Fotoğraf: DİSK'in 1 Mayıs Afişleri sergisinden, 1 Mayıs 1980 için Orhan Taylan'ın yaptığı afişten detay.
Bir yılı aşkın pandemi ile geçirdiğimiz süreçte çözüm olarak aşı konuşulmaya başlandığında en önemli, hatta tek sorun, kısa sürede üretilip üretilemeyeceğiydi. Aşının aynı zaman aralığında nüfusun çoğunluğuna ulaşması ve kısa sürede uygulanması sağlanmadığı için yüzbinlerce insan ve çoğunlukla yoksullar olmak üzere emekçiler hastalığın pençesinden kurtulamıyoruz.
Koruyucu sağlık hizmetleri ile iş birliği içinde bir kamusal anlayışla değil de şirket ve para önceliğine göre işleyen sistem, salgını önlemek bir yana virüsün yeni mutasyonlarla güçlenmesine yol açmış görünüyor. Oysa kütüklerine baktığımızda Coronavac, Pfizer-Biontech, Moderna, Oxford- AstraZeneca gibi şu an dünyada kullanılan aşıların kaynaklarının, ya tamamı ya yüzde 80-90 gibi büyük oranının, kamusal kaynakların aktarımı ile üretildiğini görüyoruz.
Üreten işçi ama
Bizlerin yaşamın her yerinde ürettiklerimizle, ödediğimiz yüksek vergilerle karşılanıyor kısacası. Dünyanın her yerinden işçiler, emekçiler, sistemin mağduru işsizler, gündelik işlerde çalışanlar, pandemi fırsatçılığında işten atılanlar, görüyoruz apaçık; sömürü düzeninin insanlık dışı ve sürdürülemez halini.
Son dönemlerde hakimiyetini insanlığın bütün birikimlerini yok sayarak ve sınırlarını belirleyemediğimiz bir sömürü pervasızlığında var eden iktidarlarla karşı karşıyayız. Bu yeni iktidar biçimlerinde uzun vadeye hizmet kisvesiyle bugünün her şeyini kendi varlığına araçsallaştırabilen muhafazakâr anlayış hâkim. Her türlü keyfi uygulamaya, adaletsizliğe cesaret edebilen, hak ve özgürlüğe kapalı bu yapı, daha çok ve kısa vadede kazanç, aldatma, talan, rant ekonomisiyle bütünleşmiş durumda. Bu güç her kapıyı ittirerek, piyasa koşullarını etkin kılan ve mevcut dokuları bozacak değişimleri zorluyor.
Dev projeler ülkesi
Boğaziçi Üniversitesi'ne hukuksuz olarak dışardan atanmış, öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin itirazlarını sürdürdüğü rektörün üniversiteye yönelik projelerine baktığımızda sanayiden yana ve endüstriyel dünyaya hizmet eden özerk ve kamusal üniversite yerine iş dünyasına üniversiteyi eklemleyen piyasa ve şirket mantığı ile işletmeye çevirecek işler görüyoruz.
Dev projelerle ekolojinin talan edildiği, akıllara zarar mimarilere imzalar atılan, tüm bunlar gerçekleştirilirken işçilerin kötü koşullarda çalıştırılıp canlarının hiçe sayıldığı dev projeler ülkesindeyiz. İş güvenceli çalışma hakkının geçerli olduğu bir kamusal işyeri artık mevcut değil. Hak ettiği unvan kadrosu verilmeyen bir akademisyenin itiraz etmesi sonucu akademik başarısı ve emeği yok sayılıp üniversiteyle ilişiği kesilebiliyor örneğin.
Eğitimde, sağlıkta ve farklı biçimlerle bütün iş sahalarında sözleşmeli, geçici, taşeron gibi birçok başlık altında güvencenin, gelirin ve çalışma ortamının insanilikten gittikçe uzaklaştığı bir çalışma hayatı dayatılıyor. Okullarda asgari ücretin çok altında, "ücretli öğretmen" adıyla yıllık veya dönemlik anlaşmalarla çalıştırılan çok sayıda öğretmen mevcut.
Uzaktan ama çok çalışma
Felaketlerden beslenmek doğasında olan kapitalizm pandemiyi fırsatına çevirmek için uzaktan çalışma biçimlerini karını artıracak ve çalışanı neredeyse günün her saati aktif çalışır tutacak şekilde kendi çıkarına uyarlama peşinde. Uzaktan çalışma iş hayatında yaygın olarak yer almaya başlarken çalışanların mevcut şartlarını dahi koruyan değil tersine keyfi girişimleri ve düzenlemeleri görüyoruz. Çalışanlar salgın ortamında artan mağduriyetlerini gidermek, en aza indirmek yerine işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldılar.
Kod-29
Türkiye yurttaşlarına COVID-19 nedeniyle en az destek sağlayan üç ülke arasında yer alıyor. Bu süreçte işsiz kalanların kaybını önlemek üzere verilen nakdi ücret desteği -ki 1170 lira sınırında bir miktar- dahi işçinin kendi parasından, İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılanırken fondan büyük pay işverene aktarılarak asıl işverenler desteklenmiş oldu. Pandemi sürecinde binlerce işçi Kod-29 adı altında kişilik haklarını zedeleyecek iftiralarla tazminat talebi önlenerek, direk işten çıkarıldı. Birçok iş yerinde işçiler Kod- 29 sebebiyle, sendikalaşmak istedikleri için ve kötü çalışma koşullarına karşı talepleriyle grev yaparak seslerini duyuruyor, mücadelelerini sürdürüyor.
Yaşasın 1 Mayıs
Pandeminin kontrol edilemez hale geldiği koşullarda ve ikinci kez 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı geçireceğiz.
Sömürü düzeninin bütün dünyayı etkileyen bir krizde nasıl yetersiz kaldığı, tersine sorunları derinleştiren bir yapıya denk geldiği artık bütün insanların gözleri önünde serili bir gerçeklik. Tıpkı her yerde üreten, dönüştüren, kurtaran, adaletten, onurlu bir geleceği bugünleriyle kurabileceğini bilenlerin yaşamdan, yaşatmaktan yana olduğu gerçekliği gibi. Bulunduğumuz yerleri koruyarak gösterdiğimiz direniş, insanlık tarihinin birikimiyle kazandığımız gücümüzdür. Yoksulluğu, adaletsizliği dayanışma ile durduracağız. Yaşasın 1 Mayıs.
(AŞ/NÖ)