Fazla dindar olmamalarına rağmen ebeveynim yaşım geldiğinde beni İstanbul'da İtalyanca eğitim veren tek düzgün ilkokula, Beyoğlu'ndaki rahibelere teslim etmişlerdi. Yıllar boyunca her sabah derse başlamadan önce sınıfta topluca dualar ettiğimizi hatırlıyorum. Hatta yıllar ilerlediğinde bir sabah Tanrı'nın Meleğine, Meryem Ana'ya veya Göklerdeki Baba'mıza seslenirken otomatiğe bağladığımı, yüksek sesle duaları okurken başka şeyler düşünmeye başladığımı fark etmiştim.
İlkokulu bitirip Tophane'deki İtalyan Lisesinin orta kısmına geçtiğimde ise mecburi dua seansları sona ermiş, dinle pek bir bağlantım kalmamıştı.
Oysa birkaç senelik bir aradan sonra, geç de olsa yaklaşmakta olan ergenlikle beraber birdenbire kendimi kiliseye yaklaşır halde buldum. Bilhassa Burgaz Adası'ndaki Katolik kilisesinde, pazar günleri yapılan ayinler sırasında pedere yardımcı olurken mutluydum. Buna sebep, kilisede kendimi bir şekilde sahnede hissetmem mi, yoksa gümbür gümbür gelmekte olan cinsel baharımın bende yarattığı korku mu bilemiyorum, ama birdenbire bir saplantı halinde başlayan bu müdavimlik bizimkileri de bir şekilde düşündürüyordu. Bu arada kendi kendime sunmaya başladığım cinsel hazlardan da geri duramıyor, fakat her defasında suçluluk duyarak çeşitli duaları içimden okumak suretiyle kendimi affettirmeye çalışıyordum. Bir süre sonra Tanrı'nın Meleği, Selam Sana Meryem ve Göklerdeki Baba'mız listem iyice kabarmış, okumam gereken dua borçlarımın hesabını tutamaz hale gelmiştim. Suçluluk duygum arttığı gibi, kendime empoze ettiğim duaları okuma zorunluluğu bir imtihan için son ana kadar çalışmama hali gibi bende müthiş bir ağırlık yaratıyordu…
Radikal dincilik
Prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivalinde yönetmenlerine ödül kazandırdıktan sonra dünya festivallerini yoğun bir program çerçevesinde gezmekte olan Genç Ahmed (Le Jeune Ahmed/Young Ahmed) Jean-Pierre ve Luc Dardenne'in gayet iyi bildiği bir alana eğiliyor. 2.Ayvalık Film Festivali kapsamında seyirciyle buluşan filmde bu seferki genç kahramanımız, Belçika taşrasında büyüme sancısı çekerken kendini birdenbire mahallenin radikal İslamcı imamının fikirlerine kaptırıyor. Kısa bir süre öncesine kadar en büyük takıntısı video oyunlarıyken aniden dine yönelmesi, filmde varlığı hissedilmeyen baba figürünün eksikliğinden mi, yoksa çocukluktan ergenliğe geçerken hissedilen değişim korkusundan mı, o pek belli değil. Fakat örnek alınan kişi cihad şehidi olan Ahmed'in kuzeni olunca imamın telkinleri daha etkili olabiliyor, yaşıtı bir genç kız onu öptüğünde fazlasıyla sarsıldığı gibi.
Ona bir zamanlar büyük ihtimam göstermiş kadın öğretmeni Inès'ten nefret etmeye başlamıştır. Inès'in Arapça kurslarında kutsal kitaptan değil de şarkılardan yararlanmaya yönelik niyetini Ahmed, dinden uzaklaştırılmak istenmesinin bir işareti olarak algılar. Ahmed annesini ayyaşlıkla, kızkardeşini fazla seksî kıyafetler giymekle suçlar, kadınlarla el sıkışmaktan kaçınma dönemine girmiştir. İmamın kafasına soktuğu fikirlerle Batı dünyasının İslam'ı sulandırmaya niyeti olduğunu düşünmektedir. Hıristiyanlık ve Yahudilik düşman ilan edilmiştir. Ayrıca bir köpek elini yaladığında hemen elini yıkama ihtiyacı içindedir çünkü dinine göre köpek murdardır!
Ahmed kafasına göre adaleti uygulamaya koyulmuştur, şiddete başvurur, sakarlığı yüzünden amacına ulaşamaz…
Kutsal adalet
Dardenne kardeşler ince ince dokudukları senaryoyu gayet ritmik bir kurguyla seyirciye sunuyor. Genç oyuncu Idir Ben Addi rolünde çok başarılı, şehla gözlerini artık sık sık insanlardan kaçırır hale gelmiş olsa da Ahmed'in içindeki fırtınaları layıkıyla yansıtıyor. Filmdeki argümanlar, dinamikler, her bir epizot çok bildik, hatta fazla didaktik bile bulunabilir. Fakat 90 dakikalık Belçika/Fransa ortak yapımının kendini heyecanla izlettiği kesin.
Dardenne'ler birden fazla kez nefeslerin tutulmasına sebep olacak suspense dolu sahneyle de seyirciyi baş başa bırakıyor. Kahramanımıza genelde antipatiyle bakarken tutunacağı bir dal ararakenki çırpınışlarına acıma veya empatiyle de bakabiliyoruz. Özellikle son sekansta senaryo icabı Ahmed'in "cezasını buluşu"na dair kanırtıcı sahne daha kısa tutulabilirdi. Yönetmenlerin kendilerine yükledikleri kutsal adaletin temsilcileri rolü kanlı sekansta fazlasıyla belirginleşiyor. Neyse ki son bir gerginliği de atlattıktan sonra kahramanımızın büyük bir bedel ödeyerek "imana gelişi”ne şahit oluyoruz.
Bir zamanlar aynı benim kafamda bir ampul yanmışçasına tüm dua borçlarımı aniden silip kiliseyle bağlarımı tamamıyla kestiğim gibi… (RL/DB)