Dara Hêvîyê’ye dair*

İnsan, doğduğu yerin kokusunu taşırmış ruhunda. En çok da toprağın, rüzgârın, taşların ve bilcümle nebatların üzerine işlenmiş sözcüklerin kokusunu. Nereye giderse gitsin, nerede olursa olsun bu kokuyu beraberinde taşır, girdiği her mekanı bu ruhla bezer, kendi evrenini var eder.
Doğduğumuz yer bize kucak açan ve koruyan ilk mekan ise, sonradan gittiğimiz veya içinde olmak zorunda olduğumuz mekan ise kendi evrenimizin genişleyip duran sınırlarını oluşturur.
Peki düşsel varlığının olduğu mekânı içinde fiziki olarak bulunduğu mekâna ne kadar sığdırabilir ki insan?
Cevap olarak Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sına ne kadar sığmış ise o kadar diyebilir miyiz?
Yıllarca, onyıllarca dört duvar arasında kalıp, köklerini, sevincini, hüznünü ve dahi konuşmayı unuturak sözcüklerini koruyabilir misin?
Günlerce, aylarca, yıllarca ruhunda gerçekliğini tekrar tekrar düşlemek, unutmanın çatlaklarını arayıp durmak beynin dehlizlerinde…
Laleş Çeliker’in “Dara Hêvîyê” Kürtçe romanı, bize sözcüklerin kokusunun geçmişten şimdiye, insanın işçel evreninde özgürce koşuşturmasının iyi örneklerinden biri.
Köklerinin neredeyse coğrafyanın her tarafına uzanacağı,insanları koruyup kollayacak dalları ve göğü delercesine dimdik duruşuyla ulu kutsal bir ağacı, bu ağaca dost kutsal suyu ve envai çeşit güzelliği içerisinde barındıran bir bahçeyi merkezine alarak kelamını söyler roman.
Mekanı ve mekana ait karakterlerini ustaca oluşturmuş, yalın bir anlatım ile sözcükleri adeta insanın ruhuna nakşeder.
Bir dönemi ve o dönemin izlerini ruhunda derin hisseden bireylerin travmalarını ustalıkla anlatmış Laleş Çeliker. Sözcükler, çocukların masumluğundan yetişkinlerin sert sessizliğine akıp duran nehir gibi.
Kitabı okuyanlar fark eder ki aslında ruhta taşınırmış tüm hayaller ve mekân neresi olursa olsun umudu tükenmedikçe ölmezmiş insan.
Bu nedenle Dara Hêvîyê (Umut Ağacı) bir umut romanı aslında. Özgürce yaşayıp mücadelelerinin hikayesini yazmak isteyen kahramanların umuduna dair olanı işte…
Zaman içinde büyüyüp gelişen bir küçük kızın yaşayıp gördüğü ve maruz kaldığı devasa kötülüklerin sorumlularına karşı mücadelenin romanı. Akla gelebilecek her tür “kötücül işler”le varlıklarını, korku salarak sürdürenler ve onların karşısında olanlar…
Tabii bütün bu zulüm girdabının içinde iyi ve güzel şeyler de var. Büyük ve kutsal bir ağacın dibinde, gölgesinde, çevresinde hayata, kültüre, insana dair derin sohbetler. Köyün şifa dağıtan pınarı. Bir irem-cennet bahçesi kıvamında huzur duyulan yerleşim yeri…
Ve böylesine bir güzelliğin karşısında olan kötülerin dünyası…
Kadının toplumsal yaşam içindeki kültürel formu ve mücadeleci azmi…
Dara Hêvîyê (Umut Ağacı) anadili Kürtçede yazılmış iyi bir roman…
* Bu yazı ikiz imzalı bir yazıdır. Kürtçe yazan ve okuyan bir arkadaşımla, okuduğu Kürtçe romandan anladıklarını metne döken bencileyin bir adamın ortak yazısı…
(MJ/ŞD/TY)