Cengiz Çandar, 24 Ağustos tarihli yazısında demokratik özerkliği "yanlış zamanda haklı talepler" olarak ifade ediyor ve önce silahların susması gerektiğini işaret ediyor.
Eğer siz talebi olgunlaştırmazsanız zaman hep yanlış olacaktır. Siyasallaşmanın en önemli yolu talebin örgütlenmesidir.Artık meselenin bir öncelik, sonralıkdan çıkmış olup sürecin eş zamanlı olacağı açıktır. Bir yandan silahların nasıl bırakılacağı diğer yandan ise bölgenin nasıl yönetileceği konuşulacak gibi. Dolayısıyla bölgedeki mevcut durumun değişimi, ekonomik ve kültürelden ziyade ancak yönetimin şeklininin değişiminden geçiyor.
Sanırım bu noktada belki talebin örgütlenmesindeki eksikliklerden bahsedebiliriz. Hatırlarsanız AKP'nin, Kürt Açılımı politikasına en büyük eleştiri, hazırlık yapmadan, yeterli kamuoyu oluşturmadan sunmuş olmasına gelmişti.
Şimdi de belki benzer bir eleştiri demokratik özerklik politikasının sunumu için getirilebilir.
Geçen yıl ağustos ayında, Kürt Açılımı TBMM'de açıklandığında Özgürlükçü Sol Hareket eposta grubunda konuşmuştuk, son kertede bu iş bizi kamu yönetimi reform taslağını tartışmaya götürür, diye. Aynı vakitler Eser Karakaş da Zaman gazetesinde yasa tasarısının beş yıldan beri neden veto yemiş şekilde durduğunu sormuştu. Hatırlanırsa 2003 yılında hükümet Kamu Yönetimi Reform Taslağı'nı TBMM'ye sunmuş ve çoğunluk oylarıyla da geçmişti, lakin o dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etmişti.
Yasanın, bazı hükümlerinin kamu hizmetlerinin tasfiyesi ve özelleştirilmesini içermesi nedeni ile 128. maddeye, merkezi idarenin yetkilerinin yerele devri ile de 127. maddeye aykırı olduğu ifade edildi. Türkiye'nin parçalanacağı söylendi. Komisyondaki muhalefet şerhinde; "Tasarı merkezî idarenin yetkilerini Anayasaya aykırı bir biçimde belirlemekte, adeta yok ederken yerine sağlıklı bir yapı koymamaktadır. Kamu hizmetlerinin üretiminde ve sunumunda özelleştirme olanağı getirerek Anayasanın 128 inci maddesine aykırı bir görünüme yol açmaktadır." deniliyordu.
Cumhurbaşkanı'nın veto etmesinden sonra yasa tekrar gönderilmediği için yasalaşamadı ve dolayısıyla da anayasa mahkemesine gitmedi.
Kamu Yönetimi Reformu Temel Kanunu esasında merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki ilişkileri yeni dönemin parametreleri ile yeniden tanımlanıyor, şeffaflık, katılım, denetim, yönetişim gibi kavramlarla buluşturuyordu. Reform paketi, Kamu Yönetimi Kanunu, Yerel Yönetim Reformu ve Kamu Personel Rejimi Kanunu olmak üzere 3 yasadan oluşuyordu.
Veto edildikten sonra hükümet reform paketinin peşini bıraktı. Bunun yerine parça parça paketi hayata geçirmeye başladı. Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu gibi yasaları yaptı. Böylelikle biraz daha demokratik, biraz daha özerk, biraz daha katılımcı bir yerel yönetim anlayışı getirmeye çalışmış oldu. (Kent konseylerinin kurulması, bazı uygulamaların il özel idarelerine devri vs.) Ama esasında baktığımızda tüm düzenlemeler yarım yamalak, yapıyormuş gibi oldu. Tasarıdaki bazı hükümler ise sonraki kanun düzenlemeleri ile yasalaştı, Bilgi Edinme Yasası, Kalkınma Ajansları, vs.
Geriye sadece geçiçi maddelerle kamu personel rejimi kaldı. Kamu Personel Rejimi Yasa Tasarısı meclis komisyonlarında bulunuyor. (Kamu hizmetlerinin tasfiyesini içeren bu yasa ise ayrıca sorunlar içeriyor, neoliberal politikalara hizmet ediyordu) Geçici maddeler ise Merkezi Yönetimlerin görevlerinin yerel yönetimlerine devrindeki yetki ve sorumlulukları tarif ediyor. Sağlık, Kültür ve Turizm, Çevre ve Orman, Tarım ve Köy İşleri, Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme, Gençlik ve Spor, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev ve yetkileri, malları mülkleri, bütçeleri, belediye sınırlarında ise belediyelere, değilse il özel idarelerine devrediliyordu.
Lakin geçici maddelerin nasıl yasalaşacağına dair hükümetin şu an görünürde bir fikri yok.
BDP'nin ise siyasal bir talep olan demokratik özerklik projesi var.
AKP, neoliberal politikalar doğrultusunda kamu hizmetlerini tasfiye edip, devleti küçültmek ve özel sektöre alan açmak zorunda ve buna uygun da yönetim düzenlemesine gitmesi şart. Çünkü mevcut kamu yönetimi yapısı buna engel.
Önümüzde siyasi bir satranç duruyor, kimin nereye kadar kazanacağı bir satranç. Sosyalist solu ise zorlu bir görev daha bekliyor, Kürt Açılımının Milli Birlik Projesine evrilmesi gibi Demokratik Özerklik tartışma sürecinin neoliberal politikalara karşı iyi yönetilmesi gerekiyor.
Türkiye'de özerk, demokratik yerel yönetimlerin oluşması için önce AKP'nin Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartnamesindeki daha önceki hükümetin koyduğu çekinceleri kaldırması sonrası da bölge yönetimlerini formule eden bir yasa tasarısının tüm taraflar, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları ile hazırlanması gerekiyor. Buna neden ihtiyacımız olduğunu ise konuşmanın tam zamanı... (İP/TK)