Ekip, olay yerine gidip haber ve röportajları yapıyor ve Londraya döndüğünde BBC ekranlarından o korkunç manzaralar dünya kamuoyuna sunulunca bir dizi dayanışma ve yardım kampanyaları başlıyor.
İngiliz pop müzik şarkıcısı, aynı zamanda Pink Floydun The Wall filminin başkahramanı Pinkyyi canlandıran Bob Geldof, Wembley stadında Live Aid (TVde Naklen Yardım) adlı muhteşem bir dayanışma konseri düzenlemişti.
Bob Geldofun I dont like mondays(Pazartesileri Sevmem) adlı çok hoş bir o kadar da dramatik bir şarkısı vardır. Londrada başlayıp sonra New Yorkta devam eden ve yaklaşık 6 saat süren bu televizüel bilgilendirme, seferber etme ve dayanışma gösterisini izleyen Waters, o akşam sözlerini ve müziğini yazdığı şarkıda, tribünlerde çakan çakmakların birer umut meşalesi olduğunu belirtip, Savaş ağalarının elinden/Alıyoruz kılıçlarını/Barış ve dostluk için... diyordu.
Televizyon gerçekten bazen önemli ve değerli bir kitlesel iletim aracı haline gelebiliyor. Kamu yararına kullanıldığında ve yaygınlaştırılan, taşınan ideoloji barışı, dayanışmayı teşvik ettiği zaman. Ki bu tür durumlar son yıllarda pek nadir...
Medyatik gerçek çoğu zaman hakiki gerçeğin önüne geçtiği için, artık neredeyse hakiki gerçeği sunmak, yaymak için bile medyatik gerçeğe ihtiyaç hissediliyor. Mesela, aslında Etyopyadaki açlık trajedisi sadece o günün sorunu değildi, aylardır hatta yıllardır açtı orada insanlar.
Ama kimsenin umurumda değildi bu durum ya da sadece çok küçük bir grup haberdardı olup bitenden. Roger Waters, bir başka şarkısında, Watching TVde (Televizyon İzlemek), bu durumu çok güzel betimler: Pekinde Tiananmen Meydanındaki öğrencilerin demokrasi ve özgürlük gösterileri sırasında bir öğrenci kız polis tarafından vurularak öldürülür. Watersın bu cinayet üzerine yazdığı şarkıda, öldürülen kızın bütün eski demokrasi şehitlerinden farklı olduğunu söyler, çünkü naklen yayın sırasında öldürülmüştü der.
Toplumsal dayanışma
Cemaat, hayır için de olsa yardım ve dayanışma hissiyatı güçlü olan İngiliz toplumunun özellikle de gençlerin binlerce kilometre uzaktaki açlar için, televizyon aracılığı ve sayesinde de olsa seferber olması, duyarlılık göstermesi Watersı etkilemiş ve Hava dönüyor şarkısını yazmasını sağlamıştı.
Aynı dönemde, Thatcherin vahşi liberalizmine karşı işlerini korumak isteyen maden işçilerinin grevi sırasında da, Londrada her köşebaşında grevciler için para, yiyecek, giyecek toplayan lise ya da üniversite öğrencilerinin tutumuna tanık olmuş birisi olarak, İngiliz toplumunun bu tutumunu takdir etmemek mümkün değil.
Büyük bir ihtimalle aynı gençler, bu kez anne-babaları ve arkadaşlarıyla belki de çocuklarıyla birlikte 2003ün Ocak ve Şubat aylarında Londra sokaklarına dökülerek Washington ve Londranın Iraka savaş hazırlıklarına kitlesel olarak karşı çıkmıştı.
Savaş Karşıtlarının Başarısı
İşte bugün, Londradan Yeni Delhiye, Istanbuldan Limaya hatta ABden Rusyaya kadar dünyanın dört bir yanındaki barış yanlıları o mücadelenin semerelerini almaya başlıyor. Bush-Blair ikilisinin yalanları bir bir ortalığa saçılırken, Amerikan yaygın medyasında Bushun azli tartışılıyor.
Muhalefetteki Amerikancı Muhafazakar Parti nedeniyle olsa gerek, Blair, İngilterede belki Avam ve Lordlar Kamarasında yeteri kadar zor duruma düşürülmesi ama medyada, kamuoyunda ve İşçi Partisinin içinde eleştiri ve sorgulama oklarının hedefi haline geldi. Hele Savunma Bakanlığının bir danışmanının cesedinin bulunması, Blair hükümetini olağanüstü güç duruma soktu.
Galiba çok az insan savaş karşıtlarının tez ve tutumlarının bu kadar kısa süre içinde doğrulanıp onaylanacağını tahmin ediyordu. Çünkü ne de olsa hepimiz az çok Amerikan propagandasına maruz kalmıştık. ABD silahları, ekonomisi ve dolayısıyla siyasetleri açısından çok güçlüydü!
ki haksızın haksızlığı çok kısa süre içinde faş oldu. Bu yeni durumda kuşkusuz Irak direnişinin önemli bir payı var. Artık giderek daha iyi belli oluyor ki, Baas Partisi, altyapısını, şebeke ve ilişkilerini büyük ölçüde korumuş.
Ayrıca belli ki Baasın dışındaki bağımsız ya da özerk gruplar da işgal ordusuna karşı dozu giderek artan şiddette başarılı eylemler gerçekleştiriyor. Önce Garnerın ardından Bremerin yeniden inşa konusundaki kaçınılmaz başarısızlığı, sadece ABDnin plansızlığı, hazırlıksızlığı ile açıklanamıyor.
Daha şimdiden Vietnam benzetmeleri başladı. Irakdaki Amerikalı askerlerin açık açık yazıp çizdikleri, Pentagonun ne büyük bir açmaz olduğunu gösteriyor.
İran ve Suriye planları şimdilik rafa kaldırıldı. Pentagondaki uzmanlar, Birleşmiş Milletleri işe nasıl bulaştıracaklarını hesaplıyor, ama tek tek bazı ülkelere, mesela Hindistana yaptıkları teklifin rededilmesinden de gayrımemnun. Şimdi de Kontrgerilla uzmanı olarak niteledikleri Türk Silahlı Kuvvetlerini bataklığa davet ediyor.
Washington, şimdilik ve öncelikle Saddam Hüseyini yakalamak ya da öldürmek peşinde. Böylelikle direnişi kırabileceğini sanıyor. Oysa ki Irakda oluşan direniş ve muhalefet, Şii kesiminde olsun, Sünni kesimde olsun, Saddam Hüseyini yeniden iktidara getirmeyi değil, işgalcileri ülkelerinden kovmayı amaçlıyor.
Türkiyedeki ABD yanlıları ise Süleymaniye mesajını bile doğru dürüst okuyamadıkları için ağasıyla tenakuza düşen kahya konumundalar. Öngörülerinin neredeyse tümünün çok kısa süre içinde yanlış çıktığı yetmiyormuş gibi, Amerikancılıkta israr etmeleri, olası tekzipleri de hazırlıyor.
Ne var ki, Bush-Blair ikilisinin, dünyadaki tüm savaşçı ve Amerikancı güçlerin saplanmakta olduğu bataklık, medyaya doğru dürüst yansımıyor, yansıtılmıyor. Çünkü, medyanın önemli bir bölümü, bu savaşçı-Amerikancı-oryantalist güçlerin elinde.
Savaş öncesi ve savaş sırasında kopartılmış gümbürtüyü hatırlayın, bir de bugüne bakın. Saddamın vahşeti, ABDnin gücü, Irak halkının sefelati hakkında dev puntolarla haber ve yorum yazanların kalemleri tutulmuş durumda.
Mart öncesi medyatik gerçeği basbas bağıranlar bugün hakiki gerçeği suskunlukla karşılıyor. Çünkü bugünkü siyasal ve askeri gerçek, onların çıkarlarına aykırı. Üstelik beklenti ve öngörülerini de tekzip ediyor.
Yine de
Yine de çok karamsar olmamak gerek. Çünkü başta Batı Avrupa olmak üzere, özellikle İngilterede ama ABDde de, aslında hala bir kamu vicdanı, hala bir hukuk devleti geleneği, kamuoyu baskısı mevcut. Yalan söylemek affedilmez bir suç.
Siyasilerde ve toplumda, bizdekine oranla, daha sağlam bir bellek var. Medyayı sürekli olarak denetleyen bağımsız ya da muhalif medya gözlemevleri çalışıyor. İşte bu nedenle ABDde yerleşik düzenin medya organları olan Time, Newsweek ya da US World News & Report gibi dergiler, New York Times, Washington Post gibi gazeteler bile utangaç bir şekilde olsa da Washington ve Londranın Irakda içine düştükleri çaresiz durumu kıyısından köşesinden aktarmak zorunda kalıyor.
Kuşkusuz sınırlı ve şartlı bir şekilde... Bushla Blair savaş öncesi hindi gibi kabarırken, bu aralar tüyleri yolunmuş kaz gibiler...
Amerikan medyasının yanılgı ve yenilgilerinin nedenleri hakkında ABDde şimdiye kadar yayınlanan en iyi derleme Nieman Reports dergisinin son sayısında (Vol 57, no 2, Summer 2003 - Coverage Before and During the War in Iraq/ Irakda Savaş Öncesi ve Savaş Boyunca Haber İzleme ve Aktarma, p.68-100/ Bkz. www.nieman.harvard.edu) çıktı.
Aslında hakem taraf tutuyor. Çünkü medya adlı hakemi karşı taraf bir şekilde satın almış. Ama hakem taraf tutsa bile, bizim takım doğru dürüst oynarsa, penaltımız verilmez, attığımız nizami goller iptal edilse bile, aşikar bir üstünlük sağlamaya başladık. Haklılığımız artık anlaşılıyor. (RD/NM)