Türkiye’de yok olmanın eşiğine gelen adalet mekanizması, insanların daha üst adalet mekanizmalarından medet ummalarına yol açıyor. Özellikle, adaletin ve hukuk mekanizmalarının siyasetin emellerine alet edilmiş birer araç hükmüne geçtiği bu günlerde, ülkemizdeki bir çok insan çaresizce durumu mutlak adalete havale ederek inancına göre başka bir zaman diliminde ya da dünyada hesaplaşmayı bekliyor. Kimileri ise adaleti bu dünyada yaşamak istiyor ve ulusal hukuk sistemimizde artık bu mümkün olmadığı için uluslararası hukukun duruma el koyacağını ve adaletin en azından bu şekilde tecelli edeceğini umuyor.
Bu bağlamda özellikle sosyal medyada ve kimi köşe yazarlarınca bir süredir tekrar edilen bir dedikodu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, MİT tırları meselesi, IŞİD’in Türkiye üzerinden yaptığı petrol satışları, veya bazı uluslararası finansal suçlar çerçevesinde, suçluluğunun ortaya çıkacağı ve Lahey’de yargılanacağı iddiası. Bunları aynı zamanda BM’nin IŞİD ile ilgili yayınlayacağı raporlara bağlayanlar ve kıyametin asıl o zaman kopacağını da iddia edenler yok değil. Kuşkusuz bunlar birer dedikodu ve iddia. Ancak o kadar çok sık tekrar edildi ki insanlar araştırılması ve sorgulanmasını talep ediyor. Dahası, bendeniz de Türkiye’de işlenen hukuksuzluklardan, yolsuzluklardan ve zulümlerden ne kadar boğulsam dahi, bu iddiaların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini uluslararası hukuk gözüyle teknik bir açıdan açıklığa kavuşturmaya ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Lahey’de yargılanacak iddiası ile ilgili olarak, ilk önce açıklığa kavuşturulması gereken Lahey’de 3 farklı mahkemenin bulunuyor olması. Bunlardan en önemlisi BM’ye bağlı olan Uluslararası Adalet Divanı ve sadece devletler arası olan davalara bakma yetkisi olan bir mahkeme. İkicisi, Daimi Hakemlik Mahkemesi ki uluslararası tahkim davalarına bakar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili bahsedilen Lahey’deki mahkeme ise 2002 yılından beri faaliyet gösteren Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM).
Ömer El-Beşir'in durumu
Peki bu Uluslararası Ceza Mahkemesi bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nı yargılayabilir mi? Eski Yugoslavya Devlet Başkanı Miloseviç ile Liberya Devlet Başkanı Charles Taylor yakın tarihimizden adalete hesap vermiş devlet başkanları olarak sayabileceğimiz örneklerden. Ancak bu iki devlet başkanını yargılayan mahkemeler, uluslararası özel kurulmuş mahkemelerdi ve statüleri UCM’den farklı idi. UCM ise devletler arası imzalanan bir anlaşma ile kurulmuş bir uluslararası ceza mahkemesi. UCM tarafından ise görevdeki bir Devlet Başkanı henüz yargılanmış değil. Ancak 2009 yılından beri Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir için çıkarılmış yakalama emri var. Ancak El-Beşir henüz adalete teslim edilmedi.
UCM'nin yetki alanları
Ömer El-Beşir’in UCM ile hikayesinin detaylarına girmeden önce UCM’nin hangi yetki alanlarına sahip olduğuna bakmakta yarar var. UCM’nin en temel özelliği tamamlayıcılık ilkesi. Yani, ulusal adalet sistemlerinin işle(ye)mediği yerlerde devreye giriyor olması. İşlenen her suç dahi yetki alanında değil. UCM’nin sadece 4 büyük suçla ilgili davalar da yargılama yetkisi var. Bir çeşit çok ağır cezalar mahkemesi. Bu büyük suçlar ise şunlar: Soykırım suçu; insanlığa karşı suçlar; savaş suçları ve saldırı suçu.
Bu suçlardan bir tanesinin dünyanın herhangi bir yerinde işlenmiş olması meselenin UCM önüne taşınması için yeterli değil. Bunun dışında, suçu işleyen kişinin ya da suçun işlendiği ülkenin UCM’nin kurucu anlaşması olan Roma Tüzüğü’ne taraf olması gerekiyor. Şimdi bu temel kurallar çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortalıkta dolaşan dedikodular üzerinden olası bir yargılanma durumunun olup olmadığına bakmak gerekiyor. Bunu yaparken de daha anlaşılabilir olması için durumu hakkında hala geçerli yakalama kararı olan Ömer El-Beşir’in durumu ile karşılaştıralım.
UCM ve Türkiye
İlk olarak Türkiye UCM’ye taraf bir ülke değil. Bu durum Suriye ve Irak için de geçerli. IŞİD üyeleri tarafından Irak ve Suriye’de işlenen savaş suçları ve diğer suçlar ile ilgili geçen sene yaptığı açıklamada UCM savcısı, suçların işlendiği topraklar bazında kendilerinin bir yetkilerinin olamayacağını belirtmişti. Bu durum gösteriyor ki UCM’nin bir Türk vatandaşının Suriye ve Irak topraklarında işlemiş olabileceği suçlar ile ilgili bir yetkisi yok. Kısacası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın UCM tarafından bu kurallar çerçevesinde yargılanma ihtimali yok.
Ancak, UCM’nin yargı yetkisi sadece bununla sınırlı değil. Nitekim, Sudan da UCM’ye taraf olmamasına rağmen Ömer El-Beşir hakkında Sudan topraklarında yaşanan olaylar ile ilgili UCM yakalama kararı çıkartabildi. El-Beşir’in durumunda olduğu gibi, BM Güvenlik Konseyi aldığı bir karar ile dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan olaylar ile ilgili UCM savcısını devreye girmeye davet edebilir. BMGK kararları tüm BM üye ülkeleri için bağlayıcı olduğundan, BMGK mesela Suriye ve Irak’taki işlenen suçlar ile ilgili UCM savcısını bir manada yetkilendirdiği takdirde UCM savcısı bu ülkelerin topraklarında işlenen suçlar ile ilgili yetki sahibi olabilir. Ancak ve ancak bu yolla yetkilendirildikten sonra UCM savcısı bir soruşturma başlatabilir. BMGK 2005 yılında kabul ettiği 1593 sayılı kararı ile Darfur’da yaşananlar ile ilgili UCM’yi yetkilendirmişti ve bu şekilde Ömer El-Beşir hakkında çıkacak yakalama kararının yolu açılabilmişti. Dünya üzerindeki siyasi dengeleri, Türkiye’nin NATO ülkesi olmasını düşündüğümüzde BMGK, Suriye ve Irak’ta işlenen suçlar ile ilgili UCM’yi yetkilendirse bile – ki bu çok düşük bir ihtimal – UCM savcılığından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili bir soruşturma başlatma ihtimalinin olmadığını söyleyebiliriz.
Soruşturma açılsa ve yakalama kararı çıksa bile, bu hemen UCM önüne çıkmak anlamına gelmiyor. Hakkında yakalama kararı olmasına rağmen Ömer El-Beşir henüz UCM önüne çıkarılmış değil. Zira yakalama kararının gerçekleşmesi, UCM’nin kolluk kuvvetleri olmadığına göre, herhangi bir devletin yakalama kararını uygulamaya dökmesi ile mümkün olabilir. Hakkında yakalama kararı çıktığından beri Ömer El-Beşir devlet başkanlığı görevine devam ediyor ve birçok ülkeye gitmiş olmasına rağmen hiçbir ülke tarafından tutuklanmadı ve zaten tutuklanma ihtimalinin olduğu ülkelere de gitmiyor. Burada da uluslararası hukukun tanıdığı dokunulmazlık meselesini ele almamız gerekiyor.
Politik alan
Uluslararası hukuka göre devlet başkanları, başbakanlar ve dışişleri bakanları, başka ülkelerin topraklarındayken mutlak dokunulmazlığa sahipler. Bu kural UCM’nin işlevselliğini azalttığı için, UCM Tüzüğü’nün 27. Maddesi UCM önünde bu dokunulmazlıkların geçersiz olacağını belirtiyor. Ancak, UCM yetkisindeki büyük suçlar ile ilgili kaldırılan bu dokunulmazlıklar, sadece UCM’ye taraf olan ülkeler arasında kaldırılmış durumda. Diğer bir deyişle, eğer bir ülke Ömer El-Beşir ile ilgili yakalama kararını işleme koyar ve El-Beşir’i tutuklar ise Sudan’a karşı bir uluslararası hukuk ihlali yapmış olacak. Çünkü UCM’ye taraf olmayan bir ülkenin devlet başkanının dokunulmazlığını ihlal etmiş olacak. Bu ihtimalin ortaya çıkma olasılığından ötürü, UCM Tüzüğü’nün 98. Maddesi, böyle bir durumda UCM’ye taraf olan ülkelerin yakalama ve tutuklama emrini işleme koymama haklarının saklı olduğunu belirtmiş. Yani UCM üyesi olmayan ülkelerin dokunulmazlığı geçerliliğini korumuş oluyor.
Elbette buradan sonra konu uluslararası hukuk meselesi olmaktan çıkıp politik bir boyut kazanıyor. Ömer El-Beşir’in dokunulmazlığını seve seve çiğneyip UCM’ye teslim edecek birçok ülke var ancak Ömer El-Beşir de hangi ülkeye gidip hangisine gitmeyeceğini gayet iyi biliyor.
Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında iddia edilen suçlar ile ilgili olarak UCM’den ya da BMGK’dan bir aksiyon beklemek teknik açıdan pek akıl karı durmuyor. Bu durumun Erdoğan Cumhurbaşkanı görevinde iken gerçekleşmesi ise hiç mümkün değil. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan yargılanacak ise, şartlar eğer gerçekten var ise, vatana ihanetten dolayı Yüce Divan tarafından yargılanabilir ve bunun için de Meclis’te ¾ çoğunluğa ihtiyaç var. Yani 413 milletvekiline. Bir diğer ifade ile yakın bir tarihte bu ihtimallerin gerçekleşeceğini düşünmek çok optimist bir bakış açısı… (HG/HK)