Sayı önemli değil. Bir tarafta 23 Nisan törenleri vardı, diğer taraf için işgünüydü. Ama akşamın erken saatlerine kadar 4 bini Türk, bin 700 ü Rum olmak üzere, yaklaşık 6 bin kişi, uzaktan ışıklarını gördükleri, zaman zaman çatıştıkları ve kimilerinin karşı taraf için önyargılar taşıdığı topraklara geçiş yaptı.
Tam 29 yıldan sonra gerçekleşen bu olayın şaşkınlığını üzerlerinden atmak insanlarımız için kolay olmadı elbette. Özellikle Kıbrıslırum toplumundan sınır kapıların akın eden insanlar daha tedirgindi. Ne de olsa toprakları, evleri, işyerleri, ibadet yerleri, anıları ve mezarları 1974'ten bu yana Türk işgali" altındaydı. Neyle karşılaşacaklarını bilememenin tedirginliği ile kendilerini bir tür maceranın içine attılar. Ama saatler ilerledikçe Kuzey'e girişler arttı. Evini ziyaret edenler oldu. Ellerinde çiçekler ya da hediyelerle kuzeyde Türk iskanına bırakılan evlerinin kapılarını çaldılar. Ve ilginçtir bu noktada Denktaş ve yandaşı statükocuların tezleri bir kez daha sıfırla çarpıldı.
Ne diyordu statükocular?
"Annan Planı insanı insana kırdırtacak. Rum gelip evinin kapısını çalıp 'bu ev benim' diyecek, Türk de buna öfkelenip silaha sarılacak."
Aynen böyle söylüyorlardı. Hem de defalarca ve altını çize çize. Ama hevesleri kursaklarında kaldı. Kıbrıslıtürk toplumunun her ferdi Güney'den gelen insanları sıcak karşıladı, konukseverlik gösterdi. Kimi Türkler, bir gün çıkıp gelecekler diye sakladıkları fotoğrafları ve eşyaları asıl sahiplerine teslim ettiler. Sevinçle karışık duygular yaşandı.
Olay olmadı, gerginlik yaşanmadı. Hatta diyebiliriz ki, özellikle Girne'de esnafın da yüzü biraz güldü. Bu da gösteriyor ki, Kıbrıs'ta Türkler ve Rumlar, yaşamın dayattığı yeni koşullara göre yeniden yapılanmaya, yeni anlayışlar geliştirmeye ve karşı tarafa düşmanca değil, insani duygularla yaklaşmaya hazırdırlar.
Asıl sorun sınır kapılarında yaşandı. Hiç bir tedbir almadan kapıların açılmasıyla izdiham yaşandı ve sınırlarda görevli 2-3 polis uzun kuyrukları eritmekte oldukça zorlandı. Teknik bazı sorunlar daha yaşandı ama ilk günün olması nedeniyle insanlar buna fazla içerlemedi.
Asılda içerlenmesi gereken önemli bir nokta vardı. İktidara mensup kimi Türk politikacılar sınır kapılarına gidip şov yaptılar ve bu insani olayı politik yatırıma dönüştürmeye çalıştılar.
Bir kere, üç sınır kapısının açılmasıyla sınırların tamamıyla kaldırılması ayni şey değildir. Statükocu Denktaş-Eroğlu hükümeti Ankara'dan aldıkları onayla sınır kapılarını aralamaları halka şirin görünerek halkı yeniden kazanmaya yönelik bir girişimdir. Nitekim Ledra Palas sınır kapısına gelen Serdar Denktaş, "Bu adımın atılmasıyla devletimizin varlığından taviz vermiş değiliz. Rumların da pozisyonu değişmiş değildir. Bu olay bu şekilde devam ederse, eder. Etmezse biz yolumuza, onlar yoluna" demiştir.
Yani, 16 Nisan'da AB'nin genişleme için aldığı kararı, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tüm Kıbrıs'ı temsilen AB'ne üyelik için ileri bir adım attığını ve Kıbrıslıtürk toplumunun statükoya karşı direnişini sürdürdüğünü hala anlayamamış statükocu çevrelerimiz.
Statüko çözüldü
Statüko çok açık biçimde çözülmüştür. Ama karşılıklı olarak geçişlere izin verilmesi insani bir karardır, yoksa çözüm değildir. Atılan bu insani adım ne çözümün ne de Annan Planı'nın alternatifi değildir, olamaz da.
Bu olsa olsa bir normalizasyon olayıdır.
Karşılıklı olarak geçişlerin sağlanması Kıbrıslıtürk toplumunu dünyayla kucaklaştırabildi mi? Yıllardır dünyadan soyutlanmış, statükonun ve statükocuların baskılarıyla sindirilmiş halkımızı dünya halkı yapabildi mi?
Atılan bu adım, Anadolu'dan gelip Kıbrıs'ı vatan bilmiş, çocukları burada doğup büyümüş, alınterini burada akıtmış, mitinglerde statükoya karşı direniş göstermiş insanların bile dolaşım hakkını sağlayamadıktan sonra buna çözüm diyebilir miyiz? Oysa Annan Planı en az 50 bin Türkiye kökenli insanı "Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı" arkasından da AB yurttaşı yapacaktı.
Ankara-Denktaş yönetimi bunun hesabını bu insanlara vermek zorundadır. Çünkü bugün Güney'e geçememiş ve gözü yaşlı gerisin geriye dönmek zorunda kalan ya da "bizim konumumuz ne olacak" diye tedirginlik yaşayan çok sayıda Türkiye kökenli yurttaşlar vardı. Demek ki sınır kapılarını aralamak yetmezmiş. Kıbrıslıtürk toplumu aylardır "çözüm ve AB" için sürdürdüğü mücadelenin "zaferle" sonuçlandığı rahatlığına kavuşmamalıdır. Ama statükocular da sanmasınlar ki "hayırlı bir iş yaptılar" diye halkın tepesinde boza pişirmeye devam edecekler.
Çözüldüler, yıkılmalı ve tarihin çöplüğüne atılmalıdırlar. Demek oluyor ki bu tarihi günün kazanımlarını Annan Planı çerçevesinde çözüme dönüştürünceye dek mücadeleye devam.(NK/BB)