp kullanıma sokuluyor.
Organizasyon başarısı saldırı ve fidye toplama aşamaları ile sınırlı değil. Korsanların çoğu iç savaşta özerklik ilan eden Puntland bölgesinden. Puntland limanlarını kullanıyorlar ve bölge yönetimiyle işbirliği yapıyorlar.
Bölgedeki Harardhere kentinde korsanlık faaliyetlerinin finanse edildiği bir borsa var. Borsa 15 şirketle başlamış, 75 şirkete kadar ulaşmış. Korsanlık faaliyetine deniz üzerinde insangücü olarak katılmak mümkün olduğu gibi, karada para, malzeme, silah sağlayarak katkıda bulunmak olanağı da var.
Bir zamanlar küçük bir balıkçı kasabası olan kentte hükümet kontrolü yok. Korsanlar kazançlarından kente de pay veriyorlar. Kentin altyapısını, hastanelerini, okullarını kullanıyorlar.
Somali'nin sahil kasabalarında korsanlar yasa dışı olarak algılanmıyor, hatta çoğu kahraman olarak görülüyor. Ayrıca Afrika'nın en büyük diasporası olan Somali diasporası da korsanlara katkıda bulunuyor.
Mağrip'te Neler Olmuştu?
Harardhere'yi 16. Yüzyılın Cezayir, Tunus, Sale gibi Mağrip kentlerine benzetenler var. 16. yüzyıl, Türk korsanları, Berberi korsanları ya da Mağripliler diye anılan karmakarışık güçlerin Akdeniz'de hakimiyet kurduğu dönemdir.
Bu dönemin korsanları Mağrip kentlerinde kimi zaman 'Korsan Cumhuriyeti' denebilecek yönetimler kurarak, kimi zaman da yerel yöneticilerle işbirliği yaparak üslenmişlerdir. Merkezi yönetimlerle ilişkileri kişilere ve zamana göre değişmekle birlikte, genellikle ganimetten pay vermekle sınırlıdır.
Cezayir gibi Mağrip liman kentleri Divan adı verilen kurullarca yönetilmektedir. Divan, ölmeden önce yöneticilik düzeyine ulaşabilecek kadar şanslı olan her korsan reisinin katılabileceği bir kuruldur.
Bu kurulda ganimetlerin paylaşımı, kentin yönetimi, yeni seferlerin düzenlenmesi gibi konular tartışılıp karara bağlanmaktadır.
16. yüzyılın Mağrip kentleri, 1492'de Endülüs'ün düşmesinden sonra Kuzey Afrika'ya sığınan yoksul, çaresiz insanlarla doludur. İspanya'dan sürülüp malını, mülkünü, işini, gücünü kaybeden, üstelik Arapça-İspanyolca arası kimsenin anlamadığı bir dil konuşan 'Morisco'lar korsanlık için bitmez tükenmez bir insangücü kaynağı oluşturmuştur.
Ayrıca, Osmanlı topraklarından Kuzey Avrupa ülkelerine kadar uzanan geniş bir coğrafyanın yoksul köylüleri için korsanlık, sefaletten kurtulmanın tek yolu gibidir.
Akdeniz korsanları işe ilk başladıklarında genellikle, birbirine yakın limanlar arasında, küreklerini kendi çektikleri küçük teknelerle dolaşan, ele geçirdikleri malları aralarında paylaşan genç girişimcilerden oluşmaktadır.
Daha sonra, işin hacmi büyüdükçe, her sefer yatırıma hazırlanan bir firma gibi örgütlenir. Gemiciler, gemi sahipleri, tedarikçiler, destek personel bir araya getirilir, ganimetin paylaşımı karara bağlanır. Mevsimi gelince sefere çıkılır, bir gemi görünce "mal bulmuş Mağribi gibi" saldırılır.
Ganimetin paylaşımı değişiklikler göstermekle birlikte üç aşağı beş yukarı birbirine benzemektedir. Paşanın payı Cezayir'de yüzde 12, Tunus'ta yüzde 10'dur. Mendireğin bakımı için yüzde 1 ayrılır. Sefere çıkarken dua okuyan murabıtın payı da yüzde 1'dir. Kalan ganimetin yarısı gemi sahibine aittir. Diğer yarıdan yüzde 10-12 pay reise kalır. Kalan kısım ağa, dümenci, seyrüseferci, yelkenci, top amiri, ambarcı, cerrah, manevracı, kalfa, topçu ve gemiciler arasında farklı oranlarda paylaşılır.
En önemli ganimetlerden biri de ele geçen esirlerdir. Esirlerin bir kısmı kadırgalarda forsa olarak kullanılır, diğer kısmı köle pazarlarında satılır.
Tüccarların birbirlerinden işgücü piyasasında belirli niteliklere sahip köleler sipariş ettikleri görülmektedir. Esir ele geçirmenin en karlı yanı fidye karşılığı özgürlüğünü geri vermektir.
Avrupa'da esirleri fidye karşılığı kurtarmak için büyük organizasyonlar oluşturulmuştur. Korsanlar da esirleri geri vermeye hazırdır. Hatta çoğu zaman bir sahil kentine baskın yapıp esirleri gemiye doldurduktan sonra, yakalanmayacakları kadar bir mesafede durup beklerler. Bu arada bir yakını fidye getiren esirler, pazarlıkta anlaşılırsa serbest bırakılır.
Türkiye'nin Donanması Somali'nin Barbaroslarına Karşı
Korsanlar ticaret gemilerini takip ederler. 15. ve 16. yüzyıllarda Akdeniz dünya ticaretinin merkeziydi. Avrupa ve Asya arasındaki yoğun ticaret Akdeniz'deki gemilerle yapılırdı.
Bu yüzyıllarda, en ünlüleri Barbaros kardeşler olmak üzere, Mağrip korsanları önem kazandı. 17. yüzyılda ticaret Pasifik okyanusuna kayınca korsanlık da mekan değiştirdi.
Önce Afrika'nın batı sahillerine yöneldi, sonra da filmlerden tanıdığımız Karayip korsanları öne çıktı. Barbaros'un mirasını Korsan Morgan devraldı. Şimdi de sıra petrol yolları üzerindeki Somali korsanlarında.
Donanmalar da korsan gemilerini takip ederler. 16. yüzyılda güçlü ülkelerin savaş gemileri ticaret yollarını korsanlardan korumak için Akdeniz'de devriye gezerlerdi. Avrupa ülkeleri zaman zaman savaş gemilerini bir araya getirerek, Mağrip korsanlarına saldırmak üzere filolar kurarlardı ki Türkiye'de bunlar ısrarla Haçlı Donanması diye adlandırılır.
Somali korsanları için de böyle bir donanma oluşturuldu. "Combined Task Force 150" adı verilen filoya Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Hollanda, İspanya, Portekiz, Japonya, Türkiye ve başka ülkeler katılıyor. Filoda halen 25 askeri gemi devriye geziyor.
Bir ülke ticaret gemilerini korumak için savaş gemilerini devreye sokabilir. Bunda yadırganacak bir şey yok. Fakat o ülkenin yöneticilerinin, komutanlarının ve medyasının korsanları değil de, onları bastırmaya gidenleri Barbaros'a benzetmesi tuhaf kaçıyor.
Türkiye Barbaros, Turgut Reis, Murat Reis gibi korsanları benimsiyor, onlarla gurur duyuyor. Olabilir.
Ama sürekli olarak başkalarının çifte standart kullanmasından şikayet edilen bir ülkede, bu adamların gemileri soyarak, insanları kaçırarak hayatlarını kazandıklarını ve onların meslektaşları olan Somali korsanlarının da aynı yoldan gittiklerini unutmamak gerekiyor. (BD/BA)
* 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe giren 815 sayılı Kabotaj Kanunu ile Türkiye'ye ait olmayan gemilerin ülke sahillerinde yük ve yolcu taşıması yasaklandı. Böylece Türkiye, karasularında egemenlik ve bağımsızlığını ilan etti. Bu nedenle 1935'den 2007'ye kadar Denizcilik Müsteşarlığı'nın kararı ile her yıl 1 Temmuz günü "Kabotaj ve Denizcilik Bayramı" olarak kutlandı. 2007'den itibaren ise bayramın adı "Denizcilik Bayramı" olarak değiştirildi.