Gölgemiz yorulur, biz yorulmayız abla. Okuldan gelir gelmez, biraz tıkınıp sokağa zıplarız. Her şey bir topa bakar. Top varsa hayat güzeldir. Ha işte Ahmet getirdi topu. İki kaldırım taşından kale yaparız. Oyunu hemen kurarız. Tek kale maça başlarız. Kaleci kollarını iki yana açmıştır.
Topu ayağımızla havalandırırız. Pas almak için bağrışırız. İlk golü atan televizyonda gördüğü futbolcular gibi yerde diz üstü kayıp tek yumruğunu havaya kaldırır. Şimdi çek çekeceksen. Alnımızdan ter akar. Annemiz pencereden bakar. Kızları almayız. Hani sen de kızsın ama fotoğrafımızı çekiyorsun madem, seni kızdan saymayız. Bu Ahmet sen çekiyorsun diye fazla çalım atıyor, seni keşfe çıkan antrenör sandı herhalde. Sen çek istediğini. Çöpleri biz atmadık. Demirler mi? Babam geçen büktü bazılarını. Ama bir arkadaşımızın göğüs kafesine battı, taşındı onlar.
Top yola kaçıyor tabii ama biz alıştık. Arabalar bize vurmaz. Vursa bile bir şey olmaz. Eskiden yeşildi bu arsa. Çimdi. Beton döktüler sonra. Kötü oldu. Hemen şuradaki yeni parkı mı? Küçük, etrafı yol, üçgen park. Aman be abla bebek miyiz biz? Sallanıp duralım. Aşağıdaki top sahalarını büyükler kapıyor, bizi almıyorlar. Hiç girip de oynayamadık daha.
Sen gazeteci misin? Hangi televizyondan geldin? Ahmet’le beni yan yana çeksene. Ha bir de Osman’ın yaptığı ev var. Gördün mü? Onu da çek, dergine koyarsın. Hangi dergi bu? Çocuk dergisi mi yoksa? Osman mimar olmak istiyor. Asıl, evin içi güzel. Tuğladan yaptı. Ama bozulmuş. İçi odalı. O bir kırık menteşe, bunlar da teneke kutu içeceklerin hani koparılan kısımları. Osman mimar olmayı çok istiyor. Tahtaları da koymuş böyle. Demirler? Sen de taktın şu demirlere abla. Bize bir şey olmaz. Biz demirden çocuklarız. Gölgemiz ölür, biz ölmeyiz.
Osman'ın evi
Osman mimar olmak istiyor. Benim mimar olduğumu bilmiyor. Beni gazeteci sanıyor. Sadece gazeteciler hayatı izlemez mi? Bugüne kadar mimar görmemiş. Mimar olduğumu söyleyemiyorum. “Güzel bir geleceğin mimarı Osman olsun” da diyemiyorum.
Şimdinin sorumluluğunu yıkmak olmaz mı bu? Osman mimar olacak. Tüm binalar güzel olacak. Düşünüyorum. Mimarım desem belki elimde fotoğraf, çevremi çekerken beni görünce… Yok yok. O sivri paslı demir filizlerinin bir köşesine mutlu bir ev kurmuş.
Ben Osman’a değil, o bana örnek oluyor. Ev tuğlalardan. Üstüne ahşap parke parçası kapatmışlar. Bana göstermek için hemen açıyorlar. Osman’ın Evi’nin içinde; kırık bir menteşe, mermer parçaları, desenli bir ahşap parça, yeşil plastik bir süper kahraman, teneke kutu içecekleri açmak için hani çekilen-ne deniyorsa onlara- zımpara kâğıtları, eski bir spot, bir alüminyum çubuk var.
Osman’ın Evi’ni her gören küçülüp de içinde oynamak ister. Tökezliyorum. Üsküdar Belediyesi’ne çatmayı planlıyorum. Bir demirci getirsem de şu demir filizlerini kessek diyorum. Özel mülk diyorlar. Çocuklar hep niye fotoğraf çektiğimi soruyor. Sonunda söylerim diyerek geçiştiriyorum. Osman’ın Evi’ni de çekiyorum. Konuşmaya devam ediyoruz. Size gelip kitap okusam diyorum.
Okulda okuyoruz zaten diyorlar. Ama istiyorsan gene gel sen, olsun okursun. Ben şu demirlerin tehlikesini anlatayım büyüklere diyorum. Bir yazı yazayım. Onun için geldim. Demirler? Bir şey olmaz abla bize diyorlar. Sen Osman’ın evini yaz.(SS/EÜ)