Türkiye'de Cumhuriyetin ilanından sonra Kürtlerin kendi milli kimlikleriyle legal koşullarda faaliyette bulunma imkânları da tamamen ortadan kaldırıldı. 1961 Anayasası da pek çok alanda yeni sayılabilecek haklar ve özgürlükler getirmekle birlikte Kürtler için yeni bir hak getirmedi.
Hatta, 1924 Anayasası ve öncesine göre Kürtlerin anayasal konumları geriletildi. Ancak yine de yaratmış olduğu atmosfer sonucu birtakım fiili durumların ortaya çıkmasını da önleyemedi.
Türkiye demokrasi mücadelesinde önemli bir yeri ve anlamı olan Mehmet Ali Aybar liderliğindeki Türkiye İşçi Partisi (TİP) bünyesinde çok sayıda Kürt aydını ve siyasetçisi de yer aldı ve TİP içerisinde oldukça aktif görevler üstlendiler. Yasal koşullar ve dönemin yerleşik düşünce tarzı, Kürtlerin kendi kimlikleriyle temsil edilmesi ve politik çalışma yapmasına izin vermeyince, TİP'teki diğer gruplar gibi programatik bir tartışma sonucu olmasa da, etnik özellikleri nedeniyle bir araya gelenler o günlerdeki koşullarda "Kürtler Grubu" denilemediği için "Doğulular Grubu" adıyla anılan bir grup oluşturdu.
TİP'teki Kürtler, 1967 yılı ortalarından itibaren TİP dışında kalmayı tercih eden, kısmen de daha muhafazakâr ve milliyetçi görüşlere sahip Kürt aydınlarıyla işbirliği yaparak altı miting düzenlediler.1 1969'da yedi miting daha gerçekleştirildi.2 "Doğu Mitingleri" olarak adlandırılan bu toplu gösteriler, Kürtler için politik anlamda bir dönüm noktasına gelindiğinin de sinyallerini vermekteydi. "Doğu Mitingleri", onları izleyen "Doğu Geceleri" ve çeşitli etkinlikler, Kürt siyasi tarihinde oldukça anlamlı bir örgüt olan DDKO'nun ortaya çıkmasının da habercisiydi.
1960'lı yılların ikinci yarısında Türkiye'de sosyalizm ve devrim anlayışı konularında hem TİP bünyesinde hem de TİP dışında bütün sosyalistleri kapsayan yoğun bir tartışma ve ardından da bölünme süreci yaşandı. Elbette ki bu tartışmaların en yoğun yaşandığı toplumsal kesim gençlikti.
Dünyada olup bitenlerden ve geçmiş tartışmalardan henüz pek de haberli olmayan gençler için yazılan ve tartışılan konular, dönemin Türkiye koşullarında yeni ve oldukça radikal görünmekle birlikte, Kürtler için ciddi ve somut analizlerden uzaktı ve hiçbir çekicilik yaratmıyordu. Aksine bu tartışma ve bölünme sürecinde kendi milli meselelerinin daha fazla önemsenmesi gerektiğini düşünen Kürtler, kendi sorunlarının çaresine bakma zamanının geldiği kararına vardı.
Artık içerisinde yer aldıkları sol çevrelerde bir grup olarak davranan Kürtler, sosyalizm, devrim, demokrasi, özgürlük taleplerini terk etmeden; muhayyel -aradan 40 yıl geçtikten sonra birçok insanın hayallerinden de silinmeye yüz tutmuş-bir devrimi beklemekten vazgeçtiler.
Hedeflenen devrimin milli mi, demokratik mi, sosyalist mi olacağı veya askeri bir darbe ile mi gerçekleşeceği konusunda hayli tartışmalı bir süreç yaşanmaktaydı; gerek devrimin nasıl başarılacağı, gerekse Kürt meselesinin ve daha pek çok meselenin bu süreçte nasıl çözüleceğine dair epey bir kafa karışıklığı vardı.
Kürtler bu ortamda kendi ad ve kimlikleriyle siyaset yapmaya karar vermek zorunda olduklarını kavradılar. Böylece önlerinde geçmişe dair fazla bir bilgi, belge ve deney olmasa da Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri ilk kez modern bir siyasete ve legal bir örgütlenmeye doğru adım atıldı.
Türkiye'deki Kürtlerin politik tarihinde önemli bir dönüm noktası sayılan ve modern Kürt siyasetinin doğuşu olarak da tanımlanabilecek DDKO'lar böyle ortaya çıktı. 21 Mayıs 1969 günü Ankara, birkaç gün sonra da İstanbul DDKO ayrı ayrı, ancak aynı tüzükle kuruldu. Her iki DDKO da Kürt dünyasında hızla etkinleşti ve siyasal bir ağırlığa sahip oldu.
İkinci aşamada yine aynı tüzük ve amaçlarla DDKO’arın Kürdistan'da da kurulması hedeflendi. Bir çatı altında birleşme tek bir otorite tarafından kapatılabilme riski taşısa da, ilerde bir federasyona dönüşmek üzere 1970 sonları ve 1971 başlarında Diyarbakır, Silvan, Ergani, Kozluk ve Batman'da DDKO'lar kuruldu.
DDKO kurucuları ve üyeleri |
Ankara: Yümnü Budak (Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı), Abdulkadlr İzoi, Abdullah Kaya, Abdullah Soysal, Ahmet Kotan, Ahmet Türk, Ali Beyköylü, Ali Bucak, Ali Taşar, Ata Vessek, Baki Aktaş, Beşir Taş, Cemil Kılıç, Cemile Büyükkaya, Daham Keleş, Enver Taştan, Erdal Ziya Kiraz, Fadlı Kıran, Faruk Araş, Ferit Uzun, Fevzi Paydaş, Fikret Şahin, Gül Sönmez, Gülfer Taşer, Gülseren Mungan, Hakkı Kılıç, Halil Dündar, Halil Kartal, Halit Çetlnyalap, Hamlt Geylanl, Hamit Kılıçastan, Hasan Acar, Hatice Yaşar, Hikmet Buluttekin, İbrahim Güçlü, İbrahim Taşdemir, İrfan Kartal, İrfan Özen, İhsan Aksoy, İhsan Yavuztürk, İkram Delen, İlhan Kılıç, İsa Geçit, İzzet Kandemlr, Kâzım Budak, Kemal Aras (Ağrı), Kemal Aras (Erzurum), Kemal Cengiz, M. Abdullah Soysal, Mahmut Ekinci, Mehmet Demir, Mehmet Erdem, Mehmet Tan, M. Sait Aktaş, Mustafa Aydın, Mustafa Karacadağ, Mustafa Kardağ, Mustafa Özer, Mümtaz Kotan, Nadir Yektaş, Nafiz Şansal, Nazmi Onur, Nezir Şemmikanlı, Nizamettin Barış, Nuri Bingöl, Nusret Kılıçaslan, Raif Bingöl, Resul Demlrbağ, Sabri Çeplk, Salih Özgökçe, Salih Sıtkı, Sinan Demir, Süleyman Atay, Süleyman Seydan, Süleyman Yeşilyaprak, Şemsettin Polat, Şerif Felekoğlu, Şeyhmus Karahan, Ümit Fırat, Yüksel Avşar, Zarif Duman, Zeki Kaya, Ziya Avcı İstanbul: Necmettin Büyükkaya (Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı), Abdülkadir Birden, Agâh Uyanık, Ahmet Karlı, Ahmet Kızıler, Ahmet Melik, Ahmet Zeki Ok- çuoğlu, Ali Beran, Ali Haydar Emre, Ali Yılmaz Balkaş, Avnl Gökoğlu. Aydın Yumlu, Aziz Yılmaz, Battal Bati, Behzat Bati, Burhan Kartal, Celal Karahan, Cimşit Bilek, Emin Karaşin, Erdinç Uzunoğlu, Eyüp Alacabey, Fazlı Can, Feridun Yazar, Fevzi Dağlı, Fevzi Yardımcı, Hikmet Bozçalı, Hüseyin Azkan, İbrahim Önen, İbrahim Yaban, İbrahim Yüksekkaya, ilhamı Yaban, ismet Yılmaz, Kadir Akgüneş, Kadri Çağlı, Leyla Ejder, Mahmut Fırat, Mahmut Kılınç, Mehmet Balamlr, Mehmet Can, Mehmet Cantekln, Mehmet Gürlük, Mehmet Tüysüz, Mehmet Vural, Mustafa Özbey, Münir Öztürk, Necmettin Yazıcı, Niyazi Dönmez, Niyazi Piro, Ömer Ayna, Ömer Bakal, Ramazan Paydaş, Sabri Ünlü, Sait Bozgan, Salt Pektaş, Şakir Elçi, Şeref Yıldız, Tülay Edeş, Zekî Tekeş, Zerruh Vakıfahmetoğlu Diyarbakır/ Silvan, Ergani, Kozluk, Batman: Abdulselam Basutçu, Abdurrahman Demir, Abdurrahman Uçaman, Abdülkerim Ceylan, Ahmet Özdemir, Akif Işık, Bahri Evliyaoğlu, Fikri Müjdeci, Halil İbrahim Erbatur, Halit Ayçiçek, İrfan Bozgil, Mahmut Okutucu, Mehdi Zana, Mehmet Emin Tektaş, Mehmet Gemici, Mehmet Şirin Baltaş, Mehmet Yıldız, Muhterem Biçimli, Naci Kutlay, Tahsin Ekinci, Tarık Ziya Ekinci, Nazım Sönmez, Ömer Kan, Sabrl Yıldız, Süleyman Çelik, Ubeydullah Aydın, Vedat Erkaçmaz, Yusuf Ekinci, Yusuf Kılıçer, Zeki Bozaslan. * DDKO üyeleri adı anılanların en az on katıydı. Tüm üyelerin yazılı olduğu bir belgeye sahip olmayınca hayli eksik bir liste ortaya çıktı. Unutkanlığımdan doğan eksikliklerin hoşgörüyle karşılanacağını umuyor, özür diliyorum. (ÜF) |
Tüzüğünde üyelik için eğitim düzeyi veya mesleki ölçüt yer almasa da, yeni kurulan DDKO'ların Ankara ve İstanbul örgütlerinden yegâne farkları üye yapılarıydı. Ankara ve İstanbul üyeleri birkaç istisna dışında sadece üniversite öğrencilerinden, Kürdistan'daki örgütlerde ise üyeler, çeşitli yaş, eğitim ve meslek gruplarından oluşuyordu.
DDKO'nun başlıca hedefleri şöyle sıralanabilir;
■ Üniversitelerde bulunan Kürt gençlerini bir kültürel faaliyet içerisine çekmek, aralarında dayanışma sağlamak,
■ Özellikle i93o'lu yıllarda başlatılan asimilasyoncu, baskıcı, ırkçı-şoven resmi ideoloji kaynaklı devlet politikalarına karşı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ışığı altında mücadele etmek ve yarattığı şartlanmaları kırmak,
■ Toplumun barış içerisinde ve eşitçe yaşayabilmesi için mücadele eden devrimci ve demokrat kuruluşlar yelpazesinde yer almak,
■ Bu amaçlara uygun olarak teorik ve politik konularda seminerler ve konferanslar düzenleyerek, özellikle Kürt sorunu ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı konusunda çeşitli sol çevreler arasında geniş ve yaygın tartışmalar sağlamak,
■ Tarihi ve sosyolojik bir gerçek olan Kürtlerin varlığı, dili, kültürü, tarihi ve folkloruna saygı gösterilmesini sağlamak.
DDKO kurulmadan önce Kürt kimliğini gizleyen binlerce insan korkularından sıyrılarak kendi kimlikleri ve taleplerine sahip çıkmaya, çocuklarına Kürtçe anlamlı isimler vererek Kürt kimliğini önemsemeye ve başta Ankara ile İstanbul gibi büyük kentlerde düzenlenen birçok Kürt etkinliğine cesaretle katılmaya başladılar.
Kürtler için kurumlaşmaya doğru giden bir süreç başlamıştı. Artık Kürtler DDKO'yu dert ve şikâyetlerini iletebilecekleri bir merkez olarak görüyor, sorunlarını bu "merkez"e iletiyordu.
11 Mart 1970'te Irak Baas Partisi hükümeti adına Saddam Hüseyin ile Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mustafa Barzani arasında Kürt tarihinde büyük önem taşıyan 15 maddelik Navvperdan Antlaşması imzalanmıştı.
Anlaşma uygulandığı takdirde, Irak Kürtleri açısından halen çözümlenmeye çalışılan pek çok sorun çözülmüş, muhtemeldir ki, bugün yaşananların çoğu hiç yaşanmamış olacaktı. Antlaşmanın 14. maddesine göre Kürtler otonomiye kavuşacak, yapılacak bir sayımla Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerdeki idari ünitelerde valilikler oluşturulacaktı.
Keza Irak devlet başkan yardımcılığına bir Kürtün getirilmesi karara bağlanıyor, Kürtçe Irak'ın ikinci resmi dili oluyordu. Bağdat'taki merkezi hükümete de beş Kürt bakan atanıyor ve her iki tarafta da genel af ilan ediliyordu. Irak Kürtleri için kapsamlı bir iyileşme sağlayan böyle bir antlaşma, Türkiye'nin yürütmekte ısrarlı olduğu Kürt politikası açısından tehlikeli bulundu, karşı tedbirler alınmasını gündeme getirdi.
Türkiye, Saddam'ın ve temsil ettiği Baas Partisi diktatörlüğünün bile Irak vatandaşı olan Kürtlere tanıdığı bazı hakların etkilerini, kendi Kürtleri için kötü örnek saymıştı. Antlaşmayı takip eden günlerde acil olarak ilk ve köklü tedbirler uygulamaya konuldu ve Nisan 1970'te, ilki Silvan' da olmak üzere Komando Hareketi 3 adıyla bilinen ve daha sonra 70'li yıllar boyunca devam edecek olan yeni bir askeri operasyonlar zinciri uygulaması başlatıldı.
DDKO operasyonlar karşısında aktif bir kampanya başlattı. Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın Genel Sekreteri Cihat Alpan'ın isteği üzerine DDKO üyesi 16 kişilik bir grup operasyonlar hakkında fotoğraflar ve köylülerin bant kaydı olan ifadeleriyle belgelendirilmiş bir rapor hazırladı. Rapor, 15 Mayıs 1970'te Cumhurbaşkanı, TBMM ve kamuoyuna duyuruldu.
Bu rapor üzerine bağımsız İstanbul Milletvekili ve eski TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar "Doğu illerindeki Komando Harekâtı ile halka baskı yapıldığı" gerekçesiyle Başbakan Süleyman Demirel hakkında gensoru açılması isteğiyle Meclis Başkanlığı'na bir önerge vererek konuyu parlamentoya taşıdı.
Aybar, önerge sahibi olarak 24 Temmuz 1970'te Millet Meclisi Genel Kurulu'nda uzun tartışmalara neden olan bir konuşma yaptı.
Keza Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İlk-Sen), Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu (SDDF) ve Üniversite Asistanları Sendikası (ÜNAS) gibi kuruluşlar Komando Harekâtı'nı protesto ederek tepkilerini açıkladılar.
29-31 Ekim 1970'te toplanan TİP Dördüncü Büyük Kongresi'nde, ilk kez "Türkiye'nin doğusunda Kürt halkının yaşadığı ve bu halk üzerinde zaman zaman baskı, terör ve asimilasyon politikaları uygulandığı Doğu sorununun sadece bir bölgesel kalkınma sorunu olarak ele alınamayacağı ve buna karşı çıkılması... Kürt halkının anayasal vatandaşlık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin desteklenmesi..." gibi tespit ve ifadelerin yer aldığı bir kararın benimsenmesinde de DDKO'nun etkin rolü oldu.
12 Mart 1971 askeri müdahale rejiminin Anayasa Mahkemesi'nde TİP'in kapatılması için esas gerekçe olarak gösterilen bu karar ilk kez meseleye doğru bir yerden bakılmasını sağladı.
16 Ekim 1970'te başlatılan tutuklamalarla birlikte DDKO'nun kapatılması, yönetici ve üyelerinin cezalandırılması talebiyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Dava devam ederken 12 Mart 1971 askeri müdahalesi oldu ve sonrasında ilan edilen sıkıyönetimle birlikte DDKO, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nın 26 Nisan 1971 tarihli bildirisiyle sürmekte olan davanın sonucu beklenmeden süresiz olarak kapatılarak faaliyetlerine fiilen son verildi.
Dava dosyaları da 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu uyarınca Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'ne devredildi. Birçok Kürt aydın ve siyaset insanının da dahil edildiği Diyarbakır'daki davada yargılananlara ağır hapis cezaları verildi.
DDKO sürecinin net politik sonucu, teorik ve ideolojik anlamda çok farklı bir anlayışta olmasalar da, Kürtlerin artık kendi kimlikleriyle ve ayrı örgütlenmeye başlaması oldu.
Örneğin, 1970'li yılların ikinci yarısında Türkiye'de ve dünyadaki sol fraksiyon ve anlayışların ikiz örgütlerini Kürtler de kendi aralarında oluşturdular. Bu süreçten itibaren birkaç bireysel istisna dışında -ki, HEP'in 4 [Halkın Emek Partisi] kuruluş sürecinde Kürtler, sendikacılar, Türk aydınları ve demokratları ile bir yere varılamayışını da, bu gelişmeye somut ve başarısız bir örnek olarak göstermek mümkün- Kürtler sadece kendi kurdukları örgütlerde siyasi faaliyetlerini sürdürür oldu. (ÜF/APA)
Dipnotlar
1) Silvan (13 Ağustos), Siverek (24 Eylül), Batman (8 Ekim), Tunceli (15 Ekim), Ağrı (22 Ekim) ve Ankara (18 Kasım) mitingleri.
2) Diyarbakır (13 Nisan), Suruç (17 Temmuz), Hilvan (27 Temmuz), Varto (2 Ağustos), Siverek (2 Ağustos), Lice (24 Ağustos) ve Diyarbakır (3 Eylül) mitingleri.
3) Komando Harekâtları sırasında komando birlikleri kasaba ve köyleri kuşatıyor, özel birliklerin evlerin boşaltılması için yaptıkları anonstan sonra her yer didik didik aranıyor, erkekler erkeklik organlarına ip bağlanıp dolaştırılıyor, köy meydanlarında kadınlara ve çocuklara teşhir ediliyordu. Böylece, "suçlu" veya "aranan kişiler" olup olmadıkları kontrol ediliyor, silah aranıyordu. Silah aramaları giderek silah kaçakçılığı piyasasının doğmasına yol açtı. Basılacak köye önceden haber gidiyor, köylüler bir kaç inek, at, koyun veya ellerinde satılacak ne varsa paraya çeviriyor; önceki baskında "ele geçirilen" silahları satın alıyor, "güvenlik güçlerine" teslim ediyorlardı. Satacak bir şeyleri olmadığı için silah teslim edemeyen yoksul köylüler yıllarca en acımasız eziyetlere maruz bırakıldı. 12 Eylül sonrası Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi’nde yatan gençlerin pek çoğu ya bu köylülerin kendileri ya da onların çocukları veya yakınlarıydı.
4) Halkın Emek Partisi (HEP) 1990'da Fehmi Işıklar başkanlığında kuruldu, 1991'de Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden seçimlere katılarak Meclise girdi, 1991'de adını Demokrasi Partisi (DEP) olarak değiştirdi. Anayasa Mahkemesi 1992'de HEP'I kapattı. HEP yöneticileri Feridun Yazar, Ahmet Karataş ve İbrahim Aksoy kapatma kararını 1993'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıdı. Mahkeme, kapatma kararıyla Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin örgütlenme özgürlüğü ile İlgili 11. maddesinin İhlal edildiğine karar verdi, Türkiye'yi HEP yöneticilerine 40 biner avro ödemeye mahkûm etti.
* Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın kuruluşunun 40. yılında Ümit Fırat'ın Sokak Güzeldir/ 68'de Ne oldu? (Metis, 2009) kitabına yazdığı metni aynen kullandık. Ümit Fırat'a teşekkürlerle.