1992 ya da 93 yılıydı; mahallenin 'yurtsever' abileriyle Diyarbakır E Tipi Cezaevi'ndeki PKK'li tutukluları ziyarete giderdik. 7-8 yaşlarındaydım o zaman. Cezaevi ziyareti sırasında gerilla kıyafeti giymiş tutuklulara hayretle bakardım. 'Niye silahları yok?' diye merak ederdim çünkü.
Yurtsever abilerden biri; daha sonra, 1993 yılında tutuklanacak ve o sıralar ziyaretine gittiğimiz abisi Deniz Güzel'le Bartın Cezaevi'nde bulunduğu sırada, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komployla tutuklanışını protesto etmek için bedenini ateşe veren ve yaşamını yitiren Yavuz Güzel'di.
O da abisi Deniz gibi 17-18 yaşlarında gözaltına alınmış, ağır işkenceler altında geçen sorgunun ardından tutuklanmış ve Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yapılan yargılaması sonrası müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
Diyarbakır, Elazığ cezaevleri derken abisiyle yolları Bartın cezaevinde kesişmişti.
Yavuz Güzel, 90'lı yılların Diyarbakır atmosferine -bir yanda kırsal kesimlerde köylerin yakılması, köylülere koruculuğun dayatatılması vs., diğer yanda kentlerde Hizbullah korkunç cinayetleri- uygun, hızlı bir gençti. Gözü kara, ateş gibi bir delikanlıydı. Bu yüzden en ağır işkencelerin ona yapıldığı anlatılırdı mahallede...
Yavuz Güzel, 99 yılının 30 Kasım'ında bedenini tutuşturarak yaptığı eylem sonrası bir süre hastanede tedavi altına alındı ancak benzer şekilde eylem yapıp, hastaneye sevkedilen diğer birçok arkadaşı gibi, 'tedavi'ye rağmen yaşamını yitirdi.
***
Güzel ailesini yakından tanıyorum. Yaşlı anne ve baba, önce Deniz için, sonra hem Deniz hem Yavuz için, sonra da yine Deniz için hapishane yollarını aşındırıp durdular, ta ki önce anne, anneden tam beş yıl sonra da, aynı günde baba vefat edene kadar...
Aynı yolları aşındıran abi, abla ve yeğenler de var tabi; o yollarda bilenip dağa giden yeğenler mesela...
***
Apê Hecî'nin (Hacı Amca) vefat ettiğini bugün öğrendim. Onca yıl iyi bile dayandı Apê Hecî; bir evladı daha 18'ini bile doldurmadan girdiği cezaevinde 41 yaşına girdi, diğerinin cenazesini aldı cezaevinden...
Apê Hecî artık çok yaşlıydı. Her ölüm zor olsa da artık beklenen bir şeydi ama...
***
Apê Hecî'nin vefatıyla birlikte beni en çok sarsan şey Deniz'in 23 yıl sonra doğduğu, büyüdüğü topraklara, Amed'e ancak babasının vefatı nedeniyle 4-5 saatliğine gelebilmesiydi. Hele de Deniz'in daha 18'inde cezaevine girdiğini ve şu an saçları ağarmış 40 yaşında biri olduğunu düşündüğümde bu, çok daha dokunaklı bir hal alıyor.
Bir insanın ömrünün yarısından fazlasını, üstelik gerçekten meşru bir dayanak bile yokken hapishanede geçirmesi çok korkunç; zamana yayılmış bir cinayet gibi... Düşündükçe saplanıp kalıyorum içinde; bu insanlara neden bu kötülükleri yaptılar?
***
Deniz, o yılların siyasi atmosferinden etkilenip PKK'ye katılıyor ve altı ay sonra, belki daha eline silah bile almadan yakalanıp tutuklanıyor. 6 ay sonra... 6 ayda ne yaptı Deniz acaba, 36 yıl hapiste kalmasını haklı kılacak?
Deniz gibi yüzlercesi var... 3-4 ay önceydi sanırım, Adalet Bakanlığı'na bilgi edinme hakkı çerçevesinde başvurup, 20 yılı aşkındır cezaevinde bulunan siyasi tutukluların sayısını sormuştum; hâlâ cevap alamadım ama bu sayının 2 bin dolayında olduğu söyleniyor.
Bu insanların hikayelerini tek tek yazmak isterdim. Yazıp, insanlar niye PKK'ye katılıyor, devletin tüm çabalarına rağmen gençler niye yüzünü dağa çeviriyor, bunların daha iyi anlaşılmasını isterdim.
Bu 2 bin insana, faili meçhul cinayetlerle katledilenleri, dağda yaşamını yitirenleri, hala dağda olanları, köyleri yakılıp kentlerin yoksulluğuna göçertilenleri ve sürgünde olanları eklerseniz ve her birinin bir ailesi ve bir aile çevresi olduğunu düşünürseniz, bugün PKK'ye 90 doğumluların niçin katıldıklarını da anlamış olursunuz. (BA/HK)