6 Mayıs pazar günü Fransızlar cumhurbaşkanlarını seçecekler. François Hollande mı, Nicolas Sarkozy mi?
Seçimlere iki gün var ve terazinin kefesi, aradaki fark azalsa bile, Hollande'dan yana ağır basıyor. Yüzde 52,5'a yüzde 47,5.
Birinci turda Sol Cephe'nin adayı Jean-Luc Melechon'a oy veren seçmenlerin yüzde 77'si, merkezcilerin yüzde 35'i ve Marine Le Pen yandaşlarının yüzde 19'u ikinci turda Hollande'a oy vereceklerini belirtiyorlar.
Nicolas Sarkozy'i ise aşırı sağın oylarının yüzde 50'sini, merkezcilerin oylarının yüzde 39'unu ve Melenchon'un oylarının yüzde 9'unu topluyor. Seçmenlerin yüzde 19'u ise görüş belirtmiyor.
İki turlu seçimin doğal sonucu, ikinci turda sağ ve sol kamplaşmanı yaşanıyor. İş ortadaki seçmenin, "yüzde 2 ile 4" oranındaki seçmenin oyuna kalıyor. Bu pazar günü de seçim yüzde 52'ye yüzde 48 bitecek.
Seçimlerden sonra ne olacak...
Seçim kampanyası iki önemli değişime neden oldu. Birincisi aşırı sağın giderek meşrulaşması. İkincisi Avrupa Birliği'nin olumlu anlamda, çözüm aracı olarak tartışmanın merkezine yerleşmesi.
Aşırı sağın meşrulaşma süreci özellikle beş yıllık Sarkozy iktidarı döneminde hızlandı. Bir yandan Marine Le Pen'in Ulusal Cephe'nin başına geçerek hareketi "modernleştirmesi", öte yandan Sarkozy'nin uyguladığı seçim strateji bu meşrulaşma sürecine ivme kazandırdı. Fransa'da aşırı sağ, İkinci Dünya Savaşı'nda işgalci Nazi güçleriyle işbirliği yaptığı için lanetlenmişti. Klasik sağ ise De Gaulle'un etrafında merkeze daha yakın ve soldan çok uzakta değildi. Anti-liberal ve anti-Amerikancıydı. Aşırı sağdan çok sola yakındı.
Bu durum Sarkozy'inin cumhurbaşkanlığı ile sona erdi. Aşırı-ırkçı sağ Fransa'da üçüncü politik güç haline geldi. Sarkozy "komplekslerimizden kurtulalım" söylemiyle aşırı sağın fikirlerini kopya ederek bu geleneği bitirdi. Fransız sağı ile aşırı sağ arasında yıkılmış olan köprüleri yeniden inşa etti. Sonuç olarak, bugün, artık, sağ seçmenin yüzde 54'ü aşırı sağla ittifak yapılmasının onaylıyor.
Bu yeni durumun ilk sonuçlarını Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir ay sonra, Haziran'da yapılacak milletvekilleri seçimleri sırasında göreceğiz. Aşırı sağın bugünkü oy oranını koruması halinde 300'ı aşkın seçim bölgesinde ikinci tura kalma olasılığı var. Bugüne kadar sağ, ikinci tura kalan aşırı sağın adayını desteklemeyi sistematik olarak reddetmişti. Sağ, bundan böyle sola kaptırmaktansa, pazarlıkla paylaşma politikasını benimseyebilir. İlk seçimlerde yoğun bir şekilde olmasa bile, gelecek seçimler böyle bir eğilime gebe görünüyor.
Sarkozy sonrası sağın yeniden yapılanma sürecine gireceği de gözönüne alınırsa durum daha da karmaşıklaşıyor. Marine Le Pen tuzağa yatmış bekliyor sağa damgasını vurabilmek için. Bu durumda solun, sağ ile aşırı sağ arasında sürekli bir ittifak oluşmasını engellemek gibi bir sorunla da karşı kalacağı düşünülebilir.
Solda ittifak arayışları
Aşırı sağın üçüncü siyasi güç haline gelmesi solda da dengeleri değiştirdi. Milletvekili seçimlerinde daha birinci turda elenme endişesi -bazı yerlerde ikinci tura sol aday çıkamayabilir- şimdiden ittifak arayışlarına neden oluyor.
Sol Cephe, seçimlerde aldığı yüzde 11'lik oyun verdiği güvenle, sosyalistlerle bu sorunları tartışmaya açtı. Yeşiller Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce sosyalistlerle pazarlıklarını bitirmişlerdi. Hollande'ın, kampanya sırasındaki açık ve kesin tavrı da ortak çalışmaları kolaylaştıracak düzeyde.
Avrupa Birliği sorunların çözümünün aracı
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin pek beklenmeyen ikinci sonucu ise Avrupa'nın çözüm arayışı tartışmalarının merkezine yerleşmesi oldu.
İlk kez Cumhurbaşkanlığı gibi ulusal plandaki bir seçimde, karşılaşılan sorunların çözümleri ulusal planda değil Avrupa politikaları içinde ele alındı.
Her şey Hollande'ın Alman Başbakanı Merkel ile Sarkozy'nin öncülüğünü yaptıkları son "istikrar" programını yeniden tartışmaya açacağını açıklamasıyla başladı.
François Hollande "mali disiplin" politikalarına "ekonomiyi canlandırma" maddesinin eklenmesini şart koştu.
Bu açıklama önce yadırgandı, alay konusu oldu ama kısa süre içinde Avrupa'da, hem sağda, hem de solda yankı ve taraftar buldu. Böylece gelecekte uygulanabilecek yeni Avrupa politikalarının ilk adımları bu seçimlerde atılmış oldu. Fransa'dan sonra Yunanistan, Hollanda ve Almanya'da yapılacak seçimlerinin bu süreci hızlandırması beklenebilir. Liberaller ile sosyal demokratlar arasında yeni bir denge oluşturulabilir.
Aşırı sağla nasıl başa çıkılacak
Avrupa'nın işi zor. Avrupa'nın, Rönesans'tan bu yana süren 500 yıllık hakimiyeti bitiyor. Son 50 yılı ABD ile ortak, dünyayı ekonomik, sosyal ve politik olarak yöneten, hükmeden Avrupa artık kendini çaresiz hissediyor.
Asya-Çin, Latin Amerika ve hatta değişim içine giren Arap dünyası karşısında ne yapacağını bilemez durumda. Uluslararası planda gücünü kaybettiği gibi, yeni oluşmakta olan dünyaya nasıl ayak uyduracağını da bilemiyor. İş gücünü kaybediyor. Üretim kapasitesi azalıyor. Sosyal haklar kısıtlanıyor.
Avrupa bir kimlik krizi içine yuvarlanıyor. Her yerde milliyetçi-içe kapanmacı eğilimlerin güçlendiğini görüyoruz. Birçok ülkede imajını yenilemiş aşırı-ırkçı sağın iktidara geldiğini veya iktidar ortağı olduğunu görüyoruz.
Avrupa ülkelerinin, tek tek, dünyadaki bu değişimin karşısında ayakta durabilmeleri imkansız. İçe kapanmanın çözüm olmadığı görülüyor buna rağmen çaresizlik içe kapanmaya sürüklüyor insanları. Bu nedenle Fransa seçimlerinde ortaya çıkan, çözümü Avrupa düzeyinde uygulanacak politikalarda arayan bu anlayış önemli. (MSŞ/HK)