Avrupa Birliği sınırları daha uçağa Buenos Aires'te adım atar atmaz başlamıştı. Kapıda karşılayan Avrupa gazetelerinden ya da yüzünden ciddiyet akan uçuş görevlileri değil sadece; mesela dağıtılan badem paketlerinin sadece işaretli olan tek bir yerden açılabiliyordu. "Kurallar ve prensipler manzumesi" diye adlandırılan AB'nin sınırları buraya ulaşabilmişti.
Gerçi böyle şeylere mesela AB sınırları içinde aynı ölçülerde ve kalitede kruvasanların bulunabilmesine (ki ben bundan da epey şüpheliyim, çünkü gerçekten AB'den içeride başka
AB'ler söz konusu. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin 2. ve 3. sınıf kategorisinde oluşu raflardaki tüketim mallarının standartlarına da yansıyor) bazı arkadaşlar bayılsa da, onca Anadolu toprağı çiğneyip üzerine bir de Güney Amerika tozu yutunca bu tür uygulamaların vücuda alerji yapması kaçınılmaz oluyor.
Nitekim daha önceki ziyaret ve dinlemelerim sayesinde bu "prensipler düzeninin" son durağımız olan Budapeşte'ye gerçekte ulaşamadığını biliyordum.
Son bir buçuk yılda Türkiye kadar olmasa da buranın "ileri demokrasi"si de epey yol kat etmişti. Nisan 2010'da yapılan son seçimde yaklaşık yüzde 54 oyla iktidar olan Fidesz (Macar Yurttaş Birliği Partisi) ülkede anayasa değişikliğinin paralelinde birçok otoriter uygulamaya imza attı.
Ülkenin tanımını cumhuriyet olmaktan çıkarıp feodal dönem unvanlarıyla donatmayı milliyetçi ve Katolik yönelimli ideolojik çerçevede toplumu biçimlendirmeyi önüne koydu. Kadrolaşma, sosyal hakların alabildiğine tırpanlanması gene iktidarın belli başlı icraatları arasında...
Bu "nadide" politikalara daha sonraki yazılarda yeri geldikçe değinmeye çalışacağım.
Cumhurbaşkanı Pal Schmitt'in istifası
1992'de verdiği doktora tezini çeviri yaptırarak başkalarından (180 sayfası Bulgar bir spor bilimciden, gerisi ise Almanya'dan) aşırdığı ortaya çıkan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt olayın kangrene dönüşmesi üzerine 2 Nisan'da görevinden ayrıldı.
Uzun bir zaman, tezinin intihal olduğu çeşitli kereler ispatlanmasına rağmen partisi Fidesz ona demagojik bir koruma çemberi oluşturmaya çalıştı.
Muhterem bir zamanlar olimpiyatın birinde Macar eskirim milli takımında yer almış, her ne kadar kendisi hep yedek kulübesinde otursa da o yıl Macarlar şampiyon olmuş.
Dünya şampiyonu, sporcu ahlakına sahip olan, Macaristan'ı olimpiyat komitelerinde temsil eden bir kişi böyle şeyler yapmazmış.
Meclisten Fidesz'in oylarıyla seçilmiş olan cumhurbaşkanı sonunda "benim yüzümden milletin bölünmesini görmek istemiyorum" diye koltuğunu bıraktı.
Gerçi böyle istifaya can kurban, ömür boyu iyi bir maaş, ev, araba, iki de sekreter devlet tarafından emrine amade kılındı. Demek ki çalmak da neticede bir sanat.
En son düzenlediği "yandaş" mitingine Polonya'dan Macaristan turu vaadiyle toplayıp getirdiği otobüsler dolusu tek kelime Macarca bilmeyen Polonyalılar topluluğuna, iki saat nutuk atma zahmetine giren başbakan Viktor Orban'sa istifa sonrası "halkımıza yeni cumhurbaşkanını seçer seçmez duyuracağız" buyurdu. (Küçük bir not: Kendinizi rakipsiz sanıp boşa kostaklanmayın, icabında Macaristan da 'yeni bir dünya lideri' yetiştirebilir.)
Şaka bir yana cumhurbaşkanının istifasını Macar toplumu açsından herhangi bir derde merhem olma olasılığı yok.
Bu olanlardan sonra Macaristan'da siyasi vaziyet, asfaltlara atılan yama üstüne yama Budapeşte sokaklarının görüntüsünü andırıyor. İktidarın görünür alternatifinin faşist parti Jobbik'in olduğu bir yerde demokratik muhalefet daha uzun zaman emeklemeye mahkum görünüyor. Diğer yanda ise Parlamento yeni cumhurbaşkanı koltuğu için sağcılardan sağcı beğenme uğrasını sürdürüyor. (AS/HK)