*Fotoğraf: Evrim Kepenek/ bianet (Arşiv).
Deniz Kandiyoti söyleşisi hakkındaki yazımı hazırlarken, İzmir HDP Binasına yapılan saldırı haberini aldım. Ve detayları henüz açıklanmasa da parti çalışanı Deniz Poyraz'ın ölüm haberi derin bir üzüntüye boğdu.
Buradan HDP'ye yapılan saldırıyı şiddetle kınadığımı ve baş sağlığı dilediğimi bildiririm.
Bugün İzmir HDP'ye yapılan saldırının ve cumartesi günü yapılacak "İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz" mitinginin hangi olaylara ve yasaklamalara neden olacağını bilmiyorum.
Bir haftadır "EŞİK" Platformunun düzenlediği "İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz" mitingi hazırlıkları yapılıyor.
Bu hazırlıklar yapılırken Deniz Kandiyoti'nin iki söyleşisi zoom üzerinden yapıldı ve YouTube kanalına yüklendi.
Söyleşi bende "Türkiye Kadın Mücadelesi Tarihi"ne kısa bir göz atma isteği uyandırdı. Çünkü öne sürdüğü "ittifaklar konusu" kadın hareketi açısından tartışılması gereken noktaları bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu nedenle Prof. Dr. Deniz Kandiyoti söyleşisi üzerine düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Kadın tarihini yazmak
Resmi tarih, kadınların ezilme ve sömürülme biçimlerini anlatmadığı gibi, yaşamı yaratan kadının, kendisi hakkında alınması gereken kararları nasıl olup da erkeklerin almasına izin verdiğini, kadınların karar alma mekanizmalarından nasıl uzaklaştırıldığı sorularına yanıt vermez.
Mülkiyetin neden erkeklerin elinde toplandığını ve tek eşli aile içindeki "evcil köle" konumunu açıklamaz.
- "Kadınların tarihi baskı altına alınışlarının tarihi olduğu kadar, bu baskılara, dışlanmaya, sadece ev içiyle sınırlandırılmaya direnişin de tarihidir," der Andre Michel. (Michel, Andre. Feminizm, Kadın Çevresi, İst. 1984)
- Serpil Çakır da "Geleneksel tarih yazıcılığı, erkeklerin yaşam pratiklerinden kaynaklanan olayları konu edinir; erkeklerin tarihsel deneyimleri üzerine odaklanır. Öznesi erkektir. Bu tarih; kadınların yer almadığı savaşların, fetihlerin elde edemediği kahramanlıkların, üyesi olamadığı parlamento, meclis gibi siyasi kurumların tarihidir. Tarih; olayların üzerinde geliştiği zemin, bunların ortaya çıkmasını sağlayan gerçek nedenler ve kişilerle ilgilenmez; önemli olan, alınan sonuçlardır. Sonucun ortaya çıktığı alan ise genelde kamusal alanın sınırları içindedir ve bu sınırlar içinde, tarihin öznelerinden biri olan kadın yoktur. (s.30)" diyerek eril tarihin özelliklerini ortaya koyar. (Çakır, Serpil. Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yay.3. Bas. 2001)
Bu bağlamda kadınların tarihini açıklamak, ezilme ve sömürülme biçimlerini açığa çıkarmak için farklı bir bakış açısına ihtiyaç vardır.
Bu anlayışla yola çıkan araştırmacılar, Avrupa'da başlayan kadın tarihi çalışmalarını; renkli kadınların, işçi ve yerli kadınların, sömürgeleştirilmiş ülke kadınlarının, göçmen kadınların mücadele deneyimlerini de ekleyerek zenginleştirir.
Böylece sadece beyaz Avrupalı kadınların mücadelesini değil, sömürgeleştirilmiş ülke kadınlarının tarihini de inceleyerek ortak bir kadın tarihi oluşturur.
Türkiye'de Kadın tarihi çalışmaları
Avrupa'da yıllar önce başlayan kadın tarihini yazma, araştırma ve incelemelerine Türkiye'de 1980 sonrası başlandı.
12 Eylül darbesinden sonra sol örgütlerde mücadele eden kadınların kendileriyle yüzleşmesiydi bir bakıma.
İşkencelerde, cezaevi önlerinde, baskınlarda ve günlük yaşamın zor koşullarında cesaretle direnen kadınlar, örgütlerin çözülmesiyle gözden kaçırdıkları bir şeyler olduğunun farkına vardı.
Mücadelenin her alanında yer almalarına karşın bu devrimci tarih içinde nasıl yer aldıklarını sorgulamaya başladı. Tarihin nesnesi mi, yoksa öznesi miydiler?
İktidara karşı verilen mücadelede erkeklerle birlikte mücadele etmelerine karşın neden yönetimlerde daha az sayıda kadın vardı? Devrimci sınıf mücadelesi kadınların özgürleşmesine nasıl bakıyordu?
Bunun gibi birçok soru kadınları kendi kurtuluşlarını ele alma, sorunları tartışma ve ortak bir tarih yaratma konusunda bir araya gelmeye zorladı.
Ülkemizde kadın tarihi çalışmalarına geç başlanılmasına karşın hızla yol alındı. İlk kalıcı çalışma, Kadın Eserleri Kütüphanesi'nin kuruluşu oldu. Üniversitelerde Kadın Araştırmaları Bölümleri açıldı.
12 Eylül'den sonra kadın çalışmalarında yöntem, sözlü kadın çalışmasının ve kadın otobiyografilerinin önemi, Osmanlı Devletinde kadın hareketleri gibi birçok konuda eserler yayımlandı.
Karşılaştırmalı edebiyat dallarında, kadın araştırmaları bölümlerinde kadın sorunu masaya yatırılıp Türkiyeli kadınların tarihinin oluşturulmasına çalışıldı.
Özellikle Osmanlı arşivindeki belgeler, Tanzimat döneminde yayınlanan dergiler ve edebi eserler incelendi.
Bir avuç akademik ve aktivist kadının çalışmaları sayesinde değişik kadın STK'ları, partilerin kadın kolları ve sendikaların kadın birimleri ortak bir mücadele örgütledi.
Yükselen Dünya Kadın Mücadelesi sonunda Birleşmiş Milletler (BM) düzeyindeki 9 temel insan hakları sözleşmesinden biri olan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979 yılında kabul edildi ve 1981 yılında yürürlüğe girdi.
Türkiye CEDAW Sözleşmesini 1985'de imzaladı ve CEDAW Sözleşmesi ülkemizde 19 Ocak 1986'da yürürlüğe girdi.
Üye devletlere yaptırımlar uygulamasa da CEDAW Dünya Kadın Mücadelesinde kazanılan bir hak olarak kadın çalışmalarının dayanak noktasını oluşturmaktadır.
Kapitalizmin içinde bulunduğu ekonomik bunalım ve dünyanın yeniden paylaşılması ekonomik, sosyal, dinsel ve kültürel yönden ataerkil /eril sistemin güçlü bir blok oluşturmasına neden oldu.
Deniz Kandiyoti'nin söylediği gibi günümüzde, yükselen Dünya Kadın Mücadelesi karşısında güçlü bir erkek dayanışmasını bulmaktadır.
Ataerkil blok her zamankinden daha güçlü ve daha örgütlü olarak saldırılarını artırmaktadır. Bu nedenle D. Kandiyoti konuşmasında kadın mücadelesinde yapılması gereken ittifaklar konusunun önemine değinmektedir.
Modernleşme ve kimlikler
Modernleşmenin yarattığı kimlikler sorunu kadın mücadelesinde bir ittifaklar politikası olarak ele alınmış ve buradan ortak bir kadın mücadelesi örgütlenmeye çalışılmıştır.
Özellikle AKP'nin iktidara gelmesi ile "kimlik" ve "kültürlerarasılık" gündeme taşınmış ve tartışmaya açılmıştı.
Kadın mücadelesi de Kürt Kadın Mücadelesi, Müslüman Kadın Mücadelesi, Sosyalist Feminist, Marksist Feminist gibi birçok kimlik üzerinden ortaklıklar kurmuştu.
Ancak birçok yerde bu kimlikler üzerinden ittifaklar kurulması değişik sorunlar ortaya çıkarmakta gecikmemişti.
Kadın mücadelesinin ittifaklar konusunu tartışmaya açan söyleşide LGBTİ, Kürt kadın hareketi, İslam kadın hareketi ve Emek hareketi adına kadınlar söz alarak düşüncelerini anlattılar.
Sorulara yanıt veren Deniz Kandiyoti, "ittifaklar" söyleşisinde kimlikleri kabul etmediğini açıklayarak, siyasal görüşlere göre bir ittifak önerdi. Hatta erkeklerle kadınların ittifakı gibi bir öneri öne sürdü. Kısaca açıklaması birçok soruyu birlikte getirdi.
Biliyoruz ki, ittifakların amacı ortak çıkarlar etrafında örgütlenmektir. Marksist temelli örgütler, burjuva devlete karşı ezilenlerin ittifakını öne sürer.
İşçi ve köylü ittifakı ilk akla gelen görüştür. Amaç sınıfsız topluma giden yolun açılmasıdır. Ezilen ulus açısından "ABD'de siyahi kadın mücadelesi" erkeklerle birlikte mücadele etmeyi öne sürer.
İttifaklara Feminist bakış açısının tartışılması bu nedenle önemlidir. Çünkü kadınlar Marksist bakış açısıyla değişik sınıflara ait kadınlardan oluşmaktadır.
Bu nedenle kadınların ittifak edecekleri konular ve sorunlar nelerdir? Kadın hareketinin amacı demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması mıdır yoksa eril sistemin değiştirilmesi midir? Bu soruları sormadan ittifaklar neye karşı oluşturulacaktır?
Bu gibi önemli soruların karşılığının verilmesi Türkiyeli kadınların mücadelesinin önünü açacaktır. Çünkü kimlikleri reddetmek sorunu çözmek için yeterli değildir. Kimlik politikasının amacı dikkati "kimlik" ile yaşanan sorunlara çekmek değil midir?
Örneğin, Kürt kadınlarının anadil sorunu, demokratik bir talepken, Feminist hareket bu soruna nasıl bakmaktadır? Kürt kadınlarının sorunları ile Türk kadınlarının sorunları arasında farklılıklar ve benzerlikler nelerdir?
"Kürt Kadın" kimliği ezilen ulusun sorunlarına dikkati çekmekte değil midir?
Konu "Feminist Teori" olarak ele alınmalıdır.
İnanıyorum ki, Türkiyeli kadınların mücadelesi her türlü baskıya karşı yiğit bir sınav vermektedir ve özgür, demokrasi ile yönetilen, kadın erkek eşitliğinin yaşandığı bir ülke kadınların mücadelesi ile yükselecektir.
(SKD/PT)