Anne-babamdan duyduğum birkaç hikâyeden ibaretti benim için 12 Eylül darbesi. "Bir Kenan Evren vardı ordunun başında" diye başlayan bir anekdot olarak hatırlıyorum babamın bana darbeyi anlatmasını. Darbenin iyi olduğunu imâ eden cümleler çalınmış o günlerden kulağıma.
Bir komşumuz vardı alt katımızda. Bir gün onların dairesine bir adam çıkıp gelmişti, ben daha 7-8 yaşlarındayken. Annemler kendi aralarında konuşurken alt kat komşumuzun eşi olduğunu söylemişlerdi. Almanya'da olduğunu, ailesiyle birlikte yaşamadığını annem ve diğer mahalle komşularımızın dedikodularından duymuştum. Nedenini anlayamasam da merak uyandırmıştı bu olay bende. Siyasetle uğraştığı için sabıkalı olduğunu ve Türkiye'de çalışamadığını da işittiğimi hatırlıyorum. "Demek ki siyaset kötü bir şey" diye düşünmüştüm o zamanki aklımla.
İlkokul, ortaokul ve hatta lise hayatımda sadece milli tarihle beslendim. Bir de babamın milliyetçi düşünceleriyle. Bu konular açıldığında babam Kenan Evren'in meşhur sözünü söylerdi: "Asmayalım da besleyelim mi?" Onun gözünde anarşistlerin temizlenmesine yardımcı bir olaydı darbe.
Üniversiteye geldiğimde, bu olaylarla büyümek zorunda kalmış arkadaşlarımın anlattıkları sayesinde gerçek hayatla tanışma fırsatı buldum. Kenan Evren'in ne yaptığını da o zaman öğrendim. Kafamda bölük pörçük hikâyeler var hâlâ.
Üniversitede bir hocamın anlattığı, ailesinin o darbeyi yaşayış süreci etkiledi beni. Yakalanmamak için kitaplarını yaktıklarını öğrendim. Çocuklarını yatağından kaldırıp kaçmak zorunda kaldıklarını anlatmıştı. Sonra bir arkadaşımın babasının işkencede öldüğünü duymam travmaydı benim için. Öyle hisli anlatmıştı ki... Ya da ben kendimden bir şeyler bulmuştum onda.
Aslında darbeleri hikâyeler kadar biliyorum ben de. Çevremde, ailemde işkence gören, hapse giren olmaması sevindirici bir taraftan, fakat şimdi biliyorum ki "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demek hiç de içime sinmiyor. (GK/IC/YY)