Semavi dinlerde tanrı ve şeytan arasındaki temel çelişki şöyle anlatılır. Başlangıçta şeytan da bir melektir, hem de baş melek. Gün gelir tanrı insanı yaratır ve (meleklerden) gizlice insana şeylerin adını öğretir. Sonra melekleri çağırır ve insanı göstererek ‘bu insan, ben yarattım ve o kendiliğinden şeylerin adını biliyor. Hepiniz ona secde edin’ der. Şeytan ortaya çıkar ve ‘yalan söylüyorsun, ona şeylerin adını sen öğrettin, ben ona secde etmem’ der. Tanrı, otoritesine bu karşı çıkışı af etmez ve şeytanı cennetten kovar. Böylece tanrı ile eski beş melek arasında savaş başlar. Şeytan tanrıya, ‘senin yarattığını sana karşı çıkaracağım’ diyerek misyonunu belirler.
Bu arada insan, yani Adem, ona eş olarak verilen Havva ile cennet bahçesinde hoplayıp zıplamakta, kuşlara böceklere bakmaktadırlar. Ancak bir yasakları vardır. Elma ağacının meyvesini yememek (ki felsefede bu bilgi ağacı olarak bilinir). Misyonu icabı şeytan bu huzurlu ortamı bozmak zorundadır. Yılan kılığına girerek Havva’yı (burada kadının değişime, yeniliklere genelde statükocu olan erkekten daha açık olduğunun bence bir kanıtıdır) elmayı yeme konusunda ikna eder. Havva elmayı yediği gibi Adem’e de yedirir. Elmayı yiyince Adem ve Havva birbirlerinin farkına varırlar, utanarak incir yaprakları ile örtünürler. Tanrı onları örtünmüş görünce elmayı yediklerini ve artık kadın ve erkek olarak birbirlerinin farkına vardıklarını anlar ve ikisine de farklı cezalar vererek onları cennetten kovar.
***
Bu anlatıya ister inanın ister inanmayın ama insanlık tarihi boyunca bilgilenmek ve bilinçlenmek insanlara büyük belalar getirmiştir. Bilgi güçtür, hatta gücün kaynağıdır ve her zaman titizlikle korunur.
Bence toplumda üç tür insan var. Bilgiye ve güce sahip egemenler, kendi basit yaşamlarını sürdüren genel çoğunluk ve muhalifler. Egemenler bu bilgiye egemen olma hakkını ya doğal olarak (hanedanlar, soylular) ya da zor kullanarak elde ederler. Ve tabii onların egemenliklerini sürdürmelerini (ve bu arada kendi çıkarlarını da) sağlayan işbirlikçileri de bu grubun içindedir.
Toplumların büyük çoğunluğunu ise kendi işinde gücünde olan halk oluşturur. Yönetilmek genel olarak onlara belli bir rahatlık sağlar, radikal değişimlerden pek hoşlanmazlar. Fazla da meraklı değillerdir, onlara verilenle yetinirler.
Bir de muhalifler vardır ki onlar her dönemde bir şeyleri merak ederler, sorgularlar, kendilerine yasak olan bilgiye erişmeye çalışırlar. Garip bir yapıları vardır. Bunlara mazoşist de denilebilir. Karşılaşacakları sorunları bilmelerine rağmen inatla direnirler. Kimi zaman bir iğnenin ucunda kaç melek olabileceği tartışmalarına girdikleri gibi kimi zaman dünya yuvarlaktır derler. Bütün dertleri, toplumun genel kabullerine karşı farklı alternatifleri geliştirmek ve savunmaktır, dogmalara karşı çıkmaktır, kısaca düşünmektir. Tüm zamanlarda egemenlerin, devlet yönetimlerinin, dinlerin yok etmeye çalıştıkları bu gruptur.
***
Toplumlarda belli dönemler vardır ki değişim egemenlerin hiç beklenmediği zamanda olur. Hatta egemenlerin kendilerini en güçlü hissettikleri dönemlerde. Nasıl ki meyve en lezzetli ve en güzel olduğu zaman çürümeye ve yok olmaya en yakın olduğu zaman ise egemenler de toplumun değişimin sınırında olduğunun farkına varamazlar. Kendi güçleri ile sarhoş, giderek daha pervasız ve küstah olurlar.
Genellikle boşa kürek çekiyor görünen, yel değirmenleri ile savaşan kronik muhalifler çoğunlukla yenilirler. Ama evrende hiç bir şey yok olmaz. Bir iz bırakır. Küçük veya büyük. Toplumu oluşturan sessiz kalabalık genel olarak pragmatiktir. Güncel çıkarlarını gözetir. Ama bir birikim ve bir tortu vardır ki kolay fark edilmez.
Su 99 derecede kaynamaz. Ama 100 derecede birden kaynamaya başlar. 99 derecede ona bakan su görür ama 100 derecede artık buharları çıkmaktadır. Çoğunlukla kırılan muhalifler suyun ısınmasını sağlarlar. Bir an gelir ve su 100 dereceye vardığında, konjonktür denk düşüp uygun bir muhalefet çıktığında bu kaynama artık niceliği niteliğe çevirebilir ve toplumda değişim olur.
Bu değişimin yönü ve yapacak kişinin yapısı çok önemlidir ve ne yazık ki her zaman sonuç genel çoğunluk için olumlu olmaya bilir. Ama artık değişim başlamıştır, karşı konamaz ve yeni bir denge oluşur. Yeniden kaynayana kadar. (NE/HK)