“Fehmi Tosun, eşi ve çocuklarının gözü önünde gözaltına alınıp götürüldüğünde 35 yaşındaydı. Ondan bir daha haber alınamadı. Bugün çocuklarından üçü de burada bu salonda. Besna ve Ali Tosun, sanık olarak buradalar. Kardeşleri Jiyan da avukatları olarak burada. Babaları kaybedildiğinde 35 yaşındaydı, o günden beri mücadele eden çocukları da bugün 35’e yakın yaşlardalar. Hukuk elbette babalarını geri getiremez fakat burada babaları için adalet arayan bu insanların yargılanması vicdanları yaralıyor…”
Avukat Several Ballıkaya, Cumartesi Anneleri/İnsanları’na Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri iddiasıyla açılan davada bu sözleri söylediğinde salonda çıt çıkmıyordu.
O konuşmasını sürdürürken, olan bitenden ilk kez haberdar oluyormuşsuna merakla dinleyen savcı ve mahkeme heyetine takılıyor gözüm. Hayret içindeler mi yoksa çok iyi bildikleri bir konuyu bilmiyor gibi mi yapıyorlar? Daha beteri hakikaten sabahtan beri salondan anlatılanları ilk kez mi duyuyorlar?
Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 950’nci hafta eyleminde gözaltına alınan 20 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Adalet arama hakları Anayasa Mahkemesi’nce dahi onaylanmış, “Bu insanların eylem yapmalarına engel olamazsanız, bu hak ihlalidir” denilmiş Cumartesi Anneleri’ne açılan davanın kendisi ne kadar saçma ise inanın davada olan bitenler de bir o kadar saçma. Vicdanen anlamsız. Akılla mantıkla alakası yok.
Saçmalık en başta iddianamenin yazılmış, üstüne mahkemece kabul edilmiş olmasıyla başlıyor. Sonrasında, ise minicik bir salonda yapılması inadıyla devam ediyor.
Aldığım duyuma göre, Türkiye’den ve dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda hak savunucusu ve sivil toplum örgütünün izleyeceği bilgisi mahkeme başkanına iletiliyor, “Büyük Salon” talep ediliyor. Mahkeme Başkanı, “20 sanık için büyük salona ihtiyaç yok” diyor.
Sonuç, mahkeme sabahı davanın görüleceği salonun kapısında büyük bir izdiham. Bu sefer kendisi kızmaya başlıyor, “Sanıkları göremiyorum” diyor önce sonra “duyamıyorum” diyor. Avukatlar büyük salon talebini yineliyor. Bu kez kabul ediyor. Salondan çıkmadan önce Cumartesi Annesi Hanife Yıldız’ın sesini duyuyoruz: “Hadi bizi yargılamaya utanmadınız bu kadar salonda bu yabancı konukları almaya da utanmadınız mı?”
Büyük salona geçiyoruz. Çevirmenler, harıl harıl çeviri yapıyor, şaşkınlık içinde dinliyorlar. Avukatlardan biri, "Beyoğlu Kaymakamlığı AYM kararının ardından Cumartesi Anneleri’ne müdahale edemez, meydana yasak koyamaz, asıl suçu kaymakamlık işliyor” diyor.
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, kayıpların avukatı olarak davada bu kez. Yanında, Fehmi Tosun’un avukat kızı Jiyan Tosun oturuyor. Onlar konuştukça salon sessizleşiyor, hukuken sanık konumunda orada olan bu ülkenin en meşru adalet taleplerini dillendiren Cumartesi Anneleri’ni dinliyoruz.
10’a yakın hak savunucusu Cumartesi Annesi / İnsanı konuşuyor davada. Hemen hepsi sevdiklerinin nasıl kaybedildiğini anlatıyor.
İkbal Eren Yarıcı, “1980’de gözaltına alınıp kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşiyim. Hayrettin Eren’e ne olduğunu anlatmazsam bu ifade eksik kalır” diyor. Ali Ocak, “1995’ten bu yana hakikatleri dillendirmeye çalışıyoruz. Bizim burada olmamızı sağlayanlar bu coğrafyada hakikati dillendirmeye de karşı” diye devam ediyor.
Fehmi Tosun’un oğlu Ali Tosun savunma yapıyor, “Bu kadar adaletsizlik içinde ayrıca adaletsizliğe maruz kaldık. Bu ülke koşullarında adalet isteyenler başka hukuksuzluklara da maruz kalıyoruz” diyor.
Cumartesi İnsanı Hasan Karakoç, “Ben 15 Şubat 1995 yılında gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un kardeşiyim. Yargılanmama neden olan Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray'daki kayıplar mücadelesinin 950. buluşmasına katılmak istememdir” diye özetliyor.
Hak savunucusu ve mücadelenin en yakın tanığı Leman Yurtsever "O günden bugüne değişen bir şey yok. Hep biz yargılandık bir tane bile polis yargılanmadı” diyor tek cümle ile sadece Cumartesi Anneleri’ne yaşatılanları değil memleketin halini de özetliyor.
"Ne oldu da bu dava açıldı?"
Hak savunucusu Mukaddes Şamiloğlu, “Emniyet amiri bizimle özel görüşme yapmak için polis otosuna sürükledi. Bu araçla üç hastane gezdirildik. Bu soruşturmayı açan savcı Erol Çelik, daha önce hakkımızda takipsizlik kararı verirken ne oldu da 950’nci hafta buluşmamızla ilgili dava açtı?” diye soruyor. Muhtemelen bu duruşmanın hakimleri de bilmiyor.
“Adalet talebimiz hep karşılıksız kaldı”
Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, mahkeme heyetinin gözlerine baka baka şu noktaya vurgu yapıyor:
“27 Mayıs 1995 günü Galatasaray Meydanı'nda oturmaya başladık. On yıllardır biz kayıp yakınlarının sevdiklerimizle ilgili hakikate ulaşma, onların en azından bir mezarı olması ve adalet taleplerimiz hep karşılıksız bırakıldı.”
Sanki duruşma salonunda değiliz de İstiklal Caddesi’nin ortasında Galatasaray Meydanı’ndayız, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın, adalet yerini bulsun. Kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Kayıplarımızla buluşma noktası Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz” sesini duyuyoruz aslında her bir savunmada.
Hatta, Galatasaray Meydanı’nda kendilerini dinleyen Cumartesi Anneleri/İnsanları’nı takip eden gazetecilere “Burada ne oluyor?” diye soran turistlerin yerini bu kez şaşkınla dinleyen mahkeme heyeti ve savcı almış durumda.
Duruşma bitiyor, adliyeden çıkmadan basının talebi üzerine bir fotoğraf çektirmek istiyor hak savunucuları, gören de adliye işgal ediliyor sanacak koşa koşa güvenlik görevlileri geliyor. Atar topar çıkılıyor adliyeden.
Hak savunucuları “kayıplarla buluşma mekanı Galatasaray Meydanı’nda buluşmak üzere” adliyeden ayrılıyor.
Bir sonraki duruşma, 7 Haziran’da.
Ne olmuştu?
Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın Galatasaray Meydanı’nda 700. hafta yapmak istediği eylemi yasakladı.
Beyoğlu’ndaki Galatasaray Meydanı’na çıkan kayıp yakınlarına polis müdahalesi oldu, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Meydana çıkan tüm yollar polis bariyerleri ile kapatıldı.
Kayıp yakınları, yasaklama kararını Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. Yüksek mahkeme, kayıp yakınlarının eylemlerinin yasaklanmasına ihlal kararı verdi. AYM kararının ardından 10 Haziran 2023’te 950’inci hafta açıklaması için Galatasaray Meydanı’na çıkan kayıp yakınları yeniden gözaltına alındı.
Gözaltına alınanların arasında kayıp yakınları, İnsan Hakları Derneği yönetici ve üyelerinin de olduğu 20 kişi hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten ceza davası açıldı. Dava kapsamında aralarında insan hakları savunucularının da olduğu 20 kişi yargılanıyor.
(EMK)