Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin, cumhuriyetin korunması söz konusu olduğunda tavizsiz tutumları ile tanınan yargıç ve savcıları bile, Alman vakıflarının temsilcileri ile bazı diğer sivil örgütlerin, Türk devletini zayıflatmak ve rejim karşıtlarını kışkırtmak için çalıştığı iddialarını tutarlı bulmadılar.
Vakıflar somut olarak Bergama'daki altın çıkarma çalışmalarını protesto hareketine maddi ve lojistik destek vermekle suçlanıyordu. Bergama'da siyanürlü altın çıkarımına karşı hareket, bu yöntemin çevre için tehlikelerine dikkat çekerek başarı kazanmıştı. Alman vakıflarına ve diğer kurumlara yöneltilen suçlama ise, Türkiye'deki altın çıkarımına müdahale ederek, önemli bir gelir kaynağını kesme girişiminde bulunmalarıydı.
Soruşturma ve sonrasında açılan dava yüzünden Ankara-Berlin ilişkileri zedelendi, konu Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Berlin ziyaretinde de gündeme geldi. Türklerle Almanlar arasındaki her görüşmede vakıflara karşı davanın atmosferi etkilediği hissediliyordu. Türk tarafının, hukuk sisteminin bağımsızlığını göstermek için mahkemelerin adaletine güvenmekten başka çaresi yoktu.
Ucuz romanı andıran iddianame
Dava dosyası bir suikastta öldürülen Doçent Necip Hablemitoğlu'nun yayınladığı bir kitaba dayanıyordu. Adı seks skandalına karıştığı için görevden alınan bir savcının hazırladığı iddianame, ciddiye alınamayacak kadar çelişkilerle dolu bir ucuz romanı andırıyordu. İddianamenin dayandığı kitabın yazarı Necip Hablemitoğlu'nun, 18 Aralık 2002'de faili bulunamayan bir cinayete kurban gitmesi durumu daha da ağırlaştırdı.
Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin, bu koşullarda davanın açılması ve dayanaksız iddianame karşısında, cinayetten etkilendiği suçlamalarına kurban gitmeden beraat kararı vermekten başka şansı kalmıyordu. Sonunda Türk milliyetçileri arasındaki iflah olmaz Avrupa karşıtlarına rağmen mantıklı bir karar verildi.
Dar kafalı milliyetçiler
Türkiye-Almanya ilişkilerinde ortaya çıkan zararın sınırları belli ve onarılamaz değil. Alman kurumları rahat bir nefes aldıkları gibi, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarına gönül rahatlığı ile yardım edebilirler. Sonuçta önemli olan Avrupa'nın değerlerini, dar kafalı milliyetçilere karşı savunmak ve Türk toplumunda sağlam bir yer bulmasına yardımcı olmak.
Buna rağmen beraat kararı, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini yıkmayı hedeflemiş grupların etkinliklerini desteklemek için kullanılmamalı. Türkiye'deki tüm yabancı kurumların yanlış anlamaların önlenmesi için yasalara, ama aynı zamanda ülkedeki duyarlılıklara dikkat etmesi gerekir.
Avrupa ya da Almanya'dan bakıldığında geri kalmış olarak nitelendirilse bile geçerli oldukları sürece yasalara uyulmak zorunluluğu vardır. Alman vakıflarının görevi, tam da bu noktada, Türk partnerlerini, Avrupa değer ve normlarının, doğru yönde atılacak adımlarda Türkiye'nin Avrupa'ya yakınlaşması sürecine yardımcı olacağına ve Türk toplumunda kabul göreceğine inandırmaktır.
Deutsche Welle'nin diğer yorumlarını okumak için tıklayın
Başlık, arabaşlıklar ve metin içi bağlantılar Bianet'e aittir