Alt başlığı "Küreselleşme ve Yerel Müzik" diye de telaffuz edilebilecek bir mevzudan söz etmek söz konusu olunca, nedense aklıma Dengbêjlik gelir.
Tabii Dengbêjlik’le birlikte illa ki bir de hüzün kelimesi, sadece kelime olarak değil, kavramsal mana bütünselliği içinde bir yerlerime dokunur, zedeler beni…
Yerel direnişler...
Bilirim ki; Dengbêj dediğin tam da adını ne koyarsanız koyun; yerel, geleneksel ya da etnik manada müzikalitesi olanın, adı çağdaş olan ama kendisinin ne kadar “çağdaş” olduğu tartışmalı olan, modern veya küresel müziğin karşısında direnememenin ve adeta yokoluşunun derin çığlığıdır. Bu küresel saldırının yokediciliğine karşı kimi “Donkişot’ça” yerel direnişler olsa da üzülerek sonuca gitmede kar etmediği ortada.
Dengbêj deyince, eskiden varsıllık anlaşılırdı. Aşiret sahibi feodal erk diğer bütün maddi varlıklarının varsıllığının yanında, nam sahibi bir ya da birkaç Dengbêji ile de öğünürdü. Hatta yalnız onlarla, Dengbêjleriyle öğünürlerdi. İşte buydu sanki o ses ustalarını kalıcı ve vazgeçilmez kılan. Her oturdukları toplumda başköşeye kurulmalarının haklı gururunu kendilerine yaşatan…
Bir çağ yangını yaşandı...
Sonra dünya değişti, bir çağ yangını yaşandı. “Çağdaş” modern, yeni iletişim teknolojileri her tarafı sardı. Musiki dediğiniz, Dengbêjlikte olduğu gibi sadece insan sesinin tınısını, kimi kez de insan sesi ile birlikte tek sesli bir müzik aletinin yoldaşlığını yanına katanlarla, yetinmez oldu. Hatta bunda ısrar edenler, “ilkel” bulundu. “Tarihin çöp sepetine atılacaklar” kervanına katılmakla eşdeğer sayıldı. Çoğu kez de dedelerin, babaların dinlediği, ilgi duyulmayacak “ilkel ve cahillikle” koşut, “çağötesi” beyhude çabada ısrar gibi algılandı kimi genç kuşaklarca, o eski ve durup dinlenmeden nefes veren seslerin müziği…
Oysa Kürdî manada bakılacak olursa, Dengbêj kültürü ve kimliği ile, geleneksel motiflerin harcı ile harmanlanmış müzik, aslında bütünsel manada bir halkın (Kürtler) egemenlerce imha ve inkârına karşı bütün bir tarihi, kültürü, kimliği, kişiliği, folkloru; dille (Kürtçe ile) sürdürerek bugüne kadar getirmelerinin, yaşatma çabalarının argümanı idiler.
Bunu bizim kuşaktan güçlü sesleri ve altyapılarıyla erken fark eden kimileri oldu. Mesela Şivan Perwer bunların en başında gelenlerdendir. Modern müziğin birçok enstrümanını kullanmasına rağmen geleneksel müziğin harcını olanca yürekliliği ile koruyan ve Kürt dilinin, kültürünün bugünlere kadar musikiyi kullanarak taşınmasına sebep olan çok önemli bir müzik şahsiyeti olduğunu bir kez daha vurgulamak önemli.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, kimi yerel yönetimlerin ve kimi sivil toplum kuruluşlarının hem Dengbêjliğe hem de geleneksel müziğe bütün ilgi, yakınlık ve sahiplenmelerine rağmen; realitenin “geleneksel müziğin” yokoluşuna doğru gittiği, gösterilen ilginin de, ilgi duyanlar nezdinde sadece “nostalji”ye gönderme yapmak, kabiliyle sınırlı kaldığı aşikârdır.
“Dengbêj Evi” açmak, Dengbêjlere değer vermek elbette önemlidir. Modernitenin önüne geleni silip süpürdüğü “modern zamanlarda” geleneksel motiflerden yola çıkan müzikal çabalara destek olmak da elbette önemlidir. Ama bütün bu “önem yüklemelerinin” ötesinde bir başka önemli gerçek daha vardır: o da şudur ki; bu iş bir devlet politikasıdır. Devletin ya da kurulu sistemin “yerele” dair politikası “yereli tercih etmek”, “yereli öne çıkarmak” mantığı ile örtüşmüyorsa, bütün “yerel sivil çabalar” iyiniyet çabaları olmaktan öteye gitmez / gidemez / gitmiyor da. Yıllarca göz nuru dökerek yaptığınız işler, sizden sonra gelecek bir başka “yerel” hatta “sivil” kurum, ya da şahsiyet tarafından bir kararla ve bir gecede yok edilebilir.
Bir örnek vermek gerekirse; 90’lı yılların başında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde kurulan Şehir Tiyatrosu daha sonra işbaşına gelen Refah Partili Belediye başkanı tarafından bir gecede kapatılarak “tiyatroya ihtiyacımız yok” denilip oyuncular da başka kadrolara atanmış ya da kurumdan ayrılmak zorunda bırakılmışlardı.
“Gelenekselliğin, ilkellikte ısrar” olduğu kararından vazgeçilmediği müddetçe, eski, kimlikli ve tarihi mekânsal yapılarınızın nasıl yıkılıp, yerlerine devasa çok katlı bloklar veya steril siteler yapılmasını uygun ve doğru görüyorsanız!, bu doğrunuzdan hareketle, Dengbêjlerinizi ve tüm geleneksel müziğin alet edevatlarını da “imha etmeyi” size sağlanmış bir hak olarak sayacaksınız. Maalesef bu mantık bugünkü devlet politikasının çarpıcı ve çarpık görüntüsüdür. Bu nedenle de çok da meraklısı olunan Avrupa Birliği üyeliğinde bile “Yerel Motiflerin” öne çıkarılmasına, destek olunmasına, yaşatılması istencine rağmen; gerçek hayatta yapılan “Resmi politikalar” bunun tam tersidir.
İnadına yerellik...
Peki, o halde bütün bunlara rağmen yapılması gereken nedir?
Küresel ve toptan yokoluşa karşı inadına yerellik…
Müzikte de, modernitenin işe yarar geliştirici argümanlarını, motiflerini de kullanmayı bir hak kabul ederek; yerel, geleneksel ya da etno müzikte ısrar…
Sonuç da 2001’de yazdığım birkaç dizem hislerime tercüman olacaktır;
ey yükselen yerel kültür
küresel dünya
ayaklarının altında ezilecek… (ŞD/NZ)