Fotoğraf: Olivier Delmee / Pixabay
Bugün Güney Kafkasya'da Azerbaycan-Ermenistan ve Dağlık Karabağ (Artsakh) arasında her geçen gün dozajı artan gerilim, kendine has yanları da olmakla birlikte mevcut paylaşım savaşının bölgeye yansımalarından.
2. Dağlık Karabağ Savaşı'nın (27 Eylül 2020 – 10 Kasım 2020) Ermenistan tarafının yenilgisiyle sonuçlanması, kaçınılmaz olarak bölgede yeniden paylaşım sürecini hareketlendirdi. Türkiye tarafından desteklenen Aliyev hanedanlığı uluslararası konjonktürü kendi lehine "iyi" değerlendirerek Ermenistan'a ve Dağlık Karabağ'a dönük baskı ve işgal harekatını bu süreçte geliştirdi.
12 Aralık’tan bu yana ise Dağlık Karabağ'da yaşayan 120 bin kişi abluka altında tutuluyor. Son haftalarda bölgeye Laçin Koridorundan insani yardım geçişi de engellenerek insanlar açlığa mahkum edildi. Şimdiden açlıktan ölümlerin olduğu, kimi hamile kadınların yetersiz beslenme nedeniyle düşük yaptıkları türünden haberler basına yansıyor.
Aliyev yönetimi 40 tonluk un göndererek güya insani yardım sağlayacak ancak bu "yardım"ın kendi hakimiyetinde olan Ağdam üzerinden yapılmasını isteyerek Bakü'nün bölge üzerinde otoritesini tesis etme yolu izliyor. Bölgede yaşayanlarsa böyle bir oyunu kabul etmiyor.
Aliyev yönetimi, Dağlık Karabağ'da yaşayan insanları Azerbaycan vatandaşlığını kabul etme ya da bölgeyi boşaltmaya yani göçe zorluyor. Bölgede yaşayan halk açısından bu durum soykırımla eşdeğer. Süreç bununla da kalmıyor, Ermenistan'a gitmek isteyen kimi insanlar rehine olarak Azerbaycan ordusu tarafından alıkonuluyor. Azerbaycan çatışmaları tırmandırmaya çalışıyor, zaman zaman taciz ateşleri ve saldırılarla karşılıklı ölümler yaşanıyor. Son günlerde İsrail'den Azerbaycan'a silah sevkiyatı artarken Bakü yönetimi Ermenistan ve Dağlık Karabağ sınırlarına askeri güç sevkiyatını artırdı. Aliyev diktası olası işgal harekatını meşrulaştırmak için abluka altındaki insanların saldırdığı türünden haberleri yaygınlaştırıyor.
Bütün bunların paralelinde Azerbaycan medyasında Ermenistan'ın aslında "Batı Azerbaycan" olduğu ve Ermenilerin sonradan bölgeye taşındığı türünden propaganda çalışmaları yapılıyor. Bu olası işgal harekatının hedefinin Dağlık Karabağ'la sınırlı kalmayacağı minvalinde de okunabilir. Nitekim bölgeden son gelen haberlere göre Ermenistan'ın kuzeyinde ve güneyinde sınır bölgelerinde Azerbaycan'a ait dronlar Perşembe günü keşif uçuşları yapmaya başlamış. Ayrıca bazı bölgelerde Ermeni çiftçilere taciz atışları yapılmış. Askeri hareketliliğin asıl olduğu yer ise güneydeki Syunik bölgesi. Karabağ'dan sonra Azerbaycan ve Türkiye'nin önceliği Nahçıvan bağlantısını sağlayacak olan bu bölgeyi koparmak olacaktır. Muhtemelen ikinci hedef ise Sevan Gölü'nü de kapsayan Gegharkunik bölgesi.
Savaş tehlikesi giderek artıyor. Nitekim Perşembe günü Ermenistan Savunma Bakanı Suren Papikyan'ın Kıbrıs'a yapmayı planladığı ziyaret bu gerekçeyle ertelendi. Başbakan Paşinyan Azerbaycan'ı "yeni askerî provokasyonlara" hazırlanmakla suçlayarak BM ve uluslararası toplumu müdahaleye çağırdı. Bölgedeki gözlemciler Ermenistan'ın da sınır bölgelerine askeri yığınak yapmaya başladığını açıkladı.
Uluslararası güçlerin tutumu
Başta Fransa ve ABD olmak üzere Batılı yönetimler genelde Laçin Koridoru'ndaki ablukanın kaldırılması doğrultusunda Aliyev'e çağrı yaptılar. Ancak bu herhangi bir zorlayıcı politikayla desteklenmedi, lafla sınırlı kalan bir girişim oldu. Aliyev de onları iç işlerimize karışmayın, diye tersledi.
Aliyev diktası mevcut konjonktürde (Ukrayna savaşı nedeniyle AB'nin artan enerji açığının bir kısmını Azerbaycan'dan gidermesi; Türkiye-Azerbaycan ve İsrail'in bölgede İran, Rusya ve Çin'e karşı gündeme getirdikleri politikalar vb.) Batı'nın kendisine dokunmayacağının bilinciyle her tür keyfi baskıcı politikayı uygulamaktan geri durmadı. Azerbaycan uzun zamandır diktatörlükle yönetiliyor, ülkede en ufak bir muhalefete izin verilmiyor. Tüm bunlar görmezden gelinerek atılacak herhangi bir adımın bölge halkları açısından olumlu bir karşılık yaratması beklenemez.
ABD'nin emperyal politikaları
Biden yönetimi bölgeye yaklaşımını 3. Dünya Savaşı'nda yeni pozisyon alışlar üzerinden kurmaya çalışıyor. ABD açısından burada ön plana çıkan şey Azerbaycan'ı da ürkütmeden Erivan'ın Rusya'dan uzaklaşarak NATO'ya dahil olması. Nitekim ABD’nin Erivan elçisi K. Kvien geçtiğimiz aylarda Karabağ’daki Ermenilerin Azerbaycan kontrolünde güvenli bir biçimde yaşayabileceklerini iddia etti.
Çok demokrat ABD yönetiminin aklına nedense Dağlık Karabağ'daki insanlara nasıl yaşamak istediklerini soralım, onların vereceği karara saygı duyalım, asgari insan hakları ve demokrasinin gereği budur demek gelmedi.
Şaşkın ve bölünmüş Ermenistan toplumunda ve Paşinyan yönetimi bazında ABD'nin emperyal politikaları karşılık buluyor. Nitekim Paşinyan mevcut ittifakın Ermenistan'ı savunmadığı türünden haklı gerekçelerle Rusya’nın başını çektiği Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) 2023 yılında düzenleyeceği tatbikatlara katılmama kararı aldı.
Geçen hafta Belarus'ta düzenlenen “Muharebe Kardeşliği 2023” adı verilen tatbikata da katılmadı. Bunun yerine 11-20 Eylül tarihlerinde Ermenistan-ABD ortaklığında "Eagle Partner 2023" askeri tatbikatı düzenlenecek. Hafta başı ise NATO'nun Avrupa Genişleme Komitesi Başkanı Günther Fehlinger Ermenistan'a, NATO'ya katılma çağrısı yapmıştı. Ayrıca yakınlarda Paşinyan'ın eşi Erivan'ın Batı'ya karşı "samimiyet"ini gösterme adına "insani yardımlarla" ilgili bir toplantıya katılmak üzere Kiev'e gitti. Perşembe günü Ermenistan'da Rusya yanlısı bir gazeteci ve bir aktivist "yasadışı silah ticareti" iddiasıyla tutuklandı.
Rusya ne yapmaya çalışıyor?
Putin yönetimi Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'ın NATO'ya dahil edilmesi çabalarından rahatsız. Bölgede en azından kağıt üzerinde belirleyici güç olan Rusya, Ukrayna savaşı sonrası ciddi bir zaaf gösteriyor.
Ermenistan'da uzun zamandır askeri üssü bulunan ayrıca 2. Dağlık Karabağ Savaşı sonrası bölgeye "barış gücü" olarak yerleşen Rusya, Laçin Koridorunun bloke edilmesinde seyirci olmanın ötesine geçmedi ya da geçemedi. Ukrayna savaşı başladıktan sonra daha önce ödemesi yapılmış yaklaşık 700 milyon dolarlık silahı Ermenistan'a temin etmedi/edemedi. Paşinyan'ın Rusların "politikasız"lığı ile ilgili yorumu “Bazen istemiyorlar, bazen de yapamıyorlar.” minvalinde. Aynı zamanda bu durumda Kremlin'in Paşinyan yönetimini "Batı yanlısı" olarak görmesinin rol oynadığı görüşünde.
Aslında ana politik hat olarak AB ve ABD'nin bölgedeki gelişmelere dahil olmamasını ön plana çıkaran Rus yönetiminin bu eleştirilere yanıtı "Bir yere gitmiyoruz, bölgede güvenlik ve istikrarın garantörüyüz" yönünde oldu. Bu sözlere kendileri dahil bölgede yaşayan insanların ne düzeyde inandığı ise bir hayli şüpheli.
Ancak Ermenistan çok yönlü olarak Rusya'ya bağımlı. Türkiye ile sınırı Rus askerleri kontrol ediyor, bir milyondan fazla Ermeni Rusya'da işçi, Ermenistan'ın en çok ihracat yaptığı yerler arasında Rusya ön planda, ayrıca nükleer enerji ve doğalgaz alımları da Rusya'yla ilişkide kalmayı zorluyor. Kuşkusuz Putin yönetimi henüz son kozlarını oynamadı. Yeni hamleler yaparak pozisyonunu korumaya çalışacağı ise görülüyor. Ancak bu adımların ne yönde olacağı henüz belirgin değil. Pekala farklı hesapların sonucu Aliyev rejiminin saldırganlığının önünü de açabilirler...
Ermenistan'ın geleceği
Ermenistan bu süreçten sağ salim çıkabilir mi emin değilim. Erivan'dan arka arkaya gelen "Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıyoruz" açıklamalarıyla Dağlık Karabağ, Azerbaycan'a bırakılmış vaziyette. Paşinyan yönetimi nezdinde bunun sadece nazikçe yapılmasını ister bir görünüm var. Orada yaşayan 120 bin insanın geleceği ne olacak, sorusuna ise yanıt yok!
Diyelim ki savaşmadan Dağlık Karabağ'ın kalan kısmı bir biçimde Azerbaycan'a dahil oldu. Aliyev yönetiminin Ermenilere uygulayacağı baskıyı ya da Turan hayalleriyle emperyal hedefler önüne koymuş olan Türkiye'deki rejimin bölgeyi işgal etmesini kim engelleyecek?
Her ne kadar rahatsız olsalar da İran, Rusya, Çin veya Hindistan'ın, Ermenistan adına savaşmasını beklemek fazlasıyla safça bir yaklaşım olur. Hem herkes kazanan tarafta olmayı sever ve bir yolu varsa onunla anlaşmayı seçerler. ABD mi engelleyecek? Bu bana 1. Körfez Savaşı'nı hatırlattı. Saddam'ın Kuveyt'i işgali sonrası ABD yoğun bombardımanla Irak ordusunun geri çekilmesini sağlamıştı. Ayrıca ABD saldırı öncesi başta Kürtler ve Şiiler olmak çeşitli kesimlere Saddam'a isyan çağrısı yapmıştı. Onlar da isyan ettiler fakat Amerika tarafından göz göre göre Saddam'ın insafına bırakıldılar. O da Batılılardan aldığı silahlarla katliamlar yaptı. Elbette Ermenistan'ın durumu aynı değil. En azından diasporada gücü var, zorlayabilirler. Ancak ABD, aynı ABD ve işine geldiği gibi davranacaktır.
NATO
Ayrıca ABD, Fransa ve Batı, Azerbaycan'ın olası işgal harekatı karşısında "endişe" ifadelerinin dışında sessiz kalmaya gerekçe bulmakta da zorlanmayacaktır. Azerbaycan'da, Türkiye'de diktatörlüklerin hüküm sürdüğünü bilmiyorlar mı sanıyorsunuz? Zira Türkiye NATO üyesi. Azerbaycan ise NATO tarafından Gürcistan'da geçen ay düzelenen "Agile Spirit 2023" tatbikatının katılımcıları arasındaydı. Bunun anlamı fiilen NATO üyesi olmaktır, en azından Batılı yönetimlerin Azerbaycan'ı yanlarında görmek istediğine işaret eder.
Bunlara ilaveten Aliyev yönetimi ABD tarafından Türkiye'ye önerilen Çin'e kadar uzanan nüfuz alanı-blok oluşturma (Rusya-İran ve Çin karşıtı) politikasının önemli bir ortağı. Erivan'daki iktidar elbette bu emperyal politikalarla uyumlu olduğu ölçüde varlığını koruyabilir ancak Ermenistan'ın bugünkünden çok farklı olacağı, doğası ve insanıyla Türk sermayedarlar tarafından sonuna kadar yağmalanacağı aşikar. İnanmayanlar Türkiye'de yarattıkları yıkımın boyutuna bakabilir.
Türkiye-Ermenistan “yakınlaşması”
Bu çerçevede Türkiye-Ermenistan arasında süren "yakınlaşma"yı da değerlendirmek gerekiyor. Türkiye'deki rejim epey zamandır Paşinyan yönetimini etkisi altına almış durumda. Nitekim geçen yıl Prag'daki Erdoğan-Paşinyan görüşmesi öncesi Ermenistan yönetimi, rejime yaranma hesabına iki Kürdü Türkiye'ye verdi.
Paşinyan Batı ile yakınlaşma adı altında "Kadife Devrim" öncesi ve şimdi de Türk sermaye kesimleriyle işbirliği yapan oligarkların iktidarı olmaktan öte gidemedi. Rusya'dan uzaklaşıp Batı diye görülen Türkiye'nin kucağına kendini atmaktan başka bir gelecek tasarımı da yok.
Peki Türkiye-Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin başlaması, sınırın açılması kötü mü? Evet kağıt üzerinde ilk bakışta olumsuz bir yan gözükmüyor, aksine bir çok insanı bu durum geçici de olsa mutlu edecektir. Hatta sol açısından halklar arası daha çok diyalog ve dayanışma imkanı da yaratabilir. Ancak olayın başka bir yönü de var. Mesela içinde bulunduğumuz coğrafyada kan dökerek varlığı sürdüren bir diktatörlüğe güç katmak gibi. Tabii memleketteki "demokrat" basına yerleşmiş olan milllet-i sadıka anlayışından gıdım dahi ilerlememiş bir kısım işbirlikçi zihniyet için ne olsa fark etmez.
Ermenistan epey bir açmaz içinde. Silahların konuştuğu bir zeminde ne kadar hükmü olur kestiremiyorum ama Ermenistan'ın AB'ye üyelik için başvurması ve Batılı ülkelerden güvenceler alması belki bu süreçten "olumlu" anlamda sınırlı da olsa bir çıkış yolu olabilir.
Egemenler dünyayı yarınsızlığa mahkum ediyor
Bugün Ermenistan halklarına sunulan iki seçenek var, Rusya'yla mı devam edelim, ABD-Batı ile mi ortak olalım? Maalesef seçenekler bunlardan ibaret olunca sonucun halklar lehine olması mümkün değil. Ve maalesef bölge halkları nasıl eşit-özgür bir arada yaşar, gibi bir soru kimsenin gündeminde yok.
Bugün dünyanın egemenlerinin yerkürenin geleceğine ilişkin umutlu bir tasvirleri yok. Yapmaya da çalışmıyorlar. Aksine rakipsiz olmanın gönenciyle kapitalizmin bütün çirkefliklerini üzerimize boca ederek bizi her tür kanlı kokuşmuşluğuyla "bugün"de yaşamaya mahkum etmeye çalışıyorlar.
BM'nin "iklim yıkımı başladı, bir an önce bir şeyler yapmamız lazım" çağrısına Biden, Putin vbleri savaş körüklemekten başka ne yaparak yanıt verdi? Duymadılar dahi...
Yarınsız olmanın ideolojik malzemelerini ise geçmişten devşiriyorlar. Bu konuda başarısız oldukları söylenemez. Bugün akademi "hafıza" tartışırken farkında olmadan yarınsız- ütopya yoksunu haline geldi. Bellek tartışmalarında var sayılan şey geçmişte yaşanan olumsuzlukların tekrarlanmasının önüne geçmekti. En azından Türkiye'de bırakın katliam, pogrom vb şeylerin önüne geçmeyi akademik-politik akıldan yoksun olmadığını varsaydığımız partiler bile -son 6-7 Eylül anmalarında görüldüğü üzere- tarihte olanın adını bile doğru düzgün koyma yeteneğini kaybettiler. "Makul muhalif"* oldular.
Peki ne yapılabilir?
Türkiye'deki son "seçimler"in ertesi maalesef tanıdıklardan "kader" lafını çok duyar oldum. Ne de olsa hem uluslararası sermaye hem de yerli oligarşi rejimle devam etme kararı vermişti.
Geçenlerde Ermeni bir arkadaştan da "kader"i anıştıran sözcükler işitmek beni şaşırttı. Artık çok bir şey yapamayacaklarını düşünüyordu.
Aslında bu olumsuz ruh hali dünyanın genelinde var. Bu yüzden ütopya yoksunuyuz. Köleler gibi çalışıp bunun karşılığında sadece soluk alıp vermeye razı bir yaşam anlayışına mahkum ediliyoruz. En olumlu diye düşündüğümüz gelişmeler -Şili'de Boric'in devlet başkanı olması gibi- bir süre sonra olanla uzlaşıp, değiştirme yeteneğini kaybediyor.
Burada sorun öncelikle zihinsel. İtiraz etme sebatı korunmadığı sürece zincirlerimizden kurtulmak da mümkün değil. Yoksa hepimiz makulleşiriz...
* Hatta iyi kötü bu geçmişle hesaplaştığını düşündüğümüz Arjantin'de bile mevcut ideolojik-politik atmosferin yarattığı ruh hali halkı belki yıllar sonra kendilerine dahi izah edemeyecekleri bir çılgınlığa sürükledi. Devlet başkanlığı ön seçiminde Javier Milei gibi Trump'tan bile daha "deli" olan, Trump hayranı bir neo-faşiste yüzde 30 oranında oy vererek birinci olmasını sağladılar.
(AS/AS)