Anayasa Mahkemesine açılan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkındaki temelli kapatma istekli dava yaşadığımız olayların ana gündemini oluşturuyor. Demokrasi ve çoğulculuk ya da laiklik yine bu dava nedeniyle tartışılıyor. Yargı sistemi üzerine "tasarılar" ortaya çıkıyor. Yargıtay ya da Danıştay görüşlerine Adalet Bakanlığı itibar etmiyor. Yasama, yürütme ve yargı arasında yaşananlar gerilimlere neden oluyor. Yaşadığımız bu olaylar ve yargıya karşı yürütmenin takındığı "tavır" nedeniyle 21.05.2008 tarihinde yayınlanan Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisinde belki de en dikkat çekici saptamalardan birisi şu:
"Sorgulamak gerekmektedir ki; tüm bu gelişmeler, ısrarlı bir biçimde ve sistemli olarak yargı erkinin bağımsızlığının hazmedilemediğini, tarafsızlığı sağlama adı ve aldatmasıyla yürütmeye yandaş, onu koruyup kollayan ve onun tarafından denetlenen bir yargının oluşturulmasının amaçlandığını belgelemeye yetmektedir."
Gerçekten sorgulamak gerekir. Sorgulanması gereken asıl konu budur. Tartışılmalıdır ve yargının işleyişi üzerine yapılacak sorgulamadaki konuşmalar, yazılanlar bizi tedirgin etse bile sorgulanmalıdır.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisini "biraz siyasi amaçlı" olarak değerlendirerek, "yürütmenin güdümünde bir yargı istendiği" yönündeki ifadeler için; "Ne yürütme yargının ne de yargı yürütmenin güdümünde olmalıdır. Biri diğerinin güdümünde olmamalıdır. Adalet Bakanlığı ve hükümet olarak kuvvetler ayrılığı ilkesi neyi gerektiriyorsa bu istikamette bu zamana kadar çalışılmıştır, bundan sonra da çalışılacaktır. Bu tür bildirileri biraz da siyasi amaçlı olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum. Başta Yargıtay Başkanımız olmak üzere tüm Yargıtay üyelerine derin bir saygım var. Ama böyle bir bildirinin hiç gereği yoktu. Dam üstünde saksağan gibi oldu." dedi. (21 Mayıs 2008)
Hangi "dam" veya kim "saksağan"?..
Kimin damı veya dam üstünde hangi saksağan?
Böyle bir değerlendirme yapan Adalet Bakanı ile nasıl bir tartışma yapılabilir? Biraz şüpheli ama acaba 2003'ün uluslararası belgelerine bakarak bir "sorgulama" yapılabilir mi?
13 Ekim 1994 tarihli 518. toplantıda kabul edilen Hakimlerin Rolü, Etkinliği ve Bağımsızlığı Konusunda Avrupa Konseyi Üye Devlet Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı (R-94/12); AİHS’nin adil yargılanma hakkı ilkesini içeren 6. maddesine dayanmaktadır. Amaç demokratik ülkelerde "Hukuk Devleti" ilkesini güçlü kılmak için hakimlerin bağımsızlığını geliştirmektir. Devletlere; bireysel olarak hakimlerin, genel olarak yargının rolünü geliştirici, bağımsızlık ve etkinliklerini güçlü kılıcı tedbirlerin alınmasıdır.
23.04.2003 tarihli 2003/43 Sayılı "Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkeleri" yaşama geçirilmelidir. Adalet işlerinden sorumlu olanlar asıl bu ilkeleri yürürlüğe koyacak şekilde etkili tedbirler almalı ve yasal düzenlemeleri gerçekleştirmelidir. Bağımsız yargı meşruiyet ve hukuk devleti ilkelerine saygı açısından önemlidir. Daha da önemlisi; yargının iç tutarlığı ve yargı sistemine olan kamusal güven demokratik toplumun özüdür.
Bağımsızlık ilkesi:
"Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin ön koşulu ve adil yargılanmanın temel garantisidir. Bundan dolayı hakim, hem bireysel hem de kurumsal yönleriyle yargı bağımsızlığını temsil ve muhafaza etmelidir."
Bu ilke hakkındaki "uygulama"ya göre; hakim, doğrudan ya da dolayısıyla herhangi bir sebeple ya da herhangi bir yerden gelen müdahale, tehdit, baskı, teşvik ve tüm harici etkilerden uzak, hakimin olayları değerlendirmesi temelinde, vicdani hukuk anlayışı ile uyum içerisinde bağımsız olarak yargısal işlevini yerine getirmelidir. Genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsızdır. Yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp, aynı zamanda öyle görünmelidir de.
Tarafsızlık ilkesi:
"Tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizatihi karar için değil aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir."
Bu ilke hakkındaki uygulamaya göre; hakim, yargısal görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmelidir. Mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmalıdır. Duruşma ve karar aşamalarında, kendisini yargılamadan zorunlu olarak el çektirecek olasılıkları makul ölçüler içerisinde asgariye indirecek şekilde hareket etmelidir.
Yargıçlar yargısal görevlerini tam ve eksiksiz bir şekilde icra etmek koşuluyla; hukuk, yargı sistemi, adalet teşkilatı veya bunlarla ilintili diğer konularda yazı yazabilir. Konferans ve ders verebilir. Diğer etkinliklere ve kamuya açık bir oturuma katılabilir. Bunun için hiç kimseden ve kurumdan "izin" almamalıdır. Hakimlerin ifade özgürlüğü hakkı vardır ve mesleki çıkarları için örgütlenmelidir. Hakim, uluslararası sözleşmeleri ve insan hakları normlarını oluşturan diğer belgeleri kapsayan uluslararası hukuk gelişmeleri hakkında kendisini sürekli güncellemelidir.
2003, 2004 ve 2005'te Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanan "Türkiye Cumhuriyetinde Yargı Sisteminin İşleyişi" başlıklı üç ayrı "İstişari Ziyaret Raporu" var. Ziyaretçi Rapor’larına göre; demokratik toplumun temel direği, yargı bağımsızlığıdır. O nedenle yasama ve yürütmenin yargıya müdahalesi kabul edilemez. Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini sağlamak zorunludur. Bunun için de yargıyı siyasal erkin etkisinden kurtaracak kurumlar kurulmalıdır.Türkiye’deki yargı sistemi gerçek bir yapısal ve fonksiyonel bağımsızlık özelliğinden yoksundur.
Yargıtay Başkanlar Kurulu; 2005'te 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda yapılmak istenen değişiklikleri, hakimlerin mesleğe alınmasındaki "sınav" sistemini eleştirmişti. Yasa değişikliğinin yargıda siyasallaşma yaratacağını ve bu değişiklik isteğini yürütmenin yargıyı etki altına alma düşüncesinin örneği olarak gördü. Danıştay; Türkiye Cumhuriyeti’nde, yasama, yürütme ve yargının birbirlerini engel olarak görmelerinin, ne demokratik teamüllerle ne de hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığını, özenli bir üslupla tartışılması mümkün olan yargı kararlarının, siyasi tartışmalara konu edilmesinin düşünülemeyeceğini 6.4.2006 tarihinde açıklamıştı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, 7 Nisan 2006’daki konuşmasında; "Adalet Bakanlığı'nın yargıda her şeye hakim görüntü verdiği, yakın geçmişte görülmediği kadar yargıya nüfuz ettiği yadsınamaz." demişti.
Dün söylenenleri çabucak unutan ve yargı sisteminin işleyişi konusunda fikir sahibi olmadan asıl "damdan düşer gibi" söz söylemeye çekinmeyen, adalete bakan insanlara tıpatıp yakışan deyim şudur: Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı… (Fİ/GG)