Demokrasiyi gerçekten istiyor muyuz?
Katılımı önemsiyor ve önceliyor muyuz?
Durun hemen yanıt vermeyin!
Şöyle arkanıza yaslanın, sonra derin bir nefes alın, ardından da yavaş yavaş bırakın.
Akciğerlerinizin dibinde kalan "hareketsiz, durgun" havayı da göğüs kaslarınızla diyaframınızı kullanarak olabildiğince boşaltmaya çalışın.
Sonra yeniden bir derin bir nefes alın.
Ciğerlerinizdeki tüm hava değişsin ve kanınıza daha fazla oksijen karışsın ve böylelikle beyninize daha çok oksijen gitsin ve bu fırsattan yararlanarak yukarıdaki soruyu beyninizin kıvrımları içinde bir dolaştırın. Değmesi gereken her yere değsin ve onlardan aldığınız sonuçlara bakarak bana yanıt verin.
Özellikle yaşamınızda "erk" kullandığınız konuları, durumları ve buna tabi olanları, yani bir biçimde "egemenliğiniz altında olanları" düşünün.
Sonra karşıtlarınızı, muarızlarınızı, muhaliflerinizi, istemediklerinizi, yanına uğramak istemediklerinizi, görmezden geldiklerinizi ve yok saydıklarınızı, hatta aynı dünyayı ve coğrafyayı, belki mekanları paylaştığınız düşmanlarınızı düşünün.
Soruyu bir daha sorayım:
Demokrasiyi gerçekten istiyor muyuz? Katılımı önemsiyor ve önceliyor muyuz?
Hayır bana yanıt vermeyin. Yanıtınızı merak etmiyorum.
Kendinize söylediğiniz çok daha önemli!
Çünkü değişmek için muhtemel çıkış ya da başlangıç noktanız orası olacak.
Bunları neden yazdım?
Bundan 15 gün kadar önce bir mektup aldım: Sevgili Şanar Yurdatapan yazmıştı, benim gibi pek çok kişiye. 2009'da başladığı ve büyük bir inançla, içtenlik ve ciddiyetle sürdürdüğü "Türkiye küçük Millet Meclisleri" faaliyetinden söz ediyor, ona bu faaliyette destek verenlerden şöyle bir talepte bulunuyordu:
"Aşağıda ise milletvekillerine hitaben yazılmış bir "Açık Mektup" var. Bu konuyu ve milletvekillerine çağrımızı bir günkü köşenize/makalenize/TV programınıza misafir edebilir misiniz?"
Tam sayısını anımsamamakla birlikte 4-5 toplantısına katılan bir "destekçi" olarak, aslında uzun süredir yazmayı aklımdan geçirdiğim bu konuyu artık daha fazla ertelemek istemedim. Sevgili Şanar'ın bu talebine yanıtlamak çok önemli çünkü!
Yukarıdaki soruları bu kez de "kendinizi" oy verdiğiniz yerden seçilmesine katkıda bulunduğunuz, aslında sizi "temsil etmek"etmekten başka bir görevi olmayan, adından da anlaşılacağı gibi "vekillerinizin" yani milletvekillerinin yerine koyarak bir daha yanıtlamaya çalışın bir de.
Yanıtınız ilk verdiğinizle aynı ya da benzer mi? Yoksa...
"Türkiye 'küçük' Millet Meclisleri"
Bu konudan "bihaber" olma olasılığını düşünerek size bu faaliyetten söz edeyim önce:
Türkiye küçük Millet Meclisleri, illerde oluşturulan, o ildeki sivil toplumun fotoğrafını yansıtan "diyalog" grupları. Bu meclislere dernek, vakıf, girişimler ve oda, sendika, birlik temsilcileri katılıyorlar. Ama "tek tek" insanlar da var; yalnız "kendilerini temsil eden!"
"Türkiye küçük Millet Meclisleri" adı verilen bu gruplar ilk önce beş ilde oluşmuştu; şimdilerde sayısı 30'a çıktı. Haziran 2010 itibariyle bu 30 il şunlar:
Doğu-Güneydoğu Anadolu: 15 İl; Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkâri, Iğdır, Malatya, Mardin, Muş, Şanlıurfa, Tunceli, Van. Marmara: 5 İl; Bursa, Çanakkale, İstanbul, Kocaeli, Sakarya. Ege-Akdeniz: 5 İl; Adana, Gaziantep, Hatay, İzmir, Muğla, İç Anadolu: 4 İl; Ankara, Eskişehir, Kayseri, Kırıkkale. Karadeniz: 1 İl; Ordu.
Her ayın ilk hafta sonu belirli bir günde toplanıp, ülke gündeminden ve illerinin yerel gündeminden seçtikleri birer konuyu kendi illerinin milletvekilleri ve belediye başkanlarıyla, kamuya da açık bir toplantıda tartışıyorlar. Toplantı tutanakları bir hafta içinde web sitesinde yan yana geliyor, bunların ortak paydalarını belirleyen aylık raporlar ise o ay bitmeden TBMM'de bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklanıyor.
TkMM'lerin son bir yıl boyunca toplantı yaptığı 30 ildeki toplam milletvekili sayısı 295 olmasına karşın bu toplantılara 72 Milletvekili katılmış, yani yaklaşık dörtte biri bu toplantılara katılmış. (% 24,4)
Bu katılımın partilere dağılımı ise şöyle: AKP: 49, % 28 (175); CHP: 14, % 23(61); MHP: 3 % 9 (32); DTP/BDP: 6 % 35 (17); DSP: 0 % 0 (5); Bağımsız: 0 % 0(5).
Bu toplantılar sırasında temel alınan bazı ilkeler var; aslında demokrasi ve katılımcılığı öğrenmeyi, belki de onun öncesinde düşünmeyi sağlayan ilkeler bunlar:
"Var olan hiçbir sosyal kesimin -örgütlü olmasa bile- dışlanmaması"(Aile Fotoğrafı İlkesi), "önyargıların olmaması", "saldırgan tavırlara izin verilmemesi", "tüm siyasi partilere eşit yakınlıkta" olmak", "adem-i merkezi yapı", "açıklık ve şeffaflık", "eleştiri, şikayet ve başarısızlıkları gizlememek", "karar almak ve uygulamak yerine diyalogu hedeflemek" ve bunu "konuşma +dinleme" biçiminde uygulama, "tüm toplantı tutanakları ve ortak payda raporlarını yayınlamak".
Bunların dışında sıkça eleştirilen iki ilke daha var: Karar vermese de düşünce ve değerlendirmelerin dinlenmesi gerektiği ilkesi ve çağrılı olanlardan kimsenin kimse adına/yerine konuşmaması. Çünkü hiç kimsenin başkalarının yerine dolduramayacağı kabul ediliyor. O nedenle sıklıkla "boş koltuklarla" da toplantılar yapılıyor.
Bunlar temel olarak "demokrasiyi ötekiler için isteme ve karar süreçlerine değilse de söz söyleme ve kararı etkileme süreçlerine ötekilerin de katılımına olanak tanıma" tutumundan kaynaklanan ilkeler. Geçen iki yıllık süreçte de bu ilkelere uyulduğu gözleniyor.
Sonuçlar "mükemmel" düzeyde olmasa da "ilkelerin uygulanabildiğini" yani yaşamın içinde gerçekleşebileceğini gösteriyor. Başka bir deyişle demokrasi ve katılımcılığın "mümkün olabildiğini" kanıtlayan toplantılar olmuş "kMM" toplantıları.
Milletvekillerine mektup
Sevgili Şanar "Türkiye küçük Millet Meclisleri"nin kendi deyişiyle en önde gelen ve en çok yük taşıyan "hamal"ı olarak milletvekillerine yazdığı, bu süreçle ilgili iki çok önemli dokümanı da eklediği bu mektubunda şöyle diyor:
Sevgili milletvekillerimiz,
Nerelerdesiniz Allah aşkına? Kaç aydır davetimize gelmiyorsunuz, koltuklarınız hep boş kalıyor. İstanbul küçük Millet Meclisi 2010 Ocak ayındaki ilk toplantısının fotoğrafına bakın, ne güzel ve canlı. Bir de Aralık ayı toplantısındaki fotoğrafa bakın, koltuklarınız duruyor ama siz yoksunuz. Nerelerdesiniz? Tamam, seçim hazırlıkları başlıyor, pek yakında siz meydanları tutup bizi çağıracaksınız vekalet almak için. İyi hoş da bu iş hep böyle tek taraflı mı olacak?
"Biz sizinle 4 yılda bir sandıkta yan yana gelmek istemiyoruz. Madem vekilimizsiniz, madem ki size -öyle avukatlara verdiğimiz gibi- bir tek konu için değil, her konuda en genel vekaletimizi veriyoruz, hayatımızın, hatta çoluk çocuğumuzun yarınki hayatının şeklini belirleyecek kararları alıyorsunuz bu vekaletle, o halde sık sık görüşelim şu bizim dava konularını, yüz yüze, aracısız, sansürsüz..." dedik ve küçük Millet meclislerini oluşturduk, yolunuzu beklemeye başladık.
Tamam, meşgul insanlarsınız, bu doğal, yasama görevi kolay bir şey değil. Ama ayda bir günün üç saatini müvekkiline ayıramayacak derecede meşgul bir avukat düşünebilir misiniz? Sizin avukatınız size ayıracak zaman bulamadığını söylese ona derdiniz?
Bakın biz size saygımızı sürdürüyor, gelmediniz diye yerinize başkasını oturtmuyoruz. Haydi gelin ve koltuklarınızı doldurun. Lütfen bize de sitem etmeyin "Neden bizi deşifre ediyorsunuz?" diye. Biz sizi deşifre etmiyoruz, sadece durumu örtbas etmiyoruz. Aslında bu fotoğrafların yayını bizi de yaralıyor, ama sivil toplum çalışmalarının vazgeçilmez ilk ilkesi: "Şeffaflık, açıklık".
Sevgi ve saygılarımızla,
Mektup bu kadar!
Şimdi yeniden arkanıza dayanın ve bir nefes daha alın.
Eğer "demokrasiyi ve katılımcılığı" sizin için "öteki" olanlara da tanıdığınızı ve kabul ettiğinizi düşünüyorsanız, mutlaka bu doğrultuda yapacağınız bir şeyler vardır; onların "en kolay" olanlarından başlayın.
Bunların arasında "Türkiye 'küçük' Millet Meclisleri"nin aşağıdaki bağlantısını "tıklamak" ve o siteye bir göz atmak da olabilir.
Kim bilir belki daha çoğu da... (MS/BB)
Ayrıntılı bilgi: http://www.tkmmocg.net