*Görsel: Pixabay.
Türkiye'de son iki haftada meydana gelen iklime bağlı "doğal afetler" bir kez daha gösterdi ki esasen felaketler dizisi gerçek anlamda henüz başlamadı.
Bundan daha büyük ne yaşayabiliriz diyenlere, su örneğini açıklamakta fayda var.
Fransa ve İsviçre geçtiğimiz iki ayda defalarca çeşmelerden akan suyun yemek yapımı ya da içmek için kullanılmaması uyarısında bulundu. İsrail'in su sorunu on yıllardır sürmekte.
Türkiye'ye gelince: barajların doluluk oranı, içilebilir suyun azlığı ve kuraklığa bağlı olarak tarımsal gıdaların yetersizliği konusu, yangıların açtığı yıkımlardan daha vahim sonuçlar doğurmaya gebe.
Koronavirüs süreciyle başlayan sağlık kriziyle birlikte özgürlüklerimiz paramparça oldu.
Hem virüse hem devlete bağımlı bireyler haline dönüştük. Fakat ekolojik değişimle birlikte, bugünkünden farklı olarak, özgürlüklerimizin alanını yeniden yapılandırmamıza yol açacak bir bağımlılık mantığını yeniden öğrenmemiz gerekecek.
Yeniden inşa
İklim değişikliklerinin pandemide yaşananlardan daha yoğun olacağını düşünürsek ve mevcut toplumsal yaşamın buna ne kadar hazır olduğunu değerlendirirsek, iklim sorunları etrafında yeniden inşa edilmesi gereken bir dünyada yaşadığımızı hemen anlarız.
Devletlerin sağlık önlemleri adı altında ekonomik veya insani tüm faaliyetleri kısıtlama meşruiyetini kendisinde bulması, salgını "kontrol altına alma" sürecinin en dikkat çekici yanlarından birisi oldu.
İklim sorunlarına karşı aynı şekilde davranılmaması ise, siyasal ve sosyal modelimizin gözden geçirilmesini gerektiriyor.
Bu durum karşısında Fransız filozof Latour, "coğrafi toplumsal sınıfların" oluşmasını sağlayabilecek bir sorunlar yumağından bahsediyor.
Mevcut pandemi sağlık alanında, ekonomik ve ekolojik açıdan bizi aşıyor çünkü herkes için ortak olay şey, hepimizin bu olayın büyüklüğü karşısında şaşkınlıkla bakakalmamız oldu.
Bireysel olarak buna karşı mücadele etmemiz neredeyse imkânsızdı. Analiz aygıtlarımız ve bu durumu yorumlama kapasitemiz yetersizdi. Sağlık krizinin nasıl gerçekleştiğini gördük.
Fakat ortaya çıkan ekonomik krizin boyutunu da görünce, kırsal bir yerlere kaçarak hiçbir şey düşünmeden tüm bu sorunlardan uzaklaşmak istedik.
Virüsü sınıflandıramadık
Bugüne geldiğimizde, henüz virüsü sosyal, siyasal ve kolektif olarak sınırlandıramadık.
Klinik çalışmalarda bile anlaşamadığımızı düşünürsek, ortada oldukça değişken bir yapı var. Tüm kriz sürecinin bir yansıması olarak geleneksel yöntemler çok geriye itildi ve cidden pek çok şeyden taviz verildi.
Ancak bu durum bu salgına özgü bir şey değil. Eğer 19. yüzyıldaki pastörcü geçmişe yahut 20. yüzyıldaki antibiyotiklerin tarihine bakarsanız aynı şekildeki anlaşmazlıkları, kavgaları, sorgulamaları ve etik kurullarını bulursunuz...
Organize olmakta sıkıntılar olsa da koronavirüse karşı verilen tepkiler olağanüstüydü.
Virüsün olağanüstü hızla yayılmasının ve dünyada alınan önlemlerin yanı sıra virüse, ağaçları tamamen aynı olan bir ormanı yiyip bitirecek bir böceğe verilen koşullarla aynı koşulları sunduk.
Virüs hepsi birbirine bağlı, kendini savunmaya hazır olmayan milyonlarca insan arasında dolaştı durdu. 4
Ne kendimizi ne başkalarını koruyamadık. Ulaşımda, ticarette iç içe girdik ve virüse dedik ki "durumdan faydalan"! Virüs sadece temas ile geçiyor, ama yine de şaşırtıcı şekilde olağanüstü bir küresel etki yaratıyor. Çünkü artık dünya küçücük bir köy.
Makro ve mikro
Makro düzeyde, Avrupa da dahil olmak üzere ülkeler, hangisinin daha başarılı olacağını bilmeden farklı tepkiler gösterdiler.
Mikro ölçekte ise akrabalar arasındaki ilişkilerin aniden, tamamen farklılaştığını görmek beklenmedik bir durumdu; çünkü bazıları bundan oldukça etkilendi.
Kimse kimseye sarılmaz, yan yana gelemez hale geldi. Burada değişen şey, salgının hızı olduğu kadar yayıldığı yerlerde alınan önlemlerdeki inanılmaz çeşitlilik.
Virüsünde doğal bir felaket olduğu söylemi simgesel ve siyasal olarak zararlı bir yaklaşım.
Virüsün doğa ile hiçbir ilgisi yok. Bireysel, toplumsal yahut ulusal olarak bedenlerinde virüse karşı verilen tepkinin çeşitliliğini gördüğümüzde, fark gözetmemeksiniz tüm insanları etkilediğini ve doğa olayı imgesinin hiçbir mantığı olmadığını fark edebiliriz.
Ekolojik dengenin yok olmasına bağlı olarak gerçeklesen olaylar ve virüsün birbirine bağlanması konusu teknik olarak şöyle olabilir:
- Yeni virüsler taşıyan hayvanlarla temas etmemizi kolaylaştıran açık bir ormansızlaşma günleri gelecek ve yok olan ağaçlar yahut bakir alanlar nedeniyle daha fazla tanımadığımız tür ile karşı karşıya kalacağız.
Bunun ötesinde, her şeyden önce bir ölçek ilişkisi var: Virüsün gelişmesini sağlayan şey aynı zamanda iklim felaketinin de gelişmesini de sağlayan şey.
Bu ilk çarpışma
Bu nedenle pandemiyi ilerideki daha büyük felaketler açısından bir ilk "çarpışma" olarak görebiliriz.
Kesinlikle bir çarpışma. Bazı özgürlüklerden taviz vererek ve ciddi ekonomik krizlere yol açarak ekolojik krizden önce bir ilk test durumu olması gereken süreci çoktan kaçırdık.
Sermaye artık sadece ayakta kalmayı düşünüyor ve toplumsal varoluş yerine, küçük grupların ayakta kalması konusunda ısrar ediyor. Ekolojik kriz karşısında yapılmaması gereken her şeyi bu pandemi sürecinde yaptık.
Şimdi, bizi bekleyen gelecekte, bu gibi radikal önlemleri almayı gerektirecek durumlar mevcut ve bu yüzden buradan bazı dersler çıkarmak zorundayız.
Ortaya merkezi bir sorun çıkıyor: Devletlerin ekolojik kriz adına faaliyete sınır koyma meşruiyetleri yoktur; oysa sağlık mecburiyetleri karşısında vatandaşlarının hayatlarını kurtarmak için bunu yapma zorunlulukları vardır.
Ortaya çıkan ise bir virüse karşı birbirinden farklı yöntemlerle, dünyadaki tüm sistemsel özellikleri kullanarak verilen mücadeledeki çabukluk ve insan sağlığı açısından çok daha önemli olan bir sorunu ele alıştaki yavaşlık arasındaki ilginç bir zıtlık var.
François Gemenne'nin dediği gibi, pandemi, iklim kriziyle yüzleşmek isteniyorsa başlanması gereken tüm pedagojik çabayı mahvediyor.
Sağlık sorunu ve ekonomik krizden geçen insanlara aynı çabaları başka bir ölçekte, tam zamanlı ve çok daha zor koşullarda yapmak zorunda kalacaklarını nasıl söylersiniz? Kimse bunu dinlemeyecektir! Ancak, iklim krizini oluşturan şeyler kesinlikle çözülmedi.
Özgürlük alanlarımız?
Endüstrinin kapanması nedeniyle CO2 emisyonlarındaki düşüş bile yapılması gerekenlerle karşılaştırıldığında çok önemsiz boyutta.
Yani iklim değişikliğine uyum sağlamak bizi bazı özgürlüklerden taviz vermeye götürecek ve hatta pandemideki gibi kısmi kapanmalar ve ardından ohh dedirten serbest bırakmalardan ziyade, artık bazı özgürlük alanlarımızı kaybetmemiz gerekecek.
Ekolojik kriz sorununu Covid-19 krizine karşı uygulanan gibi birkaç hafta çalışmayı durdurarak ortadan kaldıramayız.
Eğer devlet ekoloji alanında sağlık krizi için olduğu kadar güçlü önlemler alma meşruiyetine sahip değilse, bunun sebebi sağlık sektörüne karşılık gelen bir sivil toplum hareketinin aktif olmamasıdır.
Bununla yüzleşmek, iyimser veya kötümser olmak değil, bahse girmektir. Bu konuda eksik olan bir toplumu ekoloji ve iklimsel sorular etrafında yeniden yapılandırmaya çalışmak gerekir.
Sarı Yeleklerin zamanında ortaya çıkan şey buydu:
Olağanüstü bir tepki hareketiydi, ancak herhangi bir şikâyet yahut radikal bir talep resmi bicimde oluşturulamadı.
Bu nedenle, ekolojik değişimlere yanıt bulması için devletten bunu talep etmeye geldik ve gördük ki Fransa devleti de AB üyesi devletler de bunu yapacak düzeyde değil.
Yapılan onlarca iklim eylemleri devletlerin bu konuda ne kadar geri olduğunu bizlere gösterdi.
Toplumsal olarak sınıfların yeniden şekilleneceği teorisine bağlı olarak, gelecekte karşımıza çıkacak olan iklim krizi yeni sınıfların coğrafi olarak konumlanmış olan sınıfların çatışmalarının yaşanabileceğini bize gösteriyor.
Bu nedenle sınıfları artık salt endüstriyel toplumları karakterize eden konumlarına yani üretim sürecindeki bireylerin durumuna göre değil, temel ihtiyaçlarını karşılamalarına bağlı oldukları bölgelere göre yeniden oluşturmak gerekebilir.
Kavga, asıl şimdi başlıyor diyebiliriz.
(NY/PT)