Barış herkesi güçlendirir. Barış herkese iyi gelir.
Kürt Meselesi’ne ilişkin mevcut sürecin başlamasına vesile olan MHP lideri Devlet Bahçeli- DEM Parti eş genel başkanı Tuncer Bakırhan ve milletvekilleri tokalaşmasının üzerinden 1 yıl geçti.
2013-2015 dönemindeki çözüm sürecinin çökmesinin ardından yaşanan çatışmalı dönem ağır insan hakları ihlallerine yol açmıştı. Bireysel ve kolektif insan hakları ihlal etmişti.
Özünde bir insan hakları ve demokrasi konusu olan Kürt Meselesine yönelik hak değil güvenlik temelli yaklaşımın amaçları arasında başta insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar, sendikacılar, akademisyenler olmak üzere toplumun genelini susturmak da vardı. Bir diğer amaç ise şiddet uyguladığı kişilerin hem yaşadıkları acılarının hem de kendilerinin görünmez kılınmasıydı.
Uygulanan şiddet politikası ayrıca insanların yaşamın siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel alanlarına aktif katılımını önleyerek onları fikir belirten, karar alma süreçlerine katılan ve eyleyen kişiler olmak yerine edilgen, karar alma süreçlerine katılmayan bireylere dönüştürmeyi de hedefliyordu.
Çatışma ortamı ve (örneğin, anadilinde eğitim hakkı, ifade özgürlüğü, yaşam hakkı, toplantı gösteri özgürlüğü vb. alanlarda) yol açtığı insan hakları ihlalleri hakkın sahibi kişiyi hem bu alanda çalışan aktivistleri, hak savunucuları etkileyerek, güçsüz kılar. Esasen, bu etki ve güçsüz kılma olgusu toplumun tamamı için geçerlidir.
Bu nedenle, siyasetçiler arasındaki tokalaşma toplumda umutları yükseltti. Tokalaşmanın ardından yaşanan süreçte Kürt Meselesinin barışçıl yöntemlerle çözümüne dair bizleri umutlandıran gelişmeler yaşandı: Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, PKK’nin 12 Mayıs tarihli kendisini fesih kararı, 11 Temmuz tarihli Süleymaniye’deki Casene Mağarasındaki silah yıkma töreni ve 5 Ağustos’ta TBMM çatısı altında bu konuya özgü Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun kurulması.
Ayrıca, Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz’daki görüntülü mesajı da bu süreçteki bir diğer önemli gelişmeydi.
Tüm bu gelişmelere ve umutlarımızı diri tutmamıza karşın hala barışın nasıl toplumsallaştırılacağı ve sürecin kalıcı barışa nasıl evriltileceği konusunda zihinlerde sorular var. İnsan hakları savunucuları olarak bizler de bu sorular üzerine kafa yoruyoruz. Bir araya geldiğimizde bu soruları birbirimize soruyoruz, görüş alışverişinde bulunuyoruz.
Toplumsallaştırma
Diğer tüm konularda olduğu gibi Kürt Meselesi’nin barışçıl çözümünün toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenmesi, desteklenmesi elzem. Barışın toplumsallaşması ile sürecin yürütülmesine dair politikalar ve yöntemler arasında doğrudan ve sıkı bir ilişki mevcut.
Yürütülen çözüm sürecine dair toplumsal desteği arttırmak toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik vb. alanlardaki standartların yükseltilmesi ile mümkün. Örneğin, Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu gibi muhalifleri susturmaya yönelik mevzuatta yapılacak değişikliklerle ifade özgürlüğü korunabilir. Böylelikle, sürece dair hem yurttaşlar hem de bu alanda çalışma yürütenler görüşlerini ifade ettiği için sorun yaşamayacağını bilir. Özcesi, Meclisin çıkaracağı yasaların hak temelli olması gerekir.
Sürecin ilerlemesi ile demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan hakları standartlarının gelişmesi paralel gitmesi önemlidir.
Kalıcı kılma
Öncelikle, barışa giden yoldaki bu sürecin sahiplenilmesi gerekiyor. Sürece dair siyasi iradenin sağlam olması süreçteki olası aksaklıkları aşmanın çözüm anahtarlarından birisi.
Toplumun her türlü sorununa çözüm bulmaya aday olan siyasetin Kürt Meselesi gibi köklü bir meselede irade göstermesi hem misyonuna uygun hem de sürecin sahiplenilmesi, toplumsallaşması açısından elzem. Örneğin, SAMER Genel Koordinatörü Yüksel Genç’in Meclis Komisyona davet edilmesine yönelik İyi Parti Milletvekili Turan Çömez’in eleştiriyi aşan sözleri sürecin siyasi iradesinin zayıflatılmasına yöneliktir. Dolayısıyla, Yüksel Genç veya komisyona katıldığı, barışa dair sözünü söylediği için bir kişinin, kurumun yaşadıkları karşısında tutum olmak da çözüm sürecine dair siyasi iradeyi güçlendirmeye yöneliktir.
Barışın kalıcılaşmasına katkı sağlayacak bir diğer husus ise çatışmalı dönemin politikalarından ve uygulamalarından vazgeçilmesidir. Siyasetçilerin tutuklanması, belediyelere kayyım atanması, basın özgürlüğüne yönelik saldırılar son bulmalıdır. OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar ve yol açtıkları ihlaller de bu süreçte ele alınması gereken önemli meseleler arasında duruyor.
Bir yandan geçmişin sorunlu ve ihlallere yol açan uygulamaların son verilirken diğer yandan da hakkın kullanım alanını genişletecek politikalar izlenmelidir. Örneğin, anadilinde kamusal hizmetler için gerekli bütçe ayrılmalı, yeterli personel istihdam edilmeli ve gerekli alt yapı hazırlanmalıdır.
Siyasi irade ile desteklenerek hazırlanan yasaların içeriği kadar hazırlanma biçimi de barışın kalıcılaşmasına katkı sunacak biçimde kapsayıcı, katılımcı ve şeffaf olmalıdır.
Dönüştürücü aktör
Barışı düşleyen, barışa dair sözü olan herkesin daha fazla çaba sarf etmesi gereken bir dönemdeyiz. Dönüştürücü gücümüzü kullanmalıyız.
Maalesef, dünyanın farklı yerlerindeki örneklerin de gösterdiği üzere çatışmanın bitip ya da bittiğine dair siyasi irade beyan edilmesi ile çözüm gerçekleşmesine kadar ki dönem gerçekten zorlu. Kimi örneklerde sürecin başlamasına rağmen çatışmalar, operasyonlar devam ettiği için hak ihlalleri riski de devam ediyor. Bu riskleri dikkate alarak, kalıcı barışı inşa etmek için durmaksızın mücadele etmeliyiz.
İnsan hakları savunucuları olarak bu süreçte toplumun her kesimi gibi bizim de üzerimize düşen sorumluluklarımız olduğunun farkındayız. Gücümüz yettiğince sürece katılıyoruz.
İHD olarak sürecin aktif bir öznesi olması için çabamız sürüyor. Her toplantımızda barış ana gündem maddelerimizden birisi. Ayrıca, bu konuda kamuoyuna açık düzenlediğimiz etkinlikler, sürece dair yaptığımız açıklamalar, hazırladığımız raporlar mevcut. Son olarak, 26 Eylül’de Kürt Meselesinin Çözümüne Dair Yasal Değişiklik Önerileri başlıklı çalışmamızı hazırladık.
Bu çalışmamız da diğer çalışmalarımız da temel bir noktaya dayanıyor: Amasız, fakatsız barış hemen şimdi.
Eyleyen olmak
Üzerinden geçen 1 yılın ardından tokalaşma ve devamındaki gelişmeler iyi ki yaşandı. Dileğimiz en kısa sürede iyi ki süreç yürütüldü ve barış inşa edildi diyebilmek. Tabi ki, bu dileğimizin kendiliğinden gerçekleşmeyeceğinin farkındayız. Dileğimizi gerçekleştirmek için daha fazla çaba sarf etmeliyiz.
Barış, eşitlik, demokrasi ve insan hakları mücadelesi yürütenler olarak dönüştürücü aktör olabilmemiz gerekiyor. Sürece dahil olmamız, sözümüzü kurmamız barışın kalıcılaşmasına katkı sunar.
Sürecin izleyeni değil eyleyeni olmalıyız.
(Oİ/EMK)
Not: 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü vesilesiyle hayvan haklarının insan hakları mücadelemizin önemli bir alanı olduğunu ve bu konuda hala yapılacak çok işimiz olduğunu belirteyim.









