15 Temmuz sonrası değişmeyen bir ortam kalmadı. 100 bine yaklaşan işine son verilen insan, 20 bine yaklaşan tutuklama, askeri okulların kapatılması, ordunun yapısının değiştirilmesi, Jandarma ve donanmanın içişlerine bağlanması gibi yapısal değişiklikler devam ediyor.
İşten çıkarılan hakim ve savcı sayısı da 5 binlere yaklaşıyor. Darbe girişiminin ertesi günü 2 bin 745 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı verildi. Hakim ve savcılar hakkında her gün yeni soruşturma, gözaltı, tutuklama kararı geliyor.
Fethullah Gülen Cemaati tarafından yaptırıldığı söylenen “darbe” sonrası devletin içerisine sızmış cemaat üyelerinin temizliği adı altında başlatılan işten çıkarma, pasaport ve diğer belgelerin (pilotluk, kaptanlık, ehliyet vs.) iptalleri sadece cemaat ile sınırlı kalmıyor.
Gazetecilerin ve hakkında soruşturma yürütülen vatandaşların pasaportlarına el konulması, cemaat üyesi diye barış bildirisinin imzacısı akademisyenlerin işlerine son verilmesi, muhalif gazetelerin kapatılması veya internet ulaşımlarının engellenmesi ve HDP’ye yapılan baskıların daha da şiddetlenmesi, temizlik harekâtının cemaat ile sınırlı kalmayacağının da göstergesi.
Bir taraftan devletin yapılanması üzerindeki değişiklerle Başkanlık sistemine doğru gidiş sürerken diğer taraftan ilan edilen OHAL ile birlikte yasalara uysun veya uymasın çıkarılan KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile istenilen her türlü olanak elde edilerek muhalefetin tamamen susturulması için her türlü adım atılıyor.
Parlamentodaki üçüncü parti konumunda olan HDP’nin İstanbul il başkanlığına sabaha karşı saat 3 civarında helikopterler eşliğinde yapılan polis baskını ve sonrasında ortaya çıkan görüntüler, arama bahanesiyle talan edilmiş, yıkılıp kırılmış, aramadan ziyade tahrip edilmiş duruma gelen il başkanlığına yapılan baskının “tehdit” ve “korkutma” amaçlı olabileceğini anlatıyordu.
Bu baskının birkaç gün önceki “dokunulmazlıklar kaldırılmışsa gereği de yapılmalıdır” konuşması sonrası olması daha da düşündürücü oldu.
Ülke bir çöküş yaşıyor görüntüsü içerisinde.
İktidar, 14 yıllık yanlışlıkları “paralel yapı” veya “Fetullah Gülen terör örgütü” olarak adlandırdıkları yapının üzerine yıkarak temizlenmenin telaşı içerisinde.
Ergenekon yargılanmalarından Roboski (Uludere) katliamına, Reyhanlıdan Gezi olaylarına, Ceylanpınar’da öldürülen 2 polisten düşürülen Rus uçağına kadar ne kadar yanlış yapılmış olay varsa tüm suçlar bu yapılanmaya yıkılacak ve böylece iktidar her anlamda temizlenmiş olarak yoluna devam edebilecek.
Garip bir şekilde devletin tüm kurum ve kuruluşlarına, derneklere, okullara, hayatın her alanına sızan bu “terörist” yapının sızmadığı/sızamadığı tek yer olarak AKP kalmış. AKP dışında sızmadığı alan yok gibi!
Beni asıl düşündüren ise, işlerine son verilen ve önemli bir kısmı tutuklanan hakim ve savcıların, yakalandıkları tarihlere kadar yaptıkları işlerin sonuçlarının ne olacağı?
Bu hakim ve savcılar cemaat yapılanması içerisinde hareket ettilerse, vermiş oldukları kararların ne kadar adil ve yasal olabileceği konusu doğal olarak kafalarda soru işareti bırakmakta.
Yıllarca çalışan ve “darbe” yapabilecek güce gelen bir örgütün elemanları olan hakim ve savcıların yasalara göre değil, emirlere göre hareket edeceklerini, vermiş olduğu kararların yasalara uygun olamayacağını düşünmek saçma olmayacaktır.
22 yıllık tutukluluk hali devam eden, yargılanması yılan hikâyesine dönen, haksız yere yaşamı hapsedilen İlhan Çomak’ı yargılayanlar acaba bu örgütün üyesi olabilir mi?
1991 Vedat Aydın cinayeti ile başlayan faili meçhul! Cinayetlerin yapılan yargılamalarında, görevsizlik veya beraat kararları veren hakim ve savcılar Fethullah Gülen terör örgütü üyesi olma ihtimali var mıdır?
“Fetullah Gülen terör örgütü” üyesi olmak suçlamasıyla tutuklanan hakim ve savcıların geçmiş dönemlerinde verdikleri kararlar sorgulanacak mı?
Böyle bir sorgulama yapılabilir mi?
Geriye dönük olarak vermiş oldukları kararların sorgulanması sonucu görülen yanlışlıklar olur ise, sonuçları ne olabilir?
Hukuku bilemediğim için bu tür soruların cevaplarını profesyonel hukukçu arkadaşlara bırakarak benzer diğer konuya geçmek istiyorum.
“Darbe” girişiminde bulunan “paralel yapılanma” üyeleri olarak tutuklanan subayların, devletin kurum ve kuruluşlarında görevli ve yetkili kişilerin, polislerin geçmişte yaptıkları nedeniyle vermiş oldukları zararlarla yargılanıp yargılanmayacakları da benim için merak konusu.
Diyarbakır/Sur, Nusaybin, Cizre gibi sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı il ve ilçelerdeki yıkımları bağlı bulundukları “terör” örgütü emri ile mi yaptılar?
Aynı operasyonlarda sivilleri pervasızca öldürmelerindeki amaç, Kürtleri devlete karşı kışkırtmak olabilir mi?
Bu anlamda yapılacak yargılanmaların sonuçları ne olabilir?
Böylesi yargılamaların olabilirliğini veya sonuçlarını bilmiyorum ama eğer bu insanlar “terör” örgütü üyesi iseler, bugüne kadar yaptıklarını da üyesi olduğu örgütün amaçları için yaptıkları sonucu çıkmaz mı?
Böylesi bir durumda, bu insanların geçmişte yaptığı işlemlerin yasal sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması, bu nedenle zarar görenler varsa tazmin edilmesi gerekmez mi? Aksi halde adalet nasıl sağlanacak?
Eğer tutuklanan, işlerine son verilen, mal varlıklarına el konulan bu kişiler “Fethullah Gülen Terör örgütü” üyesi iseler, bugüne kadar ne yapmışsalar örgüt için yaptıklarını varsayarak tüm yapılanların iptali ve yasal sonuçlarının ortadan kaldırılması gerekmez mi?
Sadece darbe yapmış olmaktan yargılanmaları yeterli değildir.
Ayrıca sadece örgüt üyeleri değil, bu örgüte her ne şekilde olursa olsun “yardım ve yataklık eden” kişiler de yargılanmalıdır. (NT/HK)