Sosyal medyada sıkça karşılaştığımız bir tanım var: “Troll”. Ya da “troll’lemek”. Bir internet argosu olan kelime için, özellikle çevrimiçi mecralarda, kullanıcıları genellikle ciddi olunması gereken konularda duygusal tepkiler vermeye veya manipüle etmeye, hatta kışkırtmaya yönelik bir zorlama diyebiliriz. Alaycılık ve mizah barındırdığı için, çoğu zaman belli bir zekânın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Elbette dozunda olduğu ve sinir uçlarımıza dokunmadığı sürece.
Davutoğlu'nu "troll'lemek"
HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, siyaset arenasında bunu hayli yetenekli bir şekilde başarıyordu. Örneğin hafızalarda belki de en çok yer edinenlerden birisi, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’yla olan tartışmasıydı. Şöyle diyordu Davutoğlu: “Artık ona Selahattin Demirtaş demeyeceğim. Niye demeyeceğim? Çünkü Selahattin ismi, Selahaddin Eyyübi'yi hatırlatır bize, Selahaddin Eyyübi'yi. O ise Kudüs'ü 'Yahudiler'in kutsal mekanı' diyor. Cahil, Selahattin adından utan, Kudüs bizim kutsal diyarımızdır. Selahaddin Eyyubi'nin diyarıdır.” Bunun üzerine ne düşündüğü sorulan Demirtaş, herkesin kendisinden ciddi bir cevap beklediği anda şöyle diyordu: “Doğrusu ben böyle zekice hamle beklemiyordum. İki-üç gündür uyuyamıyoruz. Çünkü biz bütün seçim kampanyamızı Başbakan, bize Selahattin diyecek diye hazırlamıştık. Ne yapacağımızı bilemiyoruz yani. Düşüneceğiz daha."
Demirtaş’ın bu yanıtı ve bazı pek çok çıkışı, Türkiye siyasi tarihinde çok da aşina olmadığımız eğlenceli tavırlardı. Üstelik henüz Mayıs ayıydı, 7 Haziran 2015 seçimlerine dair herkesin umudu ve heyecanı vardı. Henüz bombalar patlamamış, kentler yerle bir edilmemişti.
Türkiye halklarının 7 Haziran 2015 seçimindeki zaferinden sonra yaşadıkları hepimizin malumu. Döneme ve seçimlere, bazen partisi HDP’nin de önüne geçerek, damgasını vuran en önemli isimlerden biri olan Selahattin Demirtaş ise beş yıldır tutsak. Ama hem yazarak hem çizerek hem de söyleyerek üretmeye devam ediyor Demirtaş.
Bir edebiyatçı olmamasına rağmen, öykü yazarak edebiyat camiasında kendini göstermesi bu üretimlerin bir sonucu. Kitaplarının edebi niteliği hakkında bir şey söylemek güç, keza çok da gerekli değil; ancak iyi bir gözlemci ve iyi bir mizah yazarı olduğunu söylemek mümkün. Bu minvalde kaleme aldığı öykülerden biri “Ah, Asuman!” Demirtaş’ın Dipnot Yayınları tarafından yayımlanan “Seher” isimli kitabında yer alıyor. “Katledilen ve şiddet mağduru tüm kadınlara” ithafıyla başlayan kitap yayımlandığı ilk on gün içerisinde 70 bin baskı yapmıştı.
Bir troll’lük başarısı
“Ah, Asuman!” öyküsü şimdiyse sinemaya uyarlandı. Kısa filmin yönetmenliğini belgeselleriyle tanıdığımız Ümit Kıvanç, senaristliğini gazeteci-yazar ve senarist Gaye Boralıoğlu, yapımcılığını ise Çiğdem Mater üstlendi. 2019’da yapılan 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması’nda ilk kez seyirci karşısına çıkan filmin çevrimiçi galası, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Altyazı’nın YouTube kanalında yapıldı.
Bir uzun yol otobüs şoförü olan Fahri’yi Vavien (2009), Çoğunluk (2010) ve Bir Başkadır (2020) gibi yapımlardan tanıdığımız başarılı oyuncu Settar Tanrıöğen; genç ve acemi avukat Ahmet’i ise 24. Altın Koza Film Festivali’nde Umut Vaat Eden Genç Erkek Oyuncu ödülünü Hayat Van Eck’le paylaşan Halil Babür oynuyor. 15 dakikalık kısa film, bir yolculuk ve bir troll’lük filmi.
Hepimizin aşina olduğu gibi kamyon ve tırların arkasında ya da yanlarında bulunan kadın fotoğraflarından/resimlerinden yola çıkarak yaratılan “Asuman” karakteri, hikâyenin ortaya çıkış nedeni. Fahri’nin Asuman’a duyduğu derin aşkla başlayan hikâye; Fahri için hazin, Ahmet için daha hazin, bizim için ise eğlenceli bir şekilde sonlanıyor. Film sona erdiğinde yüzünüzde oluşan tebessüm, Demirtaş’ın mizahi yeteneğini hatırladığınızda acı bir tebessüme dönüşüyor.
Filmi şu linklerden izleyebilirsiniz
(TY/NÖ)