"Darbeciler insanlık suçu işledi."
12 Eylül darbesinin Genelkurmay Başkanı ve sonrasında 7. Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davaya müdahillik talebinde bulunan çok farklı görüşten insanların ortaklaştığı tek fikir vardı:
Darbeci generallerin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 77. maddesindeki "insanlığa karşı suçlardan" yargılanması.
Bu maddeye göre; "şu fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur":
"Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet veya köleleştirme, kişi hürriyetinden yoksun kılma, bilimsel deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevk etme."
Bu maddede neredeyse darbe sonrasında işlenmemiş suç yok. Yani, davanın bu suçtan açılması talebinin sebebi, sadece "zamanaşımı" tehlikesi değil.
Ancak darbeci generallerin, TCK'nın ''Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümler''e ilişkin 146. maddesi ile 80. maddesi uyarınca ''ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına'' çarptırılmaları isteniyor.
Peki "insanlığa karşı suç" ne demek?
Mireille Delmas-Marty, Isabelle Fouchard, Emanuella Fronza, Laurent Neyret'in yazdığı "İnsanlığa Karşı Suç"* isimli kitaba göre, suçun ilk hukuki tanımı, Nürnberg Mahkemesi İlkeleri'nin 6/c. maddesinde yapıldı. Kavramın literatüre girişi ise daha eski, 20. yüzyılın başı...
Günümüzdeki geçerli olan tanım ise -Türkiye'nin imzacısı olmadığı- Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Roma Statüsü'nün 7. maddesinde yer alıyor:
"Bir sivil halka karşı, yaygın ve sistematik bir saldırı kapsamında ve bu saldırının bilincinde olarak gerçekleştirilen şu filler:
Öldürme, toplu yok etme, köleleştirme, halkın sürülmesi ya da zorla nakli, uluslararası hukukun temel hükümlerinin ihlali sonucu hapsetme ya da fizik özgürlüğünden başka biçimde ağır yoksun bırakma, işkence, ırza geçme, cinsel köleleştirme, fuhuşa zorlama, hamileliğe zorlama, zorla kısırlaştırma ve benzer her türlü diğer cinsel zorlama."
"Siyasal, ırkçı, ulusal, etnik, kültürel, dinsel ya da cinsel nedenlerle ya da uluslararası hukukta kabul edilemez olarak benimsenen evrensel başka ölçütlere bağlı olarak herhangi bir gruba ya da herhangi bir belirlenebilir topluluğa zulmetme, zorla kaybetme, hiç canlı bırakmama emrinde bulunma, apartheid."
"Fiziki bütünlüğe ya da fiziki ya da ruh sağlığını ağır kayıplara ya da büyük acılara bilinçli olarak neden olacak nitelikte öteki insanlık dışı muameleler."
Bütün topluma "sakıncalı" damgası vuruldu
12 Eylül'de ne oldu?
Meclis kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partiler kapatıldı, mallarına el konuldu.
650 bin kişi gözaltına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı.
İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı.
388 bin kişiye pasaport verilmedi.
30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi.
Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi, üç gazeteci silahla öldürüldü.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
14 kişi açlık grevinde öldü.
16 kişi "kaçarken" vuruldu.
95 kişi "çatışmada" öldü.
73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi.
43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.
Helmut Oberdiek, bu rakamların "buzdağının görünen yüzü" olduğunu söylüyor bianet'teki yazısında.
"Darbeden sonraki 10 yılda 650 bin kişi siyasi nedenlerle gözaltına alınmışsa bunun büyük çoğunluğuna işkence yapılmış demektir. Gözaltındayken ya da cezaevinde işkenceye maruz kalan 171 kişi 1987 yılına kadar yaşamlarını yitirmiş olabilir. 1986 yılında kurulan İnsan Hakları Derneği (İHD) bu rakamı tespit etmişti."
"Fakat ondan iki yıl sonra Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) işkence sonucu öldüğü iddia edilen 200'e yakın isim içeren bir liste yayınladı. 1990 yılında kurulan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) da 12 Eylül 1994 ve 12 Eylül 1995 tarihlerinde yayınladığı "İşkence Dosyası"nda, 5 yılda 400'den fazla insan gözaltında veya cezaevinde öldüğünü duyurdu."
Delmas-Marty, "İnsanlığa Karşı Suç" kitabının sonuç bölümünde kavramın da insanlıkla birlikte "geliştiğine" dikkat çekiyor (belki de uyarıyor):
"İnsanlıkdışı olanın yasaklanması, bazen savaş suçları ve insanlığa karşı suçların devamı olarak, bazen aşağılanan ya da yok edilen insanlık ile üretilmiş insan türü arasındaki bağın bölünemezliği olarak, bazen de insanların ve çevrenin birbirini tamamlaması üzerinden kurularak her zaman evrimleşmeye açık olmalıdır."
"İnsanın ve yaşayanların kendileri gibi insanlığa karşı suçlar da her zaman oluş halindedir."
"İnsanlık" kavramı, insanlığa karşı suç kavramından da uzun bir tartışmanın konusu.
Ancak biz içinde bulunduğumuz tarihe ve duruma ve dahi o meşhur davaya dönersek;
12 Eylül rejiminin kurucularını, o rejimi devam ettirenlerin yargılayıp yargılamayacağı tartışması bir yana, "insanlığa karşı suç" kavramı da duruşma salonlarındaki bir temenniden öteye geçemiyor. (AS)
* "İnsanlığa Karşı Suç" (Le crime contre l'humanité), Mireille Delmas-Marty, Isabelle Fouchard, Emanuella Fronza, Laurent Neyret, Çev: Berna Ekal, İletişim, Mart 2012, 101 sayfa, 12,50 TL.