Kadim Dîyarbekir'in Dicle boyundaki akciğerleri, Hewsel Bahçeleridir. Hewsel, öylesine apayrı bir dünyadır ki! Tek başına "bahçe" kavramı Hewsel'i anlatmakta yetersiz kalır. Yazının sıcağında güneşte yumurta pişen şehirde ayrı bir "sümbül hava"dır adeta Hewsel.
İşte, anlatıda vuku bulduğu gibi sıcak günlerden birinde Hewsel'de oturmuş şehirli iki "demkêş" kafadar. Sormuş biri diğerine, demiş ki; "Ula oxlım Êlo, hele söle bu sosyalizm dedıxlari nedır?". Basmış kalayı diğeri; "Wêê kardaşıma bax hele! Şımdi farzu mahal ben baxçamda domatêz, balican ekmişem. Sen de baxçanda biber, soxan ekmişsen. Göynımız de güvec istedi. Gettıx qesabtan yarım kilo et aldıx, ortaxlaşa. Sen baxçandan biberın, soxan'ın verdın. Ben de baxçamdan balicani, domatêzi koydım. Barabar güzel bi güvec yaptıx. Efiyetnen yedıx. İşte sosyalizm bêle bışêdır." Bunu duyan öteki kafadar; "Wala kardaşım eger bêleyse bundan êyi bışe yoxtır, hepımız sosyalist olax" demiş.
Yıllar önce duymuştum bu sosyalizm açıklamasını. Bana göre dünyada hiçbir beni âdem bundan daha yalın, hayatı boyunca mektep medrese görmemiş birine, yine mektep yüzü görmemiş birinin ifadesiyle üretimde, emekte ve paylaşımda bundan daha tatminkâr sosyalizmi anlatamaz.
Şu nedenle paylaştım bu yalın sosyalizm tarifini.
Geçtiğimiz hafta katıldığım DTK (Demokratik Toplum Kongresi) genel kurulunun en çarpıcı ve sonraki günlerin gündemini de sarıp sarmalayan konusuydu "Demokratik Özerklik" meselesi.
Yetmişli yılların en sağlam sloganıydı "Oligarşik Devlet, Yıkılacak Elbet". Dev-Genç'liler bilir. Çünkü çokça attılar bu sloganı meydanlarda. Ama maalesef o "Oligarşik" yapıyı alaşağı etmeyi hiçbir kuvvet başaramadı. Şimdi bugüne baktığımızda bütün yetkiyi o "oligark"ların Ankara merkezli yapısında tutmaya ısrarla ve inatla gayret edenlere alternatif bir muhalefete ve karşı politikaya denk düşüyor gibi Demokratik Özerklik meselesi.
Doğal olarak bu tekçi ve oligarşik yapının en önemli dayanak noktası da Ulus devlet oluyor. Türkçü, Milliyetçi ve de Kemalist ruh.
Tabi bu noktada bir miktar düşünmek gerekiyor. Bir taraftan Avrupa Birliği'ne (AB) Aday Üye Ülke statüsünde olacaksınız. Ve Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartını savunacaksınız (Örgütlenme özgürlüğüne çekinceye rağmen). Temsili ve Katılımcı Demokrasi mevzuunu dilinize pelesenk edeceksiniz. Öte yandan birileri Demokrasi / Demokratizm ve Özerklikten söz etti mi; hele, hele iki kavramı birleştirip de "Demokratik Özerklik" dedi mi bunu "Ülke bütünlüğü"ne aykırılık ve "Bölünme" paranoyası haline getireceksiniz, sayacaksınız...
Doğrusu, Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) 2005'ten bu yana dile getirdiği, şimdilerde de DTK üzerinden topluma "pas" ettiği "Demokratik Özerklik" mevzuundan ben hiç de "etnik" ve "toprak" temelli bir özerklik söylemi algılamadım / anlamadım. Daha çok reformvari yerel ve bölgesel manada farklılıkların kendini özgürce ifade edebileceği bir yönetim modeli algısı bende zuhur etti. Ankara ile öteden beri sorunu olan, sorunlarını merkezi idare ile çözmekte bir dolu bürokratik engelle karşılaşıp çözemeyen yerel yapıların, ciddi demokrasi talebi olarak algıladım Demokratik Özerkliği.
Demokratik Özerkliğin, Kürt Sorununun siyaseten çözümünde bir ara durak olma ihtimalinin hayli yüksek olacağına inanıyorum. Bu toplu ve örgütlü talepkârlık aynı zamanda bugüne kadar "Kürtler ne istiyor, bilmiyoruz ki!" sorusunu alel-usül sormayı kendine ilke edinen aklı evvellere de kanımca cepheden bir cevaptır.
Kendi adıma bir Kürt entelektüeli olarak Demokratik Özerklik denen meselenin "Hayırlı" bir model olacağına yürekten inananlardanım. Ama bunun bir talep hem de iddialı bir talep olduğunu ve sadece "Kürdî" bir talep olmayıp bu ülke topografyasında yaşayan bütün halklara yönelik bir talepler manifestosu olduğuna cidden inanıyorum.
Şimdi tekrar girizgâhtaki iki kafadarın birbirlerine Dicle kıyısında anlattığı yalın sosyalizm tarifine gelirsek; galiba sıradan vatandaşın gündelik hayatında "Demokratik Özerklik" neyi değiştirecek onu anlatmaya sıra geldi. Demokratik Özerkliği siyasal bir manifesto olarak dillendirmek ve entelektüel, siyasal manada sahiplenmek tamam da! Sokağa yansıyan hali pür melaliyle, yani ez cümle sokağın diliyle Demokratik Özerkliği tarife epeyce ihtiyaç var gibi... (ŞD/EKN)