5 Nisan 2012 Perşembe günü saat 10.00 sularında Adana Valiliği’nin talimatıyla çevik kuvvet polisi, TOMA aracı ve onlarca sivil polisten oluşan kolluk güçleri Çukurova Üniversitesi'ne (ÇÜ) tahsis edilmiş araziye girdi. Arazi Ziraat Fakültesi tarafından “Narenciye Araştırma ve Gen Bahçesi” olarak kullanılıyordu ve örneği dünyada da nadir olan bir alandı.
Kolluk güçlerinin araziye girişi söz konusu “Gen Bahçesi”nin Adana Bilim ve Teknolojisi Üniversitesi’ne tahsis edilmesiydi.
Ç.Ü Rektör Prof. Dr. Alper Akınoğlu’nun ve olaydan haberdar olup gelen üniversite öğretim üyesi, öğrenci ve çalışanların alana gelmesine ve yapılanın yasalara aykırı olduğunu belirtmelerine karşın Çevik Kuvvet Müdürü’nün emriyle zor kullanılarak ve çoğumuz darp edilmek suretiyle iş makineleri Gen Bahçesine sokuldu. Toprak ve gen miras ve değerleri yok sayıldı; bunun ötesinde hukuk devleti ve yetişmiş üniversite mensupları da yok sayıldı.
Üniversite arazisi neden yapılaşmaya uygun değil
Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'ne verilmek istenen arazi birinci sınıf mutlak tarım arazisi olup, üzerinde yerleşim yerinin açılması 5403 sayılı Toprak Koruma Yasası’na tabidir.
İlgili yasa gereğince söz konusu mutlak tarım arazisi alternatifi olduğu sürece amaç dışı yerleşime açılamaz. Ve herhangi bir işlem yapılabilmesi için Toprak Koruma Kurulu kararı aranır.
Eğer yeni üniversite için arazi aranıyorsa başta Karaisalı yönü ve Organize Sanayi bölgeleri olmak üzere çok fazla alternatiflerin olabileceği, tarıma uygun olmayan Adana şehrinin ve yeni üniversitenin gelişmesine uygun arazi alternatiflerinin araştırılması gerekir.
Alanda ne kadar narenciye genetik materyali bulunuyor
Türkiye’deki narenciye üretiminin yüzde 75’i Çukurova bölgesinde sağlanıyor. Çukurova Üniversitesi’nin 1976’da 1100 dekar alan üzerine kurduğu Gen Bahçesi’nde 903 farklı narenciye çeşidi 13 Avokado ve 17 Pikan cevizi geni bulunuyor. Dünyada narenciye konusunda sayılı gen bahçelerinden birisine yeni bir üniversite yerleşkesinin açılmasının ne yeni üniversiteye, ne bölgemize ne de ülkemize yararı olacaktır.
Yeni üniversiteye değil, yer seçimine karşıyız
Çukurova Üniversitesi öğretim üyeleri olarak Adana Bilim ve Teknolojisi Üniversitesi’nin Adana’nın başta sanayisi olmak üzere diğer tüm sektöre katkısının olacağını düşünüyoruz. Yeni üniversiteye taraf olduğumuzu ancak, yer olarak seçilen alanın birinci sınıf sulu ve mutlak tarım arazisi olması nedeniyle itiraz ettiğimiz belirtik. Bugün kamuoyuna yansıyan iki üniversitenin karşı karşıya gelmesi yeni üniversitenin imajına olumsuz etki yapacaktır. Bu durumu da hiç arzu etmiyoruz
Rektör izin vermediği halde polis kampüse girdi
Adana Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Erhan Yıldırım Bey’e yasal olarak polisin rektörün talebi olmadan özerk üniversiteye giremeyeceklerini ve araştırma materyaline dokunamayacaklarını belirttik. Aynı zamanda yasalara saygılı olduğumuzu, üniversite arazileri konusunda daha önce “Pamuk Araştırma Merkezi ve Zeytin Gen Bahçesi” konusunda benzer durumlar yaşandığını, ilgili toprak yasası gereğince söz konusu “Narenciye Gen Bahçesinin” ve bulunduğu arazinin mutlak sulu tarım toprağı olduğunu ve tarım bilimcileri olarak arazinin amaç dışı kullanımına karşı olduğumuzu belirttik.
Ancak güvenlik kuvvetleri TOMA aracı, akrep ve onlarca sivil polis, gaz tüpleri dahil her türlü duruma hazırlıklı geldiklerine tanıklık ettik. Nihayet basına da yansıdığı gibi 05.04 2012 tarihinde Adana Valiliği’nin emriyle Adana Çevik Kuvvetlerine mensup çok sayıda çevik kuvvet polisi Çukurova Üniversitesi tarafından halen bilimsel araştırma amacı ile kullanılan nadir bir koleksiyon oluşturan Ziraat Fakültesi “Narenciye Araştırma ve Gen Bahçesi” alanına itirazlarımıza rağmen araziye girerek sondaj çalışmasına başladı.
Pamuk Araştırma Alanı örneği önümüzde
Daha önce Pamuk Araştırma Alanı’nda kazanılan mahkeme kararına rağmen ülkemizin kaynakları ile yapılan hastanenin yıkılsa dahi alanın eskisi gibi tarıma dönüşemeyeceğini bildiğimiz için durumu polise ve yeni üniversitenin sekreterine anlatmaya çalıştık. Toprağa kazma vurulduktan sonra o arazinin bitkisel üretim için yeniden kullanılamaz hale geleceğini düşünerek olayın yargıya taşındığını ve mahkeme sonuçlanana kadar bu tür fiili durumlardan kaçınılması gerektiğini belirtmeye çalıştık.
Başta emniyet yetkilileri olarak görevlerinin fiili durum yaratmak değil hukuku korumak olduğunu belirtik. Bilim insanları olarak bizlere karşı zor kullanılmasının yasal olmadığını belirtik. Ancak polis önceden hazırlandırılarak alana gönderildiği rektör dahi biç kimsenin sözü dinlenmedi. Yine basına yansıdığı kadarı ile “Profesörü gelse fark etmez” anlayışı ile polisler tarafından hak ve hukuk hiçe sayılarak alan girildi.
Rektör Prof. Dr. Alper Akınoğlu’nun hazır bulunduğu arazide bu haksız girişimden haberdar olup gelen üniversite öğretim üyesi, öğrencisi, ZMO Adana Şubesi yöneticileri, mezunları ve üniversite çalışanlarının yapılanın yasalara aykırı olduğunu belirtmelerine karşın çevik kuvvet müdürünün emri ile zor kullanılarak çoğumuz darp edildi.
Toprakların ve bitki genetik materyalinin insanlık için önemli olduğunu anlatan öğretim üyelerinin bu insani tavrına karşın öğrencilerimizin gözü önünde polis tarafından darp edilişimizi kabul edemeyiz.
Hak talebi kutsaldır, asıl güç vicdanda yatar
Polisin görevi herhangi bir taşkınlığı kırma dökme olayını engellemektir. İtilaflı bir konuda bir tarafın lehinde davranması polisten beklenmemektedir. Her insanın yanlış gördüğü uygulamaya haksızlığa karşı çıkma hakkı vardır. Bu aynı zamanda anayasal bir haktır. Hatta bu tür bir hak talebinde bulunan insanı koruma da öncelikle polisin görevidir. Yetkililerin bu konuda biraz daha duyarlı olması gerekir.
Polisin şiddetine rağmen hiçbir hocamız ve öğrencilerimiz polise karşı koymamıştır. Öğrencilerimize güvenlik görevlilerinin emir alan memurlar olduğunu belirterek taşkınlıklardan uzak durmaları ve karşı koymamaları gerektiğini telkin etik. Her fırsatta yasalara saygılı olduğumuzu, üniversiteye polisin rektörün talebi olmadan giremeyeceğini, öğretim üyelerinin en doğal hakkı olan çalışma alanını korumak için gösterdikleri tepkisinin doğal karşılanması gerektiğini belirtik.
Adana Valisine ve Emniyet Müdüründen ricam polisin en haklı taleplere karşı güç kullanımında doğal tepkilere tahammüllere ve reflekslerini dikkate almasını ve üniversitelere karşı daha nazik davranmasıdır. Asıl
Üniversitelerin görevi bilimine sahip çıkmaktır
Üniversitelerin tarihsel misyonu toplum yararına çalışmaktır. Bilimsel sorumlukları gereği çalışma materyalleri olan arazisini, genetik materyallerini sonuna kadar korurlar. Bizler de bugün, insanlığın gıda kaynağı olan topraklarımızı insanlık yararına amaç dışı kullanımına karşı talebimizi dile getirdik. Bu görev omuzlarımızdaki en ulvi görevdir. Doğanın önemini bilen, anlayan ve insanlığın gıdalarının dolaylı yollardan topraktan geldiğini bilen herkes toprağın amaç dışı kullanımına destek çıkmaz.
Üniversitenin geleceğinden hepimiz sorumluyuz
Üniversitemizin fiziki varlığı ve bilimsel başarısı ile bir bütün olarak önce yetkililerin sonrada hepimizin sorumluluğundadır. Hepimizi omuzlarındaki bu sorumluluğu doğa yararına gelecekteki insanların besin kaynağı için taraf olmak zorundayız. Bu konuda “bir şey yapamayız ne yapalım işbirliği yapalım ve bundan bir şeyler koparalım” gibi bilimin ve bilim insanı doğasında olmayan güce tapmayı kabullenemeyiz. Bilim kişileri olarak bilimin bize verdiği bilimsel yönteme uygun bir yok geliştirip demokratik yollarda taleplerimiz iletmek zorundayız. Öğretim üyeleri her türlü otoritenin etkisinde uzak ülkesinin başarısı için çalışan kişiler olarak şiddete ve adaletsizliğe karşı hak bildikleri bilim yolunda çalışmak zorundadırlar.
Toplumu bilgilendirmek zorundayız
Yetkililerinde bizim bilimsel olarak toprağa genetik materyale sahip çıkışımızı anlamamış olabilir ancak üniversitelilik bilinci olanlar için bu doğal tepki son derece makbul ve dünyanın her ülkesinde bu hak savunulur.
Üniversiteler doğal olarak kendi çalıştıkları bitki materyallerini, topraklarını, laboratuarlarını ve genetik kaynaklarını korumakla yükümlüdürler. Bir öğretim üyesi kendi çalıştığı bitki materyali, toprağının açık laboratuarı elinden alınmasına sessiz kalamaz. Hatta üniversiteler, öğretim üyeleri ve öğrenciler kendi çalışma alanlarını savunmuyorsa orada bir sorun var demektir. Bilim insanları olarak açık araştırma laboratuarımızı, yetkililerin bilimsel olarak yeterince algılamadıkları bu durumun yanlışlığını kalemimizle anlatacağız. Anlatmak zorundayız da. Her ortamda yetkililerin yanlışta ısrar edilmesine karşı da sabırla anlatacağız.
Eğer bu yanlışı her şeye rağmen anlatamasak bundan sonra ne öğrencilerimize, hocamıza veya yarın bilim insanı olacak bir başka başka arkadaşımıza, araştırmanın, araştırma alanlarının, gen kaynaklarının, tarım topraklarının önemini anlatamayız ve bilimsel araştırmada inandırıcı olamayız.
Yaşananlardan edindiğimiz izlenim
Kamuoyunun 2005 yılında bu yana bilgisi çerçevesinde gelişen Belediye ve Valiliğin üniversite arazilerinin bir bölümünü ellerindeki yetkiye dayanarak kamunun başka kurumları olan hastane, okul ve başka bir üniversitelere verilmesi girişimi artık üniversiteyi daha ciddi tutum almaya zorladığını gösteriyor.
En son polisin üniversitede öğretim üyelerine hiçbir gerekçe ve haklılık yok iken müdahale etmesi bir bütün olarak üniversitenin bütün bileşenleri, rektörlük, dekanlar, önümüzdeki dönemde yönetime talip olan rektör adayları başta olmak üzere diğer bileşenler konuyu bir bütün olarak ele alması kaçınılmaz görülüyor.
* Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü öğretim üyesi.