Yine T.C. vatandaşısınız ama, azınlıklardansınız. Siz de malınızı mülkünüzü bağışlamak istiyorsunuz sevdiklerinize. O zaman sorun var. Bırakamazsınız; çünkü siz azınlıktansınız.
"Niçin"ini öğrenmek istiyorsanız Ermeni kökenli T.C. vatandaşı Yervant Özuzun 'un konu ile ilgili yazısını okuyunuz.
Değil kedilere...
Küçük bir haberdi okuduğum. Çoğu kimse için okunup, geçilecek bir türdendi. Ama ben takılıp kaldım. Beni alıp götürdü, düşündürdü. Bakın neler hatırlattı.
Haber ve düşündürdükleri
Anlatmak isteyip de anlatamadığımız, bir sorunumuzu bu haberden başka hiçbir şey bu kadar güzel anlatamazdı. (15/7/2001 Sabah' tan) Haberin başlığı " Nezahat Nine evini 300 kedisine bıraktı."
Haber şöyle devam ediyor. " Tuzla'daki üç katlı binasında yaklaşık 300 kedi besleyen Nezahat Öcal (70) geçtiğimiz ay yaşamını yitirdi. Öcal, ölümümden önce 300 kedisine bakmaları karşılığında 3 katlı evini Hayvan Severler Derneği'ne bıraktı".
Akla takılan "muzır" şeyler
Evet haber bu. Rahmetli Nezahat Hanım, yasal haklarını kullanmış kedilerine bakmaları karşılığı, (o amaç için kurulmuş) derneğe mirasını bırakmış. Başka bir deyişle, anayasal bir hak olan " Mülkiyet Hakkı " nı istediği şekilde kullanmış. Mirasını sevdiği hayvanlara bırakmayı tercih etmiş.
Karar da tercih de onundur diyeceksiniz. Biz de öyle diyoruz. Diyoruz da, bu haberin bize hatırlattıklarından da kendimizi alıkoyamıyoruz. Aklımıza muzır şeyler takılıyor.
"Ben kullanabilir miyim?"
Pekiyi, o hakkımı bende kullanabilir miyim? Nezahat Hanım'ın, evini 300 kedisi için bıraktığı gibi ben de, 300 özürlümüze , kimsesiz yaşlımıza, yetim öğrencimize , garibanımıza, fakirimize, belki de gelecekte kendim için evimi (O amaç için kurulmuş kurumlarımıza) bırakabilir miyim?
"Üzgünüm, evet diyemiyorum"
Üzgünüm, bu sorulara, " Evet" yanıtını veremiyorum. Kediler için kullanılabilen böyle bir hakkı, ne yazık ki biz azınlıklar , kendi insanlarımız için kullanamıyoruz.
Mesela, özürlü çocuğu olan bir aile, kendilerinden sonra bu çocuğa bakmaları karşılığında evlerini ilgili azınlık kurumuna bağışlayamaz . Ya da, mesela ben, yaşlılığımda kalmam için evimi huzurevimize bağışlayamam. Sözün kısası, bizler bu hakkımızı azınlık kurumları için kullanamayız.
Buna yargı engeli var.
Aradaki fark
Nezahat Hanımla benim aramdaki fark ne? İkimiz de bu ülkenin kimliğini taşımıyor muyuz?
Biliyoruz da!
Nezahat Hanım'ın hayvanları için bağış yaptığı kurumla; benim özürlü, yetim ve garibanlar için bağış yapmak istediğim kurum arasındaki fark ne?
İkisi de bu ülkenin yasalarıyla kurulmuş. Bu ülkenin yetkililerince denetlenmiyorlar mı? Aslında aradaki farkları da, nedenlerini de hepimiz biliyoruz. Biliyoruz da, dilimiz söylemeye, elimiz yazmaya varmıyor.
Hatırlamalar...
Hatırlamaya devam ediyoruz. Anayasamızın eşitlik ilkesi nerede kaldı?. Devletin ülkesiyle, milletiyle bölünmez bütünlüğü nerede kaldı? Bunlar ayırımcılık değil midir?
Demokrasi, diğer bir tanımla, azınlık haklarının korunduğu sistemin adı değil midir? Bir ülkede, azınlıkların haklarını kullanabilme oranı o ülkedeki demokrasinin de göstergesidir. Bu tür ayırımcılıkları, " Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" ilkeleriyle örtüştürmek mümkün mü?
"1936 Beyannamesi"
Biliyorsunuz, bu sorumumuz 1974 yılından bu yana devam ediyor.
Bir yargı kararıyla, kurumlarımız 1936 yılındaki mal varlıklarıyla dondurulmuş. Kamuoyunda "1936 Beyannamesi" olarak bilinen ve sıkça gündeme gelen bir uygulama bu.
Çokça yazıldı, söylendi.
Bu süre içinde tüm cumhurbaşkanlarına, başbakanlara, başbakan yardımcılarına, ilgili devlet bakanlarına, üst düzey bürokratlara, siyasi parti başkanlarına; kısaca yönetim erkinin her kademesindeki ülke yöneticilerimize bu sorunumuz her vesileyle iletildi.
Çok sıcak karşılandı.
Ancak bu güne kadar bir sonuç aldığımızı söyleyemiyorum.
Uygulama geriye dönük devam ediyor
Hukuk mantığı ve eşitlik ilkeleriyle açıklayamayacağımız bu uygulamalar, halen devam ediyor. Üstelik 1936-1974 arasında bağışlananların, tapularının iptal edilmesi yönündeki, geriye dönük uygulamalar da devam ediyor.
Bu şekilde 40 civarında mülkün tapularının iptal edildiğini de yine üzülerek tekrar ifade etmek istiyorum.
T.C. Anayasasının 10. maddesi aynen şöyle yazıyor:
"Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
"Anayasa'nın uygulanmasını istiyorum"
Benim de Anayasam olan Anayasamızın 10. maddesi böyle diyor. Ve ben, Anayasanın aynen uygulanmasını istiyorum dersem... Bu ülkeyi yönetenlerden, Anayasayı uygulayanlardan, çok şey mi istemiş olurum acaba? Ne dersiniz?
(YÖ/NU)